Politika

'Yeter! Söz milletindir' sloganının galip geldiği 14 Mayıs 1950'de neler oldu?

Türkiye'de millet iradesinin sandığa yansıdığı ilk seçim olarak kayıtlara geçen 14 Mayıs 1950 genel seçimleri, 'Yeter söz milletindir' sloganıyla özdeşleşmişti. Peki 73 yıl sonra yeniden gündeme gelen 14 Mayıs 1950 seçimlerinde ne yaşandı?

'Yeter! Söz milletindir' sloganının galip geldiği 14 Mayıs 1950'de neler oldu?
19-01-2023 19:52

HABER7 ÖZETİ| - ÖZEL

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin 2'nci cumhurbaşkanının belirleneceği 2023 seçimlerinin 14 Mayıs'ta gerçekleştirileceği açıklandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilan ettiği 14 Mayıs 2023 şimdiden Türkiye'nin en kritik günleri arasında yer aldı. 14 Mayıs'ın tarihi önemini gösteren bir diğer takvim ise 14 Mayıs 1950. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçim tarihini açıkladığı konuşmasında işaret ettiği 14 Mayıs 1950'deki tarihi CHP'nin tek parti diktasının yıkıldığı seçimler olarak kayıtlara geçti.

Cumhuriyet tarihinin en kritik virajının aşıldığı 14 Mayıs 1950 seçimlerinin öncesinde ve sonrasında ne olduğu ise genç neslin merak edilen konuları arasında yer alıyor. O tarihi süreci Haber7 okurları için derledik...

Türkiye, seçim tarihini ilk kez Haber 7'den duydu!Türkiye, seçim tarihini ilk kez Haber 7'den duydu!

TOTALİTER REJİMİN SANDIĞA YANSIMASI: AÇIK OY-GİZLİ TASNİF

1940’lı yıllarda II. Dünya Savaşı’ndan ötürü ciddi bir ekonomik darboğaza sürüklenen Türkiye, tek partili CHP iktidarının 23’üncü yılında çok partili seçimlere gitme kararı aldı. Demokrasi tarihinde ilk kez birden fazla parti sandıkta yarışacaktı.

Ancak CHP, iddialı buldukları Demokrat Parti’nin önünü alabilmek için rakiplerinin örgütlenmelerini beklemeden sandığa gidilmesini istedi.

Üstelik oylar açık oy gizli tasnif yöntemiyle kullanılacaktı. Yani oy veren oyunu herkesin gözü önünde kullanacak, sandığın başındaki memur ise sayım işlemlerini perde arkasında yapacaktı.

Demokrat Parti Yönetimi, ‘açık oy gizli tasnif’ sisteminin seçimlere ‘şaibe’ düşürdüğünü vurgulayarak 1946’dan 1950’ye kadar her yıl yeniden sandığa gidilmesini talep etti. Ancak demokratların şerh düştüğü noktalar bunlarla sınırlı değildi.

1946 seçimlerinde birçok sandığa CHP bayrağı sarılmış, seçmen alenen yönlendirilmişti.

O dönemki CHP Yönetimi, ‘Liste usulü çoğunluk sistemini’ devreye almıştı. Yani 100 oyun olduğu bir yerde oyların 51’ini alan parti, temsil hakkına sahip olacaktı. O yerde 10 milletvekili varsa tamamı 51 oy alan partiden çıkacaktı.

1946’da CHP’nin işine yarayan bu sistem, ne var ki 1950’de tersi istikamette seyretti. 1946’daki Meclis dağılımında CHP’nin 397, Demokrat Parti’nin 61 vekili vardı.

Fakat 1950’de ibre tersine döndü. İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü’ye gönderdiği mektuba "Feci şekilde kaybettik" yazacağı, Ankara’daki köşkünden halka "Nankör Millet!" diye bağıracağı günler gelecekti.

Gizli oy açık tasnif sisteminin esas alındığı ilk seçimlerde Demokrat Parti, CHP’nin kurduğu ‘liste usulü çoğunluk sistemi’ sayesinde TBMM’deki ezici üstünlüğü ele geçirmişti.

Vekillerin 416’sı Demokrat Parti sıralarından, 1’i Millet Partisi’nden, 69’u da CHP’den seçilmişti. Böylece CHP, 27 yıllık totaliter rejime dayalı iktidarını ‘azınlık’ durumuna düşerek noktalamış oldu.

73 YIL ÖNCE AYNI KONU: SEÇİM TARİHİ

Demokrat Parti Genel Başkanı Celal Bayar, Nisan 1950’de Konya’da yaptığı bir açıklamada seçimler için en uygun tarihin belirlenmesindeki önemi anlatıyor. Bayar, 73 yıl sonra bile gündeme gelecek tarih tercihi için Güneydoğu’daki vilayetlerde yaşayan vatandaşlar üzerinden örnekler veriyor:

“Demokrat Parti 1946’dan sonra daima seçimlerin yenilenmesini istemiştir. Çünkü büyük bir haksızlığın tamirinin ancak milli iradeye müracaatla mümkün olacağına inanıyorduk. Bununla beraber seçimler için iyi bir mevsimin seçilmesi de zaruretti. Biz bu zarureti hükümete anlatmaya çalıştık. Dedik ki şu sıra bilhassa Şark vilayetlerimizde seçim yapmaya imkân yoktur. Bugün Konya kazaları arasında bile irtibat mevcut değildir. Kar, çamur deryası içinde vatandaşların milli vazifelerini yapmaları pek müşkül olacaktır.”

BAYAR SANKİ GÜNÜMÜZDEKİ 6'LI MASAYA SESLENİYOR

Bayar, Konya’daki ateşli konuşmasının devamında yine günümüze ayna tutacak ifadeler kullanıyor. CHP’nin iç tüzüğünü eleştiren Bayar, partinin bir düzeni olmadığını, herkesin söz hakkına sahip olduğunu belirtiyor:      

“CHP’nin bir programı var mıdır? Halk Partisi hükümetlerinde takdir edilen bir gidiş mevcut mudur? Bir Bakan diğer bir Bakanın yaptıklarını devam ettirmekte midir? Son 10 senelik idare şekillerine baktığımız zaman görüyoruz ki, bir hükümet geliyor, her şeyi, şekere varıncaya kadar tevzi esasına tabi tutuyor. Sıkı bir iktisadi sistem takip ediyor. Aynı partinin başka bir hükümeti, ‘Biz yanılmışız. Aldığımız tedbirler yanlıştır’ diyor. Siyaseti bambaşka bir istikamete tevcih ediyor. Bakanların beyanatına bakınız. Biri ‘Benden evvel şöyle yaptı’ diyor. Bir parti nizamı içinde böyle konuşmaya hakları var mıdır? O programda partinin bütün mensuplarının hakkı vardır!”

ORDUNUN BÜTÇESİNİ KISTILAR, AMERİKAN YARDIMIYLA AYAKTA DURDULAR

Açıklamasının son bölümünde CHP’nin ‘kemer sıkma’ politikalarına değinen Bayar, CHP’nin ordu bütçesini kıstığını, millete ağır vergiler dayattığını, ancak buna karşın ABD’den gelen yardımla ülkenin ayakta kaldığını aktarıyor:

“Varlık vergisi gibi doğal olmayan vergilere başvurdukları halde, ordu ihtiyaçları yanında sivil ihtiyaçların masraflarını kıstılar. Şimdi büyük yük milletin omzunda kalmıştır. Eğer Marshall yardımı olmasaydı, şimdi mali bir iflas karşısındaydık. Arkadaşlar millet bu hakikatleri çok iyi biliyor. Eğer bu icraattan memnunsa, reyini gene Halk Partisi’ne verebilir. Fakat biz halkın bu icraattan mustarip olduğunu biliyoruz. Ona (Millete) hizmet için karşısına çıkarak itimadını istiyoruz.”

ŞİDDET OLAYLARI PATLAK VERDİ

27 yıllık iktidarın devrileceğini anlayan CHP örgütleri, Ankara başta olmak üzere Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde şiddet olaylarına girişmişti. Demokrat Partililer ve CHP’liler arasında sık sık yaşanan gerilim, 20 Nisan’da, yani seçime günler kala gerçek yüzünü çirkin bir şekilde gösterdi.

Zafer Demokrasinindir gazetesinin aktardığı bir haberde, CHP’lilerin Konya’daki Tuzlukçu ilçesinde terör estirdiği, 3 Demokrat Parti üyesinin ağır yaralandığı belirtiliyor. CHP teşkilatının baskısından yılan halk ise, yaşlı-genç demeden iradelerini sandıkta yansıtacaktı.

CHP’DEN AYRILIKLAR BAŞLADI

Seçime gidilen süreçte İsmet İnönü’nün öncülüğünde oluşturulan milletvekili listeleri, CHP’deki siyasetçileri rahatsız etmişti.

Genel Merkez, adayların sadece yüzde 30’unda tesirli olmuştu. Kalan yüzde 70’inde tek söz sahibi İsmet İnönü’ydü. Üstelik adayların belirleneceği oylamalar, açık oyla yapılıyordu. Sandığın hemen yanında da İnönü vardı.

Dolayısıyla İnönü’nün istemediği bir kişiye oy atmak mümkün değildi. Bu sebeple CHP’den ayrılıklar başladı. 14 Mayıs’a giden süreçte Muş ve Mardin’den CHP’nin iki milletvekili istifa ederek Demokrat Parti saflarına katıldı.

Amasya’dan bir milletvekili de CHP ile olan bağlarını kopararak yeni seçimlerde bağımsız olacağını duyurdu.

Siyasetçilerin peş peşe ayrılığı, halkın Demokrat Parti'den yana olan tutumunu daha fazla görmezden gelemeyen CHP, 1950'ye giden süreçte bir dizi hamlede bulundu. Bunlar arasında çiftçinin sırtında büyük bir yük olan Varlık Vergisi'nin kaldırılması ve Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması Kanunu'nu hafifletecek girişimler dahi vardı.

Ancak dönemin en dikkat çekici yakınlaşması, CHP ile Ticaniler arasındaki gönül bağıydı. Ankara'da konumlanmış tarikatın onlarca üyesi seçim yılında gruplar halinde CHP'nin genel merkezine gelerek üyelik başvurusunda bulundu. Üye olanlar arasında Ticanilerin hocası Kemal Pilavoğlu da vardı. Aynı zamanda CHP Balıkesir Milletvekili Muzaffer Akpınar'ın dünürü olan Pilavoğlu, 1950'den sonra da çizgisini bozmadı.

Ticaniler yargılanırken

CHP, Ticanileri bir süre daha aparat olarak kullanmaya devam etti. Eli baltalı Ticaniler, seçim sonrasında Atatürk heykellerine, hatta büstlerine saldırmaya başladı. Atatürk'ü Koruma Kanunu ise, Ticanilerin saldırılarından sonra çıkarılmış oldu. 27 yıllık iktidarlarında buna benzer bir girişimde bulunmayan CHP, muhalefetteki ilk yılında Atatürk'ü Koruma Kanunu'nun Meclis'ten geçirilmesini sağlamış, Ticaniler ise, çıkarılan kanunun müsebbibi olmuştu.

İNÖNÜ'NÜN HİÇ GİTMEDİĞİ KARADENİZ, SANDIKTA TAVRINI GÖSTERDİ

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Türkiye'nin ilk gizli oy açık tasnif seçimlerinde Türkiye'nin büyük bir bölümüne seyahatler düzenlemiş, geniş kitlelere açıklamalarda bulunmuştu.

Akdeniz'e, İç Anadolu'ya, Ege'ye, Doğu'ya ve Güneydoğu Anadolu'ya giden İnönü, Karadeniz'den hiçbir vilayete gitmemişti.

İnönü'nün ilk kaybettiği bölgeler ise Karadeniz'dendi. Kocaeli ve Rize'den gelen haberler, Demokrat Parti lehineydi. Karadeniz halkı, seçim çalışmalarında hiç görmediği İnönü'ye net tavır almış, reyini Demokrat Parti'den yana kullanmıştı.

İsmet İnönü'nün seçim çalışmaları sırasındaki seyahatleri

25 Mart Kırıkkale, 27 Mart Beypazarı, 30 Mart Malatya, 31 Mart Diyarbakır ve Elazığ, 1 Nisan Gaziantep ve Maraş, 2 Nisan Adana ve Mersin, 4 Nisan Konya, 4 Mayıs İzmir, 5 Mayıs Manisa ve Balıkesir, 6 Mayıs Biga, 7 Mayıs Bursa, 8 Mayıs İzmit, 9 Mayıs İstanbul.


İnönü, son durağı olan İstanbul'a geldiğinde büyük bir kalabalık vardı. O dönemki İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay, İnönü'ye hitaben: "İşte Paşam, İstanbul!" diye seslenmişti. İnönü bu kalabalıktan bir hayli etkilendi. CHP'nin de iktidara olan inancı arttı. Fakat seçim günü ibre tersine dönecekti. Gazeteci Cüneyt Arcayürek, CHP'nin o günlerdeki inancını şöyle anlatmıştı:

“CHP o denli inançlıydı ki, seçimleri yurtta alacak, DP’ye de bir miktar milletvekilliği çıkarması için olanak sağlayacaktı.” 

Seçime doğru giden süreçte CHP'nin 'yayın organı' gibi çalışan Ulus gazetesi, İsmet İnönü'nün seçim sonrasında yaptığı açıklamaları da okurlarıyla buluşturmuştu. İnönü, Ankara'nın Demokrat Parti'ye geçişini kaldıramamış ve şöyle konuşmuştu:

“Meclis’i çağırmalıyız. Onlara hükümeti kurmayı önermeliyiz. Ben iktidarı bırakmaya giden onurlu bir yolu tutmakla arkadaşlarıma karşı ve belki de tarihe karşı bir durumda görülebilirim. Fakat başka türlü hareket, rejimi bir ayaklanmayla sona erdirmek olurdu. Gezgin İstiklal Mahkemeleriyle bir ülke yönetilemez. Çok istiyorum, şu Ankara beni seçmesin...

Üzerinden yıllar geçmesine karşın eskimeyen sloganlar arasında gösterilen 'Yeter! Söz milletindir' sloganının mimarı, gerçekten de mimarlık yaparak geçimini sağlayan Selçuk Milar'ındı.

Devletin Teknik Öğretim Müsteşarlığı'nda memurluk yapan Milar, siyasal baskının hüküm sürdüğü yıllarda Demokrat Parti'nin kullanacağı slogana ve afişe cesurca imzasını atmıştı.

İlk kez 1946'da hazırlanan bu slogan, Hasan Ali Yücel'in de dikkatini çekmişti.

CHP iktidarında uzun yıllar Milli Eğitim Bakanlığı yapan Yücel, Milar'ı yanına çağırarak benzer bir sloganı kendileri için bulup bulmayacağını sorar. Milar ise işini kaybetme pahasına net bir duruş sergiler. İşte, ikilinin tarihe geçen o diyalogu:

(Hasan Ali Yücel: 'HAY' - Selçuk Milar 'SM')

HAY: Demokrat Parti'nin "Yeter Söz Milletindir!" afişini siz yaptınız değil mi?

SM: Evet efendim, altında imzam var.

HAY: Sizi yürekten kutlarım. İnsanda hayranlık uyandıran çok üstün bir başarı.

SM: Teşekkür ederim. Özellikle sizin beğenmiş olmanız beni çok mutlu etti.

HAY: Asıl sizden biz yararlanmak isterdik...

SM: Siz benden böyle bir hizmet isteseydiniz yapmazdım. Çünkü ben Türk milletinin demokrasi gerçeğini dinlemesini değil, yaşamasının hasreti içindeyim. O nedenle sizin iktidarı halkın oylarıyla kaybetmeniz ve muhalefetteki partinin iktidara gelmesini istiyorum.

HAY: Peki ama "Yeter" sözü ile ne demek istiyorsunuz...

SM: Ne yeter?  Muhalifleri destekleyen vatandaşlara yapılanlar yeter; her gün gazetelerde okuduğumuz tatsız olaylar yeter; devletin görevi olan hizmetlerin muhalefetteki vatandaşlardan esirgenmesi yeter...

HAY: Bu afişi sizden kim istedi?

SM: Onu size kesinlikle söyleyemem Bakanım.

HAY: Neden?

SM: Başlarına neler geleceğini bildiğim için.

Tarihe not olarak düşülen bu diyalogdan kısa süre sonra Mimar Selçuk Milar, Şanlıurfa'ya sürülür. Milar o dönemki baskılara daha fazla dayanamayıp istifa metnini yönetime sunar.

KAYIP HABERİNİ DUYAR DUYMAZ KÖŞKÜN CAMINDAN HAYKIRDI

Anadolu Ajansı'nın yurt genelindeki sonuçları aktardığı sırada Demokrat Parti'den ve CHP'den siyasetçiler, sayımları çeşitli bölgelerden takip ediyordu. Kimi vekil, aday olduğu şehirde, kimi ise başkent Ankara'daydı. İsmet İnönü ise o gün Çankaya'daki köşkündeydi. Sayımların Demokrat Parti lehine ilerlediğini öğrenen İnönü, Millet Partisi (MP) siyasetçilerinin iddiasına göre köşkün camından 'Nankör Millet!' diye haykırmıştı.

Uzun süre Türkiye'nin gündeminde kalan bu ifade yıllarca konuşuldu. İnönü'nün seçim sonrasında yaptığı açıklamalar ise, hayal kırıklığını ortaya koyan cinstendi.

"TESLİM OLACAKLAR"

14 Mayıs 1950'de öne çıkan bir diğer açıklamayı yine CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Ulus gazetesi üzerinden yapmıştı. İnönü, Demokrat Parti'nin ülkeyi yönetemeyeceğini öne sürüp 1 yıl içinde 'teslim olacaklarını' açık açık vurgulamıştı. Fakat Demokratların iktidarı darbenin gerçekleştiği 27 Mayıs 1960'a kadar, yani 10 yıl süreyle devam etti:

"Abartmayayım ama, bir yıl sonra duruma bütünüyle egemen olacağız. Bize teslim olacaklardır. Bu masadaki arkadaşlarımla övünüyorum, biz çarpışmak için yeterliyiz. Ben kendilerinden iç güvenlik ve dış güvenlik için güvence isteyeceğim.” 

SEÇİM SONUÇLARI

14 Mayıs 1950'de gerçekleştirilen Türkiye genel seçimleri sırasında toplam 7 milyon 905 bin 743 seçmen oy kullandı.

Oyların 4 milyon 391 bin 694'ünü alan Demokrat Parti, seçimleri birinci sırada tamamlayan parti oldu. 27 yıldır iktidarda olan CHP ise, oyların yüzde 39,6'sını alarak 2'nci sırada kaldı.

Ancak liste çoğunluğu usulünden ötürü DP, Meclis'teki sandalyelerden 416'sını alırken, CHP 69'da kaldı. Kalan 2 milletvekilinin 1'i Millet Partisi'nin (MP) 1'i de bağımsızdı. 

 


Editor : Şerif SENCER
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER