HABER7
7 ÖZETİ| Ekim’deki Kassam Tugayları’nın gerçekleştirdiği Aksa Tufanı Operasyonu sonrasında bölgedeki tüm dengeler alt üst oldu. İsrail ile Arap normalleşmesi durduğu gibi Gazze eksenli olarak bölgesel çatışma riskleri de giderek arttı. İran’ın bölgedeki vekil unsurları, başta Hizbullah ve Husiler olmak üzere İsrail’in Gazze’ye yönelik işgal girişimine karşı eylemler içerisinde olması, İsrail’i de karşı adımlar atmaya sevk etti. Bu kapsamda Suriye ve Irak’ta hava saldırıları gerçekleştiren İsrail, son olarak Lübnan’da Hamas liderlerinden Salih Aruri’yi öldürdü.
Aruri suikastinin perde arkası: Netanyahu kaybettiği desteğin peşinde
Bu suikast öncesinde de İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun Suriye’deki komutanlarından Razi Musevi, İsrail’in Şam yakınlarına düzenlediği saldırıda öldürülmüştü. Bugün ise Kasım Süleymani’nin mezarı yakınında iki ayrı bombalı saldırıda 103 kişinin hayatını kaybettiği, 146 kişinin de yaralandığı bir terör saldırısı gerçekleşti. Hayatını kaybedenlerin sayısının artması muhtemel bu terör saldırısının bölgesel etkilerini ve zamanlamasını uzmanlar cevapladı.
SETA Dış Politika Araştırmacısı Mustafa Caner
“KIZILDENİZ’DE SULAR ISINIYOR”
‘Bu saldırı İran için ne ifade ediyor?’ sorusunu cevaplayan SETA Dış Politika Araştırmacısı Mustafa Caner, saldırının zamanlaması, sembolik anlamı ve sebep olduğu zayiat’ın ayrı ayrı ve bir bütün halinde ki önemini vurguladı.
İsrail’in önce Suriye’de İran’ın üst düzey komutanlarından Seyid Rıza Musevi’yi, ardından da Beyrut’ta Hamas’ın üst düzey yöneticilerinden Aruri’yi öldürmesinin başka ülkelerin topraklarında eylem gerçekleştirme konusunda tereddüde sahip olmadığını gösterdiğini ifade eden Mustafa Caner, “MİT’in Türkiye’de otuz üç Mossad iltisaklı olduğu iddia edilen kişiyi gözaltına alması ise İsrail’in bu türden eylemlerine geçit vermeyeceğini gösterdi. Ancak Kirman’da gerçekleşen terör saldırısı, İsrail’in bölgesel savaşı tetikleme yönünde attığı adımlarla aynı doğrultuda gelişmelerin en çarpıcısı oldu. Kızıldeniz’de suların ısınmaya başladığı bir vakitte gerçekleşen terör saldırısının bölgede mevcut çatışma dinamiklerinden azade değerlendirilemeyeceği aşikar.” ifadelerini kullandı.
“CAYDIRICI BİR ETKİ UYANDIRMAK HEDEFLENİYOR”
Sembolik açıdan, İran’ın en seçkin ve güçlü komutanlarından Kasım Süleymani’nin doğduğu vilayet olan Kirman’da ve ölüm yıldönümünde bu saldırıyı gerçekleştirmek, İran’ın bölgesel militer aktivizmine bir darbe vurmak anlamına geldiğini söyleyen Mustafa Caner, Süleymani’nin, İran’ın sınır ötesi operasyonlarının sorumlusu, ‘‘direniş ekseninin’’ en güçlü sütunu olduğunu ifade etti. Saldırıyı bölgesel olarak değerlendiren Mustafa Caner, bu saldırı ile İran’ın Suriye’den Yemen’e kadar olan bölgedeki faaliyetlerinde caydırıcı bir etki uyandırmanın hedeflendiğini söyledi.
Hareetz Aruri suikastının detaylarını yazdı
“ŞOK DALGASI YARATTI”
Süreci İran perspektifiyle anlatan SETA Dış Politika Araştırmacısı Mustafa Caner, “İran’ın tarihinde bu türden terör saldırılarının çok nadir olması ise ayrı bir şok dalgası yarattı. Zira İran tarihinde tek bir saldırı ile böylesine çok sayıda insan kayıplarının ortaya çıkması devrimin ilk zamanlarına mahsustu. İran’ın güvenlik mekanizmasının gücüne dair imajı ve vatandaşlarının devlete olan güvenini sarsıcı bir eylem. İranlıların kendilerini güvende hissetmelerini zorlaştıran bir gelişme. Bu sebeple İran’ın vereceği tepki de yukarıdaki faktörleri gözeterek olacaktır.” şeklinde konuştu.
SETA Dış Politika Araştırmacısı Murat Aslan
İRAN TERÖR SALDIRISINI NASIL OKUYOR ?
‘İran terör saldırısını nasıl okuyor?’ sorusunu yanıtlayan SETA Dış Politika Araştırmacısı Murat Aslan, İran’da gerçekleştirilen 3 Ocak saldırılarının öncelikle sivilleri hedef alan ve hedef gözetmeksizin gerçekleştirilen bir terör eylemi olduğunu vurguladı.
Saldırının amacı veya icracısı belirsizliğini korurken bu saldırının ilk andan itibaren İranlı yetkililer tarafından nasıl okunduğunun önemli olduğunu söyleyen Murat Aslan, “Eğer saldırının arkasında İsrail veya ABD olduğuna dair kanaat güçlenirse İran, mutlaka mukabelede bulunacaktır. Ancak bu mukabelenin, geçmişte olduğu gibi, örtülü ve asimetrik bir tercihi ön plana çıkarabilir. Bu çerçevede İran; Irak, Yemen, Lübnan veya Suriye gibi ülkelerde iş birliği yaptığı vekillere ‘görevler’ verebilir. Saldırının radikal, rejim karşıtı veya yıkıcı bir örgütün eylemi olması halinde, İran, bu örgütlere yönelik istihbari ve örtülü saldırılar gerçekleştirebilir. DEAŞ gibi bir örgütün ön plana çıkması ise Irak ve Suriye’deki İran saldırganlığını artırabilir. Bu kapsamda İran’ın Türkiye, Irak veya Suriye’de örtülü tarzda suikast veya sabotaj girişimlerine teşebbüs etmesi mümkün görünüyor. Sonuçta, saldırı sonrasında; İran’ın ülke içinde operasyonlara başlaması, saldırının failine göre mukabele stratejisine odaklanması beklenmeli.” şeklinde konuştu.
SETA Dış Politika Araştırmacısı Can Acun
İSRAİL'İN AMACI NE?
SETA Dış Politika Araştırmacısı Can Acun, ‘İsrail ne yapmak istiyor?’ sorusunu yanıtlayarak bölgedeki krizi değerlendirdi.
SETA Dış Politika Araştırmacısı Can Acun, “Suriye’de İran’a bağlı Devrim Muhafızları Ordusu’nun önemli generallerinden birinin hedef alınması, 2006’dan itibaren ilk defa Beyrut’un bombalanarak Hizbullah’ın kalesinde Hamas liderlerinden Salih Aruri’nin öldürülmesi ve şimdi de İran’da terör saldırısı. Açık bir şekilde İsrail eskalasyon merdiveninde yukarı doğru adımlar atarak çatışmayı bölgeselleştirmek istiyor. İran ve Hizbullah’ı anlamlı şekilde harekete geçmeye zorlayarak ABD’nin içine çekildiği bir askeri çatışma sarmalı oluşturmak bu sayede de Hizbullah’ı sınır hattından öteye sürüklemek, İran’ı zayıflatmak ve Gazze’nin tamamen boşalmasını sağlayacak dinamikleri oluşturmak amacında olduğu görülüyor.” dedi.
Dimensions for Strategic Studies Mehmet Rakipoğlu
SALDIRI GAZZE HATTINI NASIL ETKİLER ?
‘İran’daki terör saldırısı İsrail’in Gazze’ye yönelik işgal girişimini ve bölgeyi nasıl etkiler?’ sorusunu cevaplayan Mehmet Rakipoğlu, İran’daki terör saldırısı faillerin kim olduğuyla doğrudan alakalı bir şekilde Gazze’deki savaşı etkileyeceğini ifade etti. Eğer saldırılar İran içerisinde İsrail destekli gruplar tarafından veya İsrail istihbarat birimlerinin gerçekleştirdiği bir saldırı türü ise İsrail’in savaşı bölgeselleştirmek istediğini söyleyen Mehmet Rakipoğlu, Beyrut’ta Hamas’ın üst düzey yetkilisinin öldürülmesi, Şam’da Devrim Muhafızları Ordusu komutanın öldürülmesiyle birlikte bu saldırının arkasında da İsrail varsa, İsrail’in İran’ı savaşa dahil etmek istediği sonucunun ortaya çıktığını ifade etti.
Süreci değerlendiren Mehmet Rakipoğlu, “Esasen savaşın başından beri İsrail’in temel hedefi ABD ile İran’ı savaştırmaktı. Fakat ne ABD ne de İran sürece dahil olmak istemediler. Nitekim savaşın bölgesel bir boyuta evrilmesi iki aktör içinde makul değil. Buna karşın Hamas liderlerinden Aruri’nin Beyrut’ta öldürülmesi sonrası Hizbullah’ın yavaş yavaş çatışmayı tırmandırdığı görülmektedir. Bu noktada Hizbullah, kuzey sınırında İsrailli yerleşim noktalarına hedef almaya başladı. Bu çatışma seyri ve şiddeti dikkatle takip edilmeli. Bu süreç, bizi daha doğru yorumlar yapmaya itecektir.” ifadelerini kullandı.
"BÖLGESEL DEĞİL, KÜRESEL BİR SAVAŞIN HABERCİSİ OLUR"
Savaşın bölgesel olabilme sürecini değerlendiren Mehmet Rakipoğlu, "Sonuç olarak İran’a yönelik bu saldırılar ilk değil, son da olmayacak gibi görünüyor. İran’ın geçmiş reaksiyonlarını da göz önünde bulundurduğumuzda büyük olasılıkla göstermelik cevaplarla sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bölgesel bir savaş beklentisi içerisinde değilim. Nitekim bölgesel savaş diye bir seçenek yok olduğunu da düşünmüyorum. İran’ın da dahil olduğu bir süreç doğrudan küresel bir savaşın habercisi olur. Bu seçeneğin de ABD, Rusya, İran, bölge ülkeleri ya da Avrupa Birliği için ideal olduğunu düşünmüyorum." dedi.
Editor : Şerif SENCER