Çalıştığım en keyifli setlerdenbiriydi. Aslında zordu. Adana’da olduğu için. Devamlı gidipgeldim. Burada da tiyatro oyunlarım ve başka projeler var. Öylebir trafiğin içinde şehir dışında iş yapmak kolay değil.Ancak yorgunluğunu en az şekilde hissettiren bir çekim oldu. Büyükölçüde yönetmenden kaynaklı. Umur Turagay bence muazzam biryönetmen. Dolayısıyla seti de muazzamdı. Baştan aşağıyaptığım en güzel işlerden biri oldu.
- Şahmaranmitine aşinalığınız var mıydı önceden?
Evet ilgimiçeken bir hikâyeydi. Evlerde gördüğüm, çok karşılaştığımızbir sembol aynı zamanda. Ancak daha çok projeden sonra ilgilendim.Derin, insanın içine dokunan, yüksek bir hikâye. Orada yarıyılan yarı insan figürleri oynuyoruz. Bir kadın var, adama aşık.Öyle bir aşk ki kendini feda ediyor.
- Yılanın olumsuzbir imajı vardır. Ancak bir yandan bilgelik sembolüdür. Yılanlaeşleşen bir karakteri oynamak yılanın anlamını yeniden gözdengeçirmek açısından ilgi çekici oldu mu?
Yılanyılandır bence! (Gülüyor) Yılanlara bakış açımın çokdeğiştiğini söyleyemem ama karakterlerin yeniden doğuyor olması,kendimizi yenileyebilmemiz anlamında düşünmemi sağladı. Metaforolarak bakmak lazım. Canlı olarak görsem yine kaçarım. Edebiolarak güzel ama görürseniz yine de kaçmanızı tavsiyeediyorum.
- Hare karakterini anlatabilir misiniz?
Çoksürprizli bir karakter. Daha önce oynamadığım tarzda bir rol.Bana gelen rollerin genelde karakter rolü olmasının getirdiği birşans mı bilmiyorum. Uçuk kaçık, hafif çatlak, dobra ve net,gerçekleri ortaya dökmekten geri kalmayan bir karakter. Zatenhikâye başlı başına müthiş. Bizim coğrafyamız mitleraçısından o kadar zengin ki bunları diziye çevirmek de hikâyeyazarlığı becerisi gerektiriyor. Pınar Bulut bu noktada şahanebir yazar. Dijitalde başarı hikâyenin gücüyle orantılı. Çokiş yapılıyor ama hikâyesi güçlü olanları hatırlıyoruz.
-Önceki yapımlarınız da Anadolu’dan güncel öyküleriçeriyordu. Bu bilinçli bir tercih mi?
Aslındabilinçli. Ancak “Gelen senaryolar içinde bu ülkenin insanlarınıanlatanları seçiyorum” gibi değil. Bu benim yaşam biçimimleilgili. Siz neye meraklıysanız, o çıkıyor karşınıza. Ben hiçbir zaman insanın tek yönüyle ilgilenmedim. Zaten hayata öylebaktığım için... İki üç gün bir yere gittim geçenlerde, hiçoturmadım. Sürekli bir merak... Dolanıyorum, bakıyorum. Pek rutinbir yaşantım da olmadı. İnsanlarla iletişimim de öyledir. Tekbaşıma gider kafede otururum, tatil yaparım, yurtdışınagiderim...- Kolay uyumlanan bir insansınızo zaman.
Hiç değilim aslında, kısa süreli gidipgelmeyi seviyorum. Düzenime çok düşkünüm. Ev değiştirmek,kıyafet değiştirmek sıkıntı. Ancak farklılığın içindeolmak da beni dengeliyor. Merak olunca da çağırıyorsun farklıfarklı dünyaları.
- Çok fazla yapımda yer aldınız.Bir kısmı ödüllü yapımlar, bir kısmı deneysel. Devamlıdenemeye devam ediyorsunuz. Bu biyografi bende, sinema ve oyunculuklailgili bir derdiniz varmış izlenimi uyandırdı.
Evet,doğru bir gözlem. Her projede hayal edilen şey gerçekleşmiyor.Kimse de “Filmimi 10 bin kişi izlesin yeter” diyerek yolaçıkmıyor. Herkes ya Cannes’a gidiyor, en olmadı Berlin’egidiyor. En son Antalya’da gösterime kadar gidiyor. Kimi zaman“Buna da şükür” oluyor. Ya da herkes reyting rekoru kırmayıhayal ediyor ama işler öyle gitmiyor. Proje seçmek diye bir şeyvar ama genele etki edemezsiniz. Siz ne kadar iyi olursanız olun,kamera sizi doğru çekemiyorsa geçmiş olsun. Tiyatro biraz dahakendimin kotarabildiği bir alan bence.
- Projeyiseçerken, “tutar mı”dan başka öncelikleriniz oluyor mu?
Onada bakıyorum tabii ki. Ancak şuna da bakıyorum, beni nasılkullanacak? Bildiği bir yerden tekrar eden bir figür olarak mıistiyor yoksa yeteneklerimden faydalanmaya niyeti var mı? Risk dealabilirim. Deneysel olarak gördüğünüz şeyler, risk aldıklarım.Çünkü biliyorum ki niyet yeteneklerimi kullanmak. Ben yalnızcatelevizyon oyuncusu değilim, karakter oyuncusuyum. O zaman kafakafaya verecek miyiz yönetmenle? Çünkü benim patronum yönetmen.İşte orada işverenimle nasıl yaratıcı bir bağ kuracağımızçok önemli. Deneysel işlere de ana akım işlere de bu yüzdengiriyorum ya da girmiyorum.
- Ana akımdan bir sürediruzaksınız. Bunun nedeni de bu söyledikleriniz mi?
Evet.Gerçekten inandığım bir karakter olmalı.
- Çok fazlaödülünüz var..
Bunları nereye koyuyorsunuz diye misoracaksınız. (gülüyor)
- Onu da merak ettim sizsöyleyince. Bir köşeniz var mı evde?
Kitaplığımınbir yerinde, evet.
- Asıl merak ettiğim, bir insan birişi iyi yapıyorsa o insanın işin formülünü bildiği öngörülür.Siz de “Karakter oyuncusuyum” dediniz. Bir karakter oyuncusuolmanın formülünü bilerek mi oynuyorsunuz? Yoksa kendiliğindengelişen bir durum mu?
Rol an işidir. Siz istediğinizkadar bir şey tasarlayın, fark etmez. Ben tamamen bilerek yapıyorumbu işi. Hayatta en iyi bilerek yaptığım şey oyunculuk. Herhangibir yemeğin tarifini bile o kadar bilmiyorum. Milimine kadarhesaplayarak oynuyorum. Ancak ömrüm boyunca da -o an gelecekolanlara kendimi kapatmayacak kadar- bir yanımı cahil ve içgüdüselbırakacağım. Zaten oyunculuk yapmamın iki nedeninden biri o angelecek ve beni de şaşırtacak “Ne yaşadık dedirtecek”anların heyecanı. Diğeri de ön hazırlıktaki heyecan.
-Oyunculuğun bir matematiği var o zaman.
Olmaz mı? Metinokurken analitik zekâ önemli. Çünkü her rol, başrol değildir.Oynadığın her durum o kadar da önemli değildir. Bunu algılamakiçin metnin bütününü okumayı bilmek lazım. Bütünü okumak daanalitik zekâ isteyen bir şey. Dramaturjinin içinde matematikvardır. Ben küçücük bir sahneyi dev bir sahne kadar büyükoynamıyorsam bu analitik bir çıkarım sonucu. Ancak bu formül desezgilere dayalı bir formül. Bunu da atlamamak lazım.
-Bir yandan yönetmence bakış açısı geliştiriyor musunuz?
Oyunyönetiyorum ara sıra. Yönetirken de oyuncuların çıkaracağışeyleri hevesle takip ediyorum. Hiç yönetmen olayım diye birhevesim de olmadı. Bana proje geliyor niyeyse. (Gülüyor)Beğendiysem yapıyorum. Öncelikli mesaim oyunculuk.
-Her karakterin tutkusu daha mı farklı oluyor?
Kimi rolsizden fiziksel bir hazırlık ister. Kimi saçınızı kestirmenizi,kimi uzatmanızı talep eder. Kimi kilo almasını gerektirir.Gözetleme Kulesi için 10 kilo almıştım örneğin. Kimi rol deçok dramatiktir. O rol de dramatik yönünüzü ister. Hangitarafınızı istiyorsa, o tarafın açığa çıkması gerekir.Nasıl açığa çıkarıyorsunuz derseniz, o da işin sırrı.
-Bu biraz da doğuştan edinilip geliştirilen bir şey gibi geliyorbana.
Kesinlikle öyle ama bence herkes de oynayabilir biryandan. Benim için bu çok küçüklüğümde başlayan bir serüven.Kendimi bildim bileli tiyatrolardaydık annemle. Benim için ilerideyapacağım işti o sahnede oyunculuk yapmak. Gerçekten de öylegelişti. Çok küçük girdim konservatuara, 17 yaşımdaydım.
-Asıl sahneniz tiyatro mu?
Yoo, öyle bir şey yok.Eğitimimi tiyatrodan aldım. Zaten konservatuar sizi tiyatrooyuncusu olarak yetiştiriyor. Repertuvar oyuncusu derlerdi bizde.Oyunculuğu öğrendikten sonra, “Şimdi tiyatroda oynuyorum, şimdidizide veya sinemada” diye düşünmedim. Rolle ne kadaryakınlaştığım, aramdaki mesafeyi ne kadar azaltabildiğimönemli. Benim meydan okumam bu.
"YOGAYAPMADAN SAHNEYE ÇIKMAM"
- Meditasyon ve yoga da çalışmapratiğinizin bir parçası mı?
Kesinlikle evet. Yogayapmadan hiç sahneye çıkmam zaten. Yogayı öğrendiğimden beriböyle. Bu zaten çok bilinen bir yöntem ama biz bunları yeniöğrendik bence. Sahnede ve kamera önünde anda kalabilmek içinbedeni çok dengeleyen bir alışkanlık. Oyun anında dışetkenlere kendinizi kapatmanızı kolaylaştırıyor. Duygularınakması, düşüncelerden arınmış biçimde orada var olabilmeniziçin çok kadim bir öğreti.
- Yaşamınızda nasıl biriyileşme yarattı?
Çok, bir sürü insan gittihayatımdan, bir sürü yeni insan geldi. Sonra onlar da gitti.Beslenme düzenim değişti. Frekansı düşük şeyler çok fazlakalmadı yaşamımda. Düşünce sistemini rahatlatıyor insanın.Her şeyimi etkiledi.
"AYLA İLESEVMEDİĞİM TARAFLARIMLA YÜZLEŞTİM"
- Tiyatrodaki güncelçalışmalarınızdan söz etmek ister misiniz?
Şu anGalata Perform’un Kalanlar oyununda oynuyorum. Ekim’de DasDas’taprömiyer yaptık. Yeşim Özsoy yönetti, Itır Karabulut yazdı.Aynı zamanda oyunun içinde bir kısa film var. Seyirci onu daizleyebiliyor. Onun yönetmeni de Özgürcan Uzunyaşa. 11 Ocak’taAlan Kadıköy’de, 24 Ocak’ta DasDas’ta sahne alacağız. Benide iç dünyamda başka başka yerlere götüren Ayla isminde birkarakteri oynuyorum. Biraz inişli çıkışlı bir karakter. Olaybir cenaze evinde geçiyor. Dolayısıyla benim de kendi içimde çoksevmediğim, yüzleştiğim zaman yorulduğum taraflarımla meşgulolmamı gerektiren bir rol. Yüzleşme dediğim aslında bildiğimizşeyler de. Babam öldü iki yıl önce, oyunda da bir cenaze evivar. Ne kadar benim olmayan duyguyla oynayabilirim ki? Hepsi benimduygularım. Niye haftada bir babamın ölümünün yasını tutayımki insan yapar mı bunu? Ancak orada oynuyorsanız ortaya çıkan yassize ait. Sağlıklı bir insan bundan keyif almaz ama oyunculuk dakeyif alıp en iyi şekilde yapmanızı talep ediyor.
- Dokunmakyerine dokunma fikrini alsak?
Meta Aşk içerikaçısından oldukça yenilikçi ve dijitalleşmenin duygularüzerindeki etkisini irdeleyen bir diziydi. Bizim için bir maratongibiydi. 12 günde çektik diziyi, işin zorluğu oydu. Metaversedünyasıyla çok haşır neşir değildim. Bu yenilikleryakınlaştırdı. Bir de Kıvanç Sezer olması işin başında.Onunla çalışmak çok keyifli.
- Peki metaverse’te aşknasıl olur diye düşündünüz mü?
Garip geldi.Telefonumuz ne kadar ekrana baktığımızı gösteriyor ya, bazen “Ekrana bu kadar baktım mı?” diyorum. Çevrene o kadar sürebakmamışsın. Bu, algımızda bir şeyleri mutlaka değiştiriyordur.Bir de metaverse, VR gözlükler işin içine girince “Hangisigerçek” diye soruyor insan kendine. Dizide de adam “Bir keredokunayım yeter” diyor benim oynadığım karaktere. Gerçektenyetebilir mi diye düşündüm. Dokunma yerine dokunma fikrini satınalmak da daha az çatışmalı bir yaşam sunabilir belki, niyeolmasın ki.
Editor : Şerif SENCER