Gündem

Türkiye bunlardan kurtuldu! Madde madde İstanbul Sözleşmesi'nin zararları

Danıştay’ın kararıyla Türkiye’nin çekilmesinin resmiyet kazandığı İstanbul Sözleşmesi’nin hangi maddesine hangi sakıncaların yer aldığını Haber7 okurları için derledik...

Türkiye bunlardan kurtuldu! Madde madde İstanbul Sözleşmesi'nin zararları
03-01-2023 15:15

Haber7

Esas ÖZETİ| ismi “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olan, İstanbul’da imzalandığı için “İstanbul Sözleşmesi” olarak lanse edilen uygulama yeniden gündemde.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının hukuka uygun olduğunu belirledi. Danıştay Kurulu, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararının iptal istemini reddeden Danıştay 10. Dairesi’nin kararını oyçokluğuyla onadı.

Danıştay, İstanbul Sözleşmesi'nde noktayı koydu! 'Kadını, erkeği, aileyi koruyan karar'Danıştay, İstanbul Sözleşmesi'nde noktayı koydu! 'Kadını, erkeği, aileyi koruyan karar'

Toplumun tepki göstermesi üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla iptal edilen İstanbul Sözleşmesi’nin sakıncalı maddeleri yeniden gündeme geldi.

“Kadını şiddetten koruma” adı altında hazırlanan İstanbul Sözleşmesi’nin yıkıcı tesirine yönelik Anadolu Platformu’nun yayımladığı rapor, uygulamanın madde madde hangi yanlışlıkları ihtiva ettiğini gözler önüne seriyor.

İstanbul Sözleşmesi Çalıştayı Raporu”nda; sözleşmedeki şiddet tanımının alanının genişletilerek şiddet vakalarının artmasının sağlandığı, nikah karşıtı yaklaşım sergilendiği, nikahsız birlikteliklerin ‘aile’ olarak tanımlandığı, cinsiyetçi ayrımcılık uygulandığı, eşcinselliği devlet nezdinde meşrulaştırdığı, çocuklara cinsiyetsizliği aşıladığı, problem yaşayan eşler arasında arabuluculuğu yasakladığı, aile ve din olgusunu yok saydığı, aile ve dini muhtemel şiddet kaynakları olarak değerlendirdiği kaydedildi.


İstanbul Sözleşmesi Raporu’nun öne çıkan başlıkları şöyle:

‘ŞİDDET’İN ARTMASINA ZEMİN

“Sözleşme’nin 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39 ve 40. maddelerinde kadınlara karşı gerçekleştirilecek şiddetin alanını oldukça genişletmek amacıyla şiddet, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, kadına yönelik şiddet, ev içi şiddet, ekonomik şiddet, psikolojik şiddet, cinsel şiddet, fiziksel şiddet gibi bir kısmı zorlama ve tekrar oluşturan birçok şiddet türüne yer verilmiştir. TCK’da şiddetin tanımı, çok daha basit ve net bir şekilde yapılmışken şiddet kavramının bu kadar çeşitlendirilmesi ve genişletilmesi, şiddetin önlenmesinden çok artmasının zeminini oluşturacaktır.”

NİKAH DIŞI İLİŞKİLERİ DAHA DEĞERLİ SAYIYOR

İstanbul Sözleşmesi’nin 36’ıncı maddesindeki sakınca şöyle irdeleniyor:

 “Sözleşmede ailenin karşıt cinsler arasında nikah akdi ile kurulan bir toplum birimi olduğu ve tarafların akit ile kazandıkları hak ve üstlendikleri ödevlerinin olduğu vurgusunu güçsüzleştiren bir yaklaşım sergilendikten sonra sözleşme, cinsel suçları nikah akdi dışında gerçekleşen fiiller olmaktan çıkarmakta, rızanın bulunmadığı cinsel birlikteliklere dönüştürmektedir. (Md. 36.1.a, b, c).

Bu yaklaşımın doğal bir sonucu, evlilik içi rıza bulunmayan birleşmelerin de evlilik dışı rıza bulunmayan birleşmelerle tecavüz kavramında birleştirilmesi olmuştur. Nikah bağının tarafların cinsel açıdan birbirinden yararlanma hususunda baştan verilmiş bir rıza içerdiği itibara alınmamıştır. Gayrı meşru rızaya tanınan değer, hukuken tescil edilmiş rıza ile eşit hatta fiilen daha değerli sayılmıştır.”

İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesi kararının iptali istemiyle açılan davanın duruşması Danıştay Konferans Salonu'nda görülmüştü.

NİKAHSIZ BİRLİKTELİKLER DE AİLE…

İstanbul Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesinin B bendinde nikah dışı birlikteliklerin “aile” olarak kategorize edilmesi şu sözlerle paylaşılıyor:

 “Sözleşme aile içi şiddetin mahallini ‘aile içerisinde veya hanede veya mağdur faille aynı evi paylaşsa da paylaşmasa da eski veya şimdiki eşler veya partnerler arasında’ (md. 3/b) şeklinde belirlemektedir. Tanımda ‘aile içerisinde’ ifadesiyle sonra saydıklarını ayrı bir kategori olarak gördüğü izlenimi verse de ‘aile içi şiddet’ terimin gerçekleştiği mahal arasında ‘partner’i koymuş olması aileyi mutlak olarak nikah bağı ile kurulan bir kurum olarak görmediğini göstermektedir. Bu bakımdan sözleşme aile kavramını, nikah bağı ile kurulan toplumsal birimin adı ile sınırlamamaktadır.

ŞİDDETE DEĞİL CİNSİYETE BAKILIYOR

İstanbul Sözleşmesi’nin 3-A maddesinde cinsiyetçi ayrımcılık uygulandığı savunuluyor:

“İstanbul Sözleşmesi’nde (m. 3/a) ve 6284 sayılı Kanunda (m. 2/1-ç) kadına yönelik şiddet bağlamında yapılan tanımın ortak özelliği, kadına karşı şiddetin sadece kadın cinsiyetinde bulunan kişilere yönelik olarak ve sadece kadın olmalarından dolayı uygulanan her türlü şiddeti kapsamasıdır. Dolayısıyla kadına karşı şiddet, bir şiddet türü olmaktan çok, şiddetin yöneldiği mağdurun cinsiyeti esas alınarak tanımlanmıştır. Bu tanımlama, İstanbul Sözleşmesi’nin tamamen kadın cinsiyetinin erkek cinsiyetine karşı korunması ve kadının sosyal hayatta erkekten tamamen bağımsızlaştırılması felsefesi üzerine inşa edildiğini açıkça göstermektedir.”

 

3’ÜNCÜ CİNSİYETE KAPI ARALANIYOR

İstanbul Sözleşmesi’nin 4/1’inci maddesinde “cinsel yönelim” adı altında eşcinselliği meşrulaştırıcı ifadeler var:

“İstanbul Sözleşmesi 4/1. maddesindeki, ‘Devletler cinsel yönelimi yasal güvence altına alır’ hükmü ile LGBTİ’nin kurumlaşmasını ve yasal güvenceye alınmasını sağlamıştır. Daha açık bir ifadeyle Sözleşmeyle erkek ve kadın cinsleri haricinde 3. ve 4. cinslerin de dünyada var olmasının yasal zemini oluşturulmaya çalışılmıştır.”

ÇOCUKLAR İÇİN CİNSİYETSİZLİK

İstanbul Sözleşmesi’nin 14/1’inci maddesinde çocuklar için cinsiyetsizlik tehlikesi yer alıyor:

“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği; tanımı gereği kadına ve erkeğe ilişkin cinsiyet algısının değiştirilmesini amaçlamaktadır. Bunun sağlamak için de ‘eğitim’ başat bir faktör olarak değerlendirilmektedir. M. 14/1’deki ‘Toplumsal Cinsiyet Hakkı gibi konulara ilişkin materyalleri öğretim müfredatına ve eğitimin her seviyesine eklemek için gerekli adımları atmaktan devlet sorumludur’ ifadesiyle devlete yüklenen görev; çocuklar arasında cinsiyet farklarının ortadan kaldırılması, bunların yerine cinsiyetsizliği kabullendirmek anlamına gelen uygulamaların önünün açılması, üçüncü cinsiyetlere karşı hoşgörünün yerleştirilmesi hususlarını içermektedir.”


BARIŞTIRMAK YOK

İstanbul Sözleşmesi’nin 48’inci maddesi, aile fertleri arasındaki anlaşmazlıklarda arabuluculuk yapılmaksızın cezai tedbirlere başvurulmasını öngörüyor:

“Sözleşmenin 48. maddesiyle aile içi problemlerde aile büyüklerinin veya mahkemelerde görev yapan yetkili kimselerin devreye girerek tarafları barıştırması, bunun için arabuluculuk yapmaları yasaklanmaktadır. Oysa ülkemizde mahkemelerin iş yükünü hafifletmek için ‘arabulucuk’ kanunu yürürlüğe konulmuştur. Geleneksel aile yapısına sahip tüm inanç ve toplum gruplarında aile içerisinde çıkan ihtilaflar aile büyükleri, kanaat önderleri ve bireyler üzerinde söz söyleme hak ve yetkisi olan kişilerce nasihat, mahalle etkisi, sulh gibi yöntemler ile çözümlenirken bu maddeyle bu uygulamalar yasaklanmakta, ailenin yaşatılması yerine dağıtılması ve yok edilmesi ön plana çıkarılmaktadır.”

NAMUS, DİN VE GELENEK ‘ŞİDDET’LE EŞDEĞER!

Sözleşme metninde aile ve din gibi insanlığın bazı ortak değerleri salt muhtemel şiddet kaynakları olarak değerlendiriliyor:

“İstanbul Sözleşmesinde, Batı’nın Batı dışı toplumlar veya Sözleşmeye taraf olan Batılı olmayan ülke halkları için uygun gördüğü yakıştırmalar ve haksız yargılar bulunmaktadır. Sözleşmede ‘namus’ kelimesi 4 yerde ve hepsinde de “sözde” takısıyla geçmekte; din 3 yerde; töre ve gelenek kelimeleri de 3’er yerde geçmekte ve buralarda sadece kadına şiddet bağlamında oluşturacakları olumsuz etkiye dikkat çekilmektedir. Namus kavramının, geçtiği her yerde “sözde” takısıyla kullanılması, kavramı ve içerdiği bütün değerleri itibarsızlaştırmak ve gözden düşürmek amacına matuftur.”

 

AİLEYİ KORUMUYOR

Sözleşmede aile ve din olgusunun yok sayıldığı ifade ediliyor:

“İstanbul Sözleşmesi’nde, sadece kadına karşı şiddetin, aile içi şiddetin ve kadına karşı ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına yönelik hükümler bulunmakta olup, ailenin devamlılığı ve ailenin korunmasına yönelik herhangi bir ifade veya hüküm bulunmamaktadır. Sözleşme’nin amacını düzenleyen hüküm incelendiğinde, Sözleşme’nin aileyi korumaya veya geliştirmeye yönelik hiçbir amacının bulunmadığı açıkça görülecektir.”

 


Editor : Şerif SENCER
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER