Bir ÖZETİ| morg, ölü bir adam, çiçekli bir vazo, hasır bir şapka, küçük bir bahçe heykeli… Hayatını kaybetmiş birinin son hâli çekilmiş gibi duran bu görüntü aslında içerisinde eleştiriyi barındıran bir otoportre.
Kendi ölüsünü resmeden bu adamın böyle bir şeyi neden yaptığına, ne mesaj vermek istediğine ve Guinness Rekorlar Kitabı'na bile giren resmin detaylarına birlikte inelim.
Öncelikle, fotoğrafın ilginç geçmişine kısaca bir bakalım.
İlk fotoğraf .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Aslında fotoğrafın ilk fişeği, 1700’lü yıllara dayanıyor. Johann Heinrich Schulze adlı Alman profesör, gümüş nitratların Güneş ışığından etkilendiğini keşfediyor. 1800’lerin başında ise mucit Thomas Wedgwood, ışığı kullanarak nesnenin görüntüsünü kimyasal yöntemlerle yüzeye kaydetmeyi başarıyor fakat bu görüntü kalıcı olmuyor.
Bu yöntemin üstüne denemeler ve eklemeler yapan Joseph Nicephore Niepce isimli mucit; vernikle saydamlaştırdığı bir kağıttaki görüntüleri, taş baskı tekniğiyle kalay levha üzerine kaydediyor. Kayıtlara göre ilk fotoğraf, 1826 senesinde 8 saatte pozlanarak çekiliyor ve tarihin bilinen ilk fotoğrafı ortaya çıkıyor.
Peki tarihin ilk “çakma fotoğrafı” nasıl ortaya çıktı?
Bir ‘otoportre’ olan ve fotoğraf gibi duran bu resim, aslında biraz ürkütücü. Resimdeki Hippolyte Bayard adlı adam; bir bahçe heykelinin, çiçekli bir vazonun ve hasır bir şapkanın bulunduğu morgda kendi ölüsünü resmediyor.
Kendisi, fotoğrafçılıkla ilgili deneyler yapıyordu. Fotoğrafın mucidi olmasa bile sahte fotoğrafın mucidi olmuştu. Böyle olmasının bir sebebi de vardı.
Çakma fotoğrafın değil, gerçek fotoğrafın mucitleri arasında olabilirdi.
Fotoğrafçı Bayard, sürecini Fransız Bilimler Akademisine duyurmayı biraz ertelemesi için arkadaşı tarafından ikna edilmişti. Bu erteleme, onu fotoğrafın başlıca mucitlerinden biri olarak tanımamasına mal olmuştu.
Maruz kaldığı ve hissettiği adaletsizliği, resmettiği bir çizimle dile getirmeye çalışmıştı. Resim, dışarıdan bakınca ürkütücü gelse de hikâyesini öğrenince bir acı otoportresine dönüşmüştü.
Resmin arkasında ise ressama ait bir yazı bulunuyordu:
"Burada gördüğünüz ceset, yöntemin mucidi M. Bayard'a ait. M. Daguerre'e karşı fazlasıyla cömert davranan hükûmet, M. Bayard'a hiçbir şey yapamayacağını söyledi ve zavallı adam kendini boğdu. Ah, insan hayatının kaprisleri! Birkaç gündür morgdaydı ve kimse onu tanımadı ya da sahiplenmedi. Bayanlar ve baylar, buradan koku duyunuzu rahatsız etme korkusuyla geçseniz iyi olur çünkü gördüğünüz gibi beyefendinin yüzü ve elleri çürümeye başlıyor."
Dönemin Fransız morgu, Bayard’ın protestosunu daha anlamlı kılıyordu.
O dönemde Paris morgu, halka açıktı. Faili meçhul cinayetlerin ve intiharların kurbanlarını tanımlamak için ziyaretçiler geliyordu. Bayard’ın morg resmi de tanınmak ve tanımlanmakla ilgili bir metafordu aslında.
Paris morgunda sergilenen insanların yanında, onlara dair birkaç eşya da bulunuyordu. Bayard da kendini tanımlamak için hasır bir şapka, heykel ve çiçekli bir vazoyu seçmişti.
Kaynaklar: Guinness Rekorlar Kitabı, Art Explora Academy, Fotoğrafın Kısa Tarihi, Openculture
Editor : Şerif SENCER