Salgın ÖZETİ| günlerinde okuduğum Karaca Olmak İsteyen Tilki yapıtının ardından kapımızı bir kez daha çalan Kirsten Boie’nin yeni yapıtı Kuzeyde Bir Yaz’la uzun süre bir araya gelemedik ama Aylin Gergin’in Türkçede başarılı söyleyişiyle de sevdiğim bu yapıtı yine de bir köşeye kaldırmadım. Çünkü önceki yapıtlarından biliyordum ki Boie, yine temel / evrensel sorunlarımız üzerine düşünmeye, yeniden düşünmeye çağıracaktı.Biliriz; genellemeler genellikle iyi sonuçlar vermez dahası pek de anlamlı değildir. Ne ki insanın doğayla giriştiği, kazanma olasılığı da olmayan büyük ama anlamsız kavgasının önemli göstergelerinden biri olarak ortaya çıkan, doğal alanların tahrip edilmesi konusunda galiba dünyanın birçok yöresinde benzer saldırgan tutumlar yaşanıyor genellemesi pek de yanıltıcıymış gibi görünmüyor.Dönelim ülkemize... Zamanı birkaç gün geriye aldığımızda, daha depremin yaraları sarılamamışken karşımıza çıkan zeytin ağaçları katliamı, ülkemizin konuyla ilgili sabıkasını artırmanın ötesinde bir anlam taşıyor ki bu da yakın geleceği, daha kötü hava ve yaşam koşullarının beklediğidir.Doğal alanları beton yapılarla “askere aldığınızda” ortaya çıkan fotoğraf, yarattığınız sonuç nasıl bir değer taşır, ne kadar ilgi çekici olabilir ki?Birbirine bağlanmış odalar, betonla ya da taşla kaplı tesislerin ticari bir getirisi vardır belki ne ki insana, yaşama kattığı nedir? Turistik tesis diye ortaya konan yapıların kültürel değeri bir yana, oralarda geçirilecek tekdüze, benzer renklerle bezeli zamanların yaşama ne kattığı da yeniden düşünülmelidir. Evet, o yapılar, alışkın olduğumuz döngüye yanıt verir de bize ne katar? Oysa zamanın binlerce yılda ve insan müdahalesinden uzak biçim verdiği bir doğa parçası ve o ortamda sürüp gelen üretken yaşamın hepimize söyleyeceği ne çok şey var!Öncelikle bunları düşündüm Boie’nin Kuzeyde Bir Yaz’ını okurken. Sonrası mı, onu da özetleyeyim: SUDAN ÇIKMIŞ BALIK GİBİHamburglu bir aile... 12, 9, 4 yaşlarında üç çocukları var. Anne bir kaza geçirir. Baba, eşinin yanına, New York’a gitmek zorundadır. Çocukların, bu bilinmeyen süre boyunca evde yalnız kalmaları olası değildir. Çözüm; Baltık kıyılarında yaşayan, aksiliğiyle bilinen anneannelerinin yanına gitmeleridir. Böyle başlar Boie’nin ustaca kurduğu öykümüz. Ve 2023 dünyasında hemen hepimizin özlemi haline gelen doğal bir ortamda sürüp gider. Ne ki ortam; kentte her türlü teknik, bilişsel olanaklarla çevrili bir yaşam sürmekte olan çocuklar için epeyce ürkütücüdür... Çünkü internet bir yana, televizyon da yoktur anneannenin evinde, telefonlar da çekmez. Dahası evi köye bağlayan yol da zamanla yitip gitmiştir.İşte, bu “yoksun” koşullarda öyle bir ilişki içinde bulurlar ki kendilerini üç çocuk; anneleri iyileşip babalarıyla birlikte onları almaya geldiğinde ne oradan ayrılmak isterler ne de onları, daha geldikleri gün, yaşamın olağan akışına yuvarlayan o aksi anneanneden...Elbette öykünün akışını, çocukların neler yaptıklarını, anneannenin o aksi ve yalnız halinin nedenlerini aktarıp işin tadını kaçıracak değilim. Başka bir şey yapacağım: Etrafı çitle çevrili, ineklerin, tavuk ve kazların yanında kimi ehlileşmiş hayvanların da barındığı, içek ve meyve bahçesi niteliğindeki bu alçakgönüllü çiftlikte üç çocuğun -Mats, Mikkel ve Martha’nın- doğal yaşama uyum sağlama becerilerine tanık olurken çocuklarımıza yönelik koruyucu, kollayıcı; onları, tehlikelerden koruma adına yaşamdan koparan tutumlarımızı da gözden geçirmeye, yeniden değerlendirmeye çağırdığının altını çizeceğim. Desen: GÜL SARIÇOCUKLARIMIZA GÜVENELİMBir yapıtın başarılı sayılmasının temel ölçütü; çoğun farkında bile olmadığımız ne ki bir şeylerin ters gitmesinin de nedeni olan bir ya da birkaç sorunu, evrensel bir düzeye taşıyıp değerlendirmeye, tartışmaya açması, hepimizi, bu konu(lar) üzerinde düşünmeye çağırmasındadır... Üstelik bunu, aslında yalın, yaşamın içinden ve kendi doğallığıyla akan bir hikâyeyle yapmasında gizlidir başarı.Boie de işte bunu yapıyor: Daha kolay ve çok kazanma hırsıyla gözü dönmüşlere kanıp kendi değerlerimizi bir gecede ve elimizin tersiyle kötülemeyelim istiyor. Çocuklarımızı yaşamın doğal akışından ve becerilerini geliştirme süreçlerinden koparmayalım / zaferlerini çalmayalım; denemelerine, sınamalarına olanak tanıyalım ve onlara güvenelim istiyor.Odalar arasına sıkışmış yaşamların bizi kırgın, kızgın, kederli ve bungun yaptığının farkına varalım istiyor. Bir yeraltı suyu gibi derinden akıttığı fısıltısıyla da doğayı “gelişme”, “tesisleşme” vb. bahanelerle zincire vurmak yerine doğanın bir parçası olduğumuzu unutmadan ve ona kulak vererek çok daha dingin, çok daha mutlu bir yaşam sürelim istiyor.Ve hepimizi doğanın sabırlı tutumunu öğrenmeye, bir yerlere yetişme telaşından kurtulmaya çağırıyor.MERAKLA BEKLEDİĞİMİZ...1950’de Hamburg’da doğan, 1985’te yayımlanan (2012’de Türkçeye çevrilen) ilk çocuk romanı “Şanslı Aile”yle büyük başarı kazanan Boie’nin daha ilk yapıtında dönemin saygın edebiyat ödüllerine aday gösterilmesi elbette rastlantı değil. Sonraki yıllarda, çocuk yazınına kazandırdığı altmışı aşkın yapıtıyla Almanya’da birçok ödüle değer görülmesi de...2000’li yıllarda dilimize aktarılan Arkana Bakma (1989) ve Karaca Olmak İsteyen Tilki (2019) yapıtlarıyla Boie’nin; birçoğumuzun, başka yapıtlarını da merakla beklediği, “yazarı” konumuna erişmesinin altında yatan; işte, çocukları sevgi adına içinde yuvarladığımız sorunlar yumağına evrensel bir pencereden bakışıdır.İlk gençlik çağının yürek kıpırtılarının da ustaca aktarıldığı Kuzeyde Bir Yaz’ı çok seveceğinizi biliyorum. Kuzeyde Bir Yaz / Kirsten Boie / Çeviren: Aylin Gergin / Günışığı Kitaplığı / 284 s. / 10+ / 2022.
Editor : Şerif SENCER
Editor : Şerif SENCER