Çok ÖZETİ| üzgünüm, üzgünüz hepimiz biliyorum.
AKP diktasından kurtulmak adına milletçe kenetlenmiş, tehdit yerine anlayışı, kin yerine sevgiyi, insan olmayı, hoş görüyü, empatiyi bizlere yeniden hatırlatan Millet İttifakı önderliğinde seçimlere ne umutla girmiştik.
Sevgi ışığında barışçıl bir yola büyük bir heyecanla ilerliyorduk.
Olmadı…
Aslında üzüntülerimi bir kenarı bırakıp isyanımı dile getirmek istiyorum bu yazımda.
AKP’nin terör, HDP ya da milliyetçilik gibi kavramları kullanarak ekonomik krizi, depremi, guguk olan hukuku, olmayan adaleti unutturduğuna inanmıyorum.
Hiç kimse seçmenin, yapılan onca haksızlığa, montaj videolara, yalana, iftiraya rağmen sevgi dilini seçen Millet İttifakı’na, HDP ile birlikte hareket ettiği teziyle oy vermediğine inandıramaz beni.
Sanıyor musunuz ki bunlar olmasaydı 52 ilde hatta deprem bölgesinde AKP tulum çıkarmayacak?
Yahu “İki keklik bir kayada ötüyor, aman aman” diyemeyen Bahçeli ve partisi MHP hiçbir şey vaat etmeden, yeni bir proje getirmeden yüzde 10 oy alıyor bu ülkede…
Halkı için adalet uğruna 25 günde 420 kilometre yürüyen Kılıçdaroğlu ise;
Emeklilere yılda iki asgari ücret bayram ikramiyesi, devlet okullarında ücretsiz yemek, hane geliri düşük vatandaşlara altına endeksli sosyal yardım, depremzede vatandaşlara ücretsiz konut, somut ve günlük hayata etkisi hızla hissedilebilir vaatler ile neredeyse ancak iki katı oy alabiliyor.
Ne acı değil mi?
Kemal Kılıçdaroğlu, 21 yıllık AKP hegemonyası ardından seçmenden sadece tek bir şans istiyordu.
Diyordu ki “Yapamazsam, beğenmezseniz gönderirsiniz beni o zaman”
Lakin, pahalılık, yoksulluk, işsizlik ve kapıya dayanan açlığın dünyada itibarını ve değerini hızlıca kaybeden Türk Lirası’nın önemi yoktu demek ki seçmen için…
Sayısı milyonları aşan Suriyeli, Afgan, Afrikalı vatanımız için bir tehdit oluşturmuyordu anlaşılan…
Ülkedeki ekonomik krizden, depremden, evrensel hukukun işlememesinden, demokrasi ve insan haklarının eksikliğinden ne hikmetse hep Kılıçdaroğlu sorumluydu bu ülkede.
Her şeyi geçelim peki vicdan ve ahlak?
Tüm bunları bilerek, isteyerek hem de yapılan tüm kötülükleri görmezden gelerek vicdanımıza nasıl söz geçirdik?
İnanın anlayamıyorum.
Anlaşılan o ki; faydalı bir iş yaptığımızda bizi sevindiren; kötü bir şey yaptığımızda da bizi üzen, bizi hayra sevk eden ve kötülüklerden alıkoyan iç sesimizi kaybettik.
Gelinen noktada 21 yıllık iktidarına 5 yıl daha bonus alan AKP ülkeyi baskıcı ve otoriter bir şekilde yönetmeye devam edecek, bizler de vicdanımızı körelten bu anlayışla yönetilmeye devam edeceğiz.
Üzgünüz, mutsuzuz da…
Başta demokrasi açığı olmak üzere, iktisadi, hukuki, idari, ekonomik, cari açıklarla bezenmiş bir ülke fotoğrafı var elimizde.
Ülke içerisinde farklılıklar üzerinden jeo-kültürel bölünmeye sürüklenmiş, dışarıda enerji darboğazı üzerinden finansal hegemonya altına alınmış Türkiye’nin işi gerçekten zor gözükmekte.
En büyük ekonomik birimden en küçük ekonomik birime kadar ülkenin iç ve dış borçlarının arttığı, işsizliğin yükseldiği, üretimin ve fiyatların istikrarsızlaştığı bu ortamdan kurtulmak hayal gibi görünse de…
Her birimiz hatalarımızdan ders alarak akılcı, bilimsel ve gerçekçi yaklaşımla bütün bu sorunların üstesinden gelebileceğimize inanmak zorundayız.
Milletçe umuda ve umutlandırılmaya hepimizin ihtiyacı var.
Bunun için bedel ödemeye de hazırız üstelik.
Yeter ki birbirimize sarılalım.
Gerisi kolay…
Anıl Talat Eryontuk
Editor : Şerif SENCER