Fotoğraf: ÖZETİ| LÜTFİ ÖZGÜNAYDIN‘AKILDAN BAŞKA İMAM YOKTUR!’1936’da Mersin’de doğan Türk şair Özdemir İnce, aynı zamanda deneme yazarı, çevirmen, köşe yazarıdır. Opera Kahkahası başlıklı kışkırtıcı yapıtında, şeytani arketipler olarak betimlediği iktidar güçlerini eleştiriyor ve tüm güçleriyle camileri ve hapishaneleri doldurmaya kararlı olan İslamcıları ve iktidarın ajanlarını çetin bir ironi aracılığıyla alaya alıyor.Ateist, materyalist ve laik bir cumhuriyetçi olarak, “insan ulusuna” seslenirken, onuncu yüzyıl Arap şairi Ebu’l Ala Al-Ma’arri’ye atıfta bulunuyor: “Akıldan başka imam yoktur.” Böylece, ödünsüz, mutlak bir rasyonalist olduğunu ilan ediyor bize: “Bütün suçum aritmetik öğrenmekse, geometri de öğreneceğim, sonra fizik ve kimya.”Özdemir İnce, sürekli devinim halinde ve özgür bir ruh olarak, kendisiyle ilgili her şeye hakim olduğu iddiasında değil ve bu otobiyografik vasiyet kitabını Alain Bosquet’den bir alıntıyla açıyor: “Benim gerçeklerim değil sözcüklere döktüğüm:/ Senin gerçeklerin. Ama sen intikam alıyorsun/ benden. Tam anlayabildim desem yalan olur./ Beni cezalandırıyorsun, hain, kendi eserlerimle.”ÖZDEMİR İNCE ÖZGÜR, YÜREKLİ VE KIŞKIRTICI BİR TON KULLANIR!Şair özgür, yürekli ve kışkırtıcı bir ton kullanır, çünkü özgürlüğün sürekli tehdit altında olduğu bu dünyada hiçbir şeyi göz ardı etmek istemez: “Benim mucizem: Ölmekteyim/ 1 Eylül 1936’dan bu yana.// İnsan bokuna basmışım gibi/ Sulak bir çayır arıyorum/ temizlemek için ayağımı// düşünmeden çayırın soracağı hesabı .”“Ruh ikizim” diye tanımladığı Adonis’i yankılayarak, üç tek tanrıcı dinin fanatikleri tarafından utanç verici bir şekilde karalanmış olan kadını selamlayarak yüceltiyor. Rimbaud gibi o da “sesleri görmek, renkleri duymak [...]/ taşların diliyle çeviri yapmak,/ ormanın yüzüyle gülmek” istiyor ve “rüzgar tabanlı” şairin izinden giderek şu sözleri ekliyor: “Ben bir başkasıyım başkası benim”.Yılmaz şair, yapıtını ince çağrışımlar ve saptırmalarla donatıyor: “Yazıyı kendime Tanrı yaptım/ ama tapmadım./ bana zaman zaman günah çıkartır,/ sırlarını söyler:// çok zina yaptım bu dünyada/ sözcüğe dönüşmüş kadınlarla/ geyik bakışlı, selvi salınışlı,/ ki uzaktan amber kokarlar.”Yaşam sevgisi evrenseldir ve tüm gerçekliği kapsar: “Ben kendimi bildim bileli/ her nesneyi selamlarım dünyada/ hal hatır sorarım atlamadan.// Ama istemem peygamber olmak…” Özdemir İnce şair olmakla yetinir: “Hiçliğe tercüman durdum.”YAŞAMININ ÖNEMLİ OLAYLARINI, TARİHİN SARSINTILARINI, DÜNYANIN HALİNİ OLDUĞU GİBİ YANSITIR!Ayrıca çocukluk anılarına, annesinin öğütlerine ve kör büyükbabasına kadar uzanan kurucu mitoslara, öykülere ve halk deyimlerine özgürce göndermeler yapar:“Bu hikmet kovanı özlü sözleri hep tekrarlardı/ dağlı annem bana nasihat sayfalarında [...] Uzun sözün kısası bunca kıssadan sonra/ bütün sermayem, bütün servetim/ masanın üzerinde duran şu kirli kavanoz,/ içinde benim bir hayatımın külleri// savrulmak için arsız rüzgarlarda/ bulaştırmak için kendi öykümü birkaç dünyaya.// Değirmenin taşları arasında…”Şairin amacı, yaşamının önemli olaylarını, tarihin sarsıntılarını, dünyanın halini olduğu gibi yansıtmaktır: “Biz yokken de devam etmeli/ şeylerin şiiri/ özgürlüğü döllemeli.// Dikenli bir vajinadır evren.// Kimseye borcumuz yok var olmak için!” ‘GENÇLER İÇİN TURFANDA 50 MİİR’DE AMACI ZİHİNLERİ ÖZGÜRLEŞTİRMEKTİR!Özdemir İnce, Gençler İçin 50 Turfanda Miir’de bazen kendi parodisini de yapmaktan çekinmeyen eğitimsel bir dil kullanır. Ancak amacı okura ders vermek değil, zihinleri özgürleştirmektir. Her “miir”, bazen bir aforizma şeklini alan bir “hikmet” ile noktalanır: “Akıl, dille tartılır. Atılan ok geri gelmez.”Şair, ortak mülkiyeti savunan 6. yüzyıl Zerdüşt Mazdak’ı ile Marx arasında bir bağ kurarak, tüm toplumsal sorunlara değiniyor: “Söz bulaşıcıdır. Bekler bir bilge insanı: Mazdak’ın ağzından çıkan söz Marx’ın ağzına ulaşır. Derken gelip bulaşır kulunuzun diline, bir tek doların yedi lirayı satın aldığı su ağustos ayında.”Ve her fırsatta sağduyuya dayanarak, yasanın köhne tabletlerini parçalıyor: “Başlangıcı ve sonu olmayan bir evrende yaşadığımıza inanıp inanmamak size kalmış: Demek ki kıyamet yok!”48. MİİRİN SONUNDAKİ HİKMET VE ATATÜRK VE GÜNÜMÜZ TÜRKİYESİ!Çeşitli şairlerden alıntılar yaparken, deha yanıtlardan çok sorulan sorularda yattığı için Einstein’a da atıfta bulunuyor. Bu arada 48. miirin sonundaki hikmetin Atatürk’ün bizzat kendi sözünden oluştuğunu görüyoruz: “Maddeyi anlamalı!” Cumhuriyet Türkiyesi bugün kimlerin ellerine düşmüş durumda?Özdemir İnce, Can Yelekleri Tavandadır’da (1984-1988), apokaliptik bir biçemle, dünyanın düzensizliğine başkaldırıyor. Hem kefaret ödeyen bir kurban, hem de despotizme şiddetle karşı çıkan bir muhalif olduğunu görüyoruz.Coşkulu bir vizyoner olarak, bütün çağlarda yaşamış, binlerce kez işkence görmüş, binlerce kez dirilmiştir, Cengiz Han’dan Hitler’e bütün despotların modern klon ya da karikatürlerini, yozlaşmış iktidar sahiplerini, karanlık işadamlarını, borsada işlem gören fuhuş tüccarlarını, dinsel fanatikleri eleştiriyor; sert bir hiciv, epik ve dizginlenemez bir dürtüyle, I. Mehmet’in hükümdarlığından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun ve modern Türkiye’nin üstüne çöken laneti anlatıyor:“toprak falına bakmıştın/ bulmak için mumyalanmış sesleri,/ üstünlüğünü savunmuştun toprağın/ altın, gümüş, demir ve bakıra/ ‘Ne zaman varacağız güzün son menziline ?’ demiştin/ sararan güneşin huzurunda.// Başın dönmüştü, kendinden geçmiştin/ nam ararken hüner ve marifet sayfalarında,/ ama yitirdin işte kendi izini bile [...] her hücresi acı veren bir ülkede yaşamanın,/ istiyorlar ki/ bedelini ödeyesin yürüdüğün dünyanın.”‘VAY HALİNE KIYAMETİ BUGÜNE TAŞIYANLARIN (...) CAN YELEKLERİ TAVANDADIR!’Ve bir antifraz aracılığıyla kehanette bulunur: “Vay haline kıyameti bugüne taşıyanların, vay haline kulaklarına ibret küpesi takmayanların/ Amin!/ - Can yelekleri tavandadır!”Özdemir İnce aynı zamanda hükümdara, ve onun yargıçlarına seslenir, kendisine karşı yapılan manevraları ve entrikaları kınar:“Benim kafama böyle zuhur ettiriyorlar/ silahı bombayı uçağı nerede olursa olsun/ parçalayacak güce ve keramete sahipler [...] yıldızları yeryüzüne indirecek/ dünyayı durduracak ve dünyayı ikiye bölecekler/ boşlukta çırılçıplak renkli görüntüler/ düzenleyecek güce sahipler/ ben kendi başıma bile sahip değilim [...] benim dilimi bağlayıp beni Ahraz dilsizi ediyorlar.”Şiir onun mutlak silahı, işkencelerin panzehiri, kurtarıcı gücüdür: “Şiir, kara büyüm benim/ yasakladı yâsin suresi/ seni ve beni/ yaraştığın için/ ağzıma ve kulaklarıma// - Can yelekleri tavandadır!”Dünyanın kaosu içinde, insanın yazgısı tökezleyerek yaşam kaynaklarından kopmuştur: “Düş gücü iğdiş oldu insanın/ Artık ne Gılgamış, ne Alkestis, ne Deli Dumrul. Yeni bir Altın post gerek, yeni bir Argos gemisi. [...] - Can yelekleri tavandadır!”FERDA FİDAN: ‘ÖZDEMİR İNCE’NİN POETİKASI İLE FELSEFESİ SÜREKLİ DİYALOG HALİNDEDİR!’Çevirmen Ferda Fidan önsözünde, Özdemir İnce’nin poetikası ile felsefesinin sürekli diyalog halinde olduğunu şöyle vurguluyor: “Zira şairin gözünde, engel teşkil etmek bir yana, insanın imgelemi sağgörülü ve kararlı eylemin olmazsa olmazıdır: ‘Gerçekçi ol ve düş gör!’ diye seslenir okura, şiir ve gerçeklik arasındaki bağıntıyı vurgulamak ve bize bir umut yolu açmak ister gibi. İşte bu yüzdendir ki bu yapıtında, Özdemir İnce okur önüne, yalnızca insanın kendine yabancılaşmasına bir isyanın sembolü olarak değil, aynı zamanda, yeniden kazanılması gereken bir özgürlüğün de temsilcisi olarak çıkmaktadır.”¹ Michel Ménaché / EUROPE dergisi / Ocak-Şubat 2023
Editor : Şerif SENCER
Editor : Şerif SENCER