Daha ÖZETİ| adı bir çağrıya dönüşüyorsa o kitabın sayfalarında bir an önce yitip gitme heyecanıyla çalıyorum kapıyı. Bu kez zilde Figen Şakacı’nın adı okunuyor. Demek ki bir şölene çağrılıyız. Konuklar mı? Banu Özyürek, Buket Uzuner, Deniz Poyraz, Fatih Altınöz, Gülten Dayıoğlu, Kerem Eksen, M. Zaman Saçlıoğlu, Mıgırdıç Margosyan, Mine Söğüt, Tuğba Doğan, Yiğit Bener, Zeynep Uzunbay. Bir de siz elbette...Parmağımı zile uzatırken (çevirirken kitabın kapağını) çoğunu okumuş / tanımış olmanın sevinci eşlik ediyor heyecanıma. Dahası aralarında yakın dostlarım var; öncelikle onların sözcüklerine mi uzansam derken, “Dur, acele etme.” diyorum kendime.ON İKİ ÖYKÜ, ON İKİ TANIKFigen Şakacı, zarif bir ev sahibi; Nobel ödüllü şair Louise Glück’ün “Dünyaya bir kez çocukken bakarız, gerisi hatıradır.” dizeleriyle kapıda karşılıyor konuklarını / beni.1990’lardan geriye, 50’lere; on iki konuğunun kaleminden dökülenlerle bir yolculuğa çıkacağımızı; yazarlarımızın, o “hiçbir yere gitmeyen gökyüzü öyküleri”nin bahçesinde dolaşırken bir yandan da ülkemize, ilişkilerimize, insan olma hallerimize... kısacası değişen hayatımıza bakacağımızı fısıldıyor.Bir anda kendimi kendi oyunumda buluyorum; 1950’lerin son çeyreğinde, 60’larda. Onlarca an, yüzlerce fısıltı, binlerce ses... Sonra sorular...Glück’ün deyişiyle o “bir kez bakışımız” neden kazınır aklımıza, üzerine onca yığılana karşın inatla, kararlılıkla, sabırla durur durduğu yerde?“Sonrası”nı varsıl kılan onca hatıra kimi gün alıp başını giderken ya da kalakalırken bir yerlerde; onca hüznümüzü, kırgınlığımızı, kederimizi, acımızı... yanı sıra neşemizi, coşkumuzu, düşlerimizi nasıl da saklar o bir anda büyümelerimizin hemen öncesi!ÖYKÜLERİ SIRAYLA OKUYUNCASonra Figen Şakacı’nın akışına uyup sırayla okuyorum on iki seslenişi / anıyı / öyküyü. Hepsinde geniş geniş soluklanıyorum. O soluklanma aralarında kendi anlarım çalıyor kapılarımı, pencerelerime minik çakıl taşları yolluyorlar. Konukluğum süresince açık tutuyorum kapımı, pencerelerimi.Derken bir anda Ankara’da, aynı yıllarda, belki de aynı günlerde; Mehmet Zaman Saçlıoğlu’yla Kurtuluş Parkı’nın çevresinde koşarken, Konak Sineması’nda bilet kuyruğunda, Kızılay’daki gökdelende... Buket Uzuner’le Kuğulu Park’ta, Sevgi Soysal’ın “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti”ni okurken buluyorum kendimi.Ve Mine Söğüt’le kasetli, “walkman”li yıllara uzanıyorum. İrfan abinin, listeme uygun doldurduğu kasetleri hâlâ sakladığımı anımsıyorum.Sonra Gülten Dayıoğlu’nun, kız çocuklarımıza yönelik sözde “korumacı” hallerimizle nasıl bir kararlılıkla başa çıktığını alkışlarken, bir türlü değişmeyen, inatla sürüp gelen “mahalle baskıları” çukurumuzu düşünüyorum.Eduardo Galeano’nun “Bana nasıl oynadığını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” dizelerinin serinliğinde, Yiğit Bener’in anlattıklarını okurken bugün sahalarda olağan olmaktan çıkıp alabildiğine seyrekleştiği için büyük alkış alan nezaket halkalarıyla çevrili kendi oyun yıllarıma uzanıyorum.Otuz-kırk yıl öncesinin, hele ki şu her şeye “para” diye bakılan çağda bize daha kıymetli gelişi, oralarda kendi çocukluk anlarımızın saklı oluşuyla bir ilgisi yok.Zeynep Uzunbay’ın yeniyetmelik günlerini dolduran ıslığını duyunca, genç Gülten Dayıoğlu’nun içercesine okuduğu gazeteyi bugüne getirince, Mehmet Zaman Saçlıoğlu’nun deyişiyle, “insan ruhunun mutlu hayallerle oyalandığı yıllar”ı düşününce yazık ki yitip gidenler gelip dikiliyor karşıma.Ne ki Kerem Eksen’in Ufuk, Armağan ve Ateş’iyle buluşunca, Tuğba Doğan’dan “insanın kaçmak isteyeceği okulu seçebileceği”ni duyunca aldırma diyorum “insan tükenmez!”Ve biliyorum; Figen Şakacı’nın özenle hazırladığı bu bahçeye yeniden döneceğim. Herkes Bir Anda Büyür / Derleyen: Figen Şakacı / Kırmızı Kedi Yayınları / 180 s. / 10+ / 2022.
Editor : Şerif SENCER
Editor : Şerif SENCER