Doğuyoruz, ÖZETİ| büyüyoruz ve ölüyoruz. Peki ya ölümsüzlüğü bulmaya fazlasıyla yaklaştıysak? Bilincimizi sanal bir dünyaya aktarıp, sonsuza kadar kendi sanal dünyamızda yaşayabileceğimiz bir gelecek kaçınılmaz olsa da bunun için birazcık daha beklememiz gerekiyor gibi gözüküyor.
Bizler ise yakın gelecekten, yani sanal gerçekliğin devrinin başlayacağı yıllardan ve oyunların geçireceği değişimden konuşmak istiyoruz. Yakın gelecekte, oyunlar öyle bir hâl alacak ki gerçek dünyayı arka plana atıp, vaktimizin büyük bir çoğunluğunu ‘’metaverse’’ dediğimiz sanal dünyalarda geçireceğiz. O hâlde gelin, yazımıza geçelim.
Her şeyin başlangıcındayız: Sanal gerçekliğin ilk çağı
Önümüzdeki yıllara doğru küçük bir yolculuğa gitmeden önce, 15 yıl geçmişe gidelim. Sene 2007. Cep telefonları ülkemizde daha yeni yeni popüler olmaya başlamış ve külüstür birer bilgisayara sahibiz. Öyle ki şu anda rahatlıkla külüstür olarak adlandırabileceğimiz bu cihazlar, o zamanlar ne kadar da kıymetliydi değil mi? Teknolojik cihazların yavaş yavaş popüler olması ve tüm ülkelerdeki marketlerde yerini almasıyla birlikte hayatlarımız büyük oranda kolaylaştı.
10 yıl önce çıkan bir cihaz ile bu yıl içerisinde çıkan bir cihazı karşılaştırdığımızda aradaki dağlar kadar farkı ve gelişen teknolojiyi rahatlıkla görebiliyoruz. Zamanında tuşlu cep telefonu ile yılan oyunu ve tetristen başka bir şey oynayamazken, şimdi yapabildiklerimizi karşılaştırdığımızda sizlere de fazlasıyla etkileyici gelmiyor mu? Üstelik bunlar, sadece yaklaşık 20 yıl öncesiydi. Şu anda elimizin altındaki teknolojiyi düşününce, bir 20 yıl sonrasını tahmin etmek epey heyecanlı.
Geçmişe doğru küçük bir yolculuk yaptığımıza göre, gelin şimdi bu yolculuğu günümüz teknolojisi ile birlikte yakın geleceğe yapalım. Oyun dünyasının günümüzdeki durumuna baktığımızda, sektörün altın çağını yaşadığını ve daha önce hiç bu kadar büyük bir market payına sahip olmadığını görüyoruz. Günümüzde sanal gerçeklik dediğimizde, aklımıza daha çok; kafamızdan geçirdiğimiz koca bir başlık, bu başlık ile oynayabileceğimiz sanal gerçeklik oyunları ve sanal bir dünyada yer alma merakı geliyor.
Özellikle PlayStation VR ve Oculus VR’ın başarısını da unutmayalım. Şimdi bile; sanal gerçeklik başlığımızı takıp, zombiler tarafından istila edilmiş bir dünya içerisine girip zombilere karşı savaşabiliyor ve hatta gezegenleri bile keşfedebiliyoruz. Peki bu durum şimdiden böyleyse, 20 yıl sonrasını tahmin edebiliyor musunuz? Şu anda sanal gerçekliğin ilk çağını yaşıyoruz ve tahmin ettiğimizden çok daha fazla geliştiğine tanıklık edeceğiz.
Abonelik sistemleri, bulut teknolojisi ve sanal evrenler: Oyun dünyasının geleceği
Konu, oyun dünyasının geleceğine geldiğinde; abonelik sistemleri, bulut teknolojisi ve sanal evrenlerin kaçınılmaz olduğunu görüyoruz. Öyle ki abonelik sistemlerinin büyük yükselişine şimdiden şahit olmaya başladık bile. Xbox’ın sahibi Microsoft ile başlayan Xbox Game Pass sistemi, oyun dünyasındaki popülerliğini her geçen gün daha da arttırmaya devam ediyor. Ayrıca PlayStation’ın da geçtiğimiz aylarda büyük oranda değişime giden PlayStation Plus ile böyle bir yola girdiğini gördük.
Oyun dünyasının en büyüklerine göz attığımızda, bunların şimdilik; Tencent, Sony, Microsoft ve Nintendo olduğunu görüyoruz. PlayStation ve Xbox gibi oyun dünyasının en büyük markalarının attığı bu adımlar, aslında yavaş yavaş oyun dünyasının geleceğini şekillendiriyor. Bırakın yakın geleceği, ilerleyen birkaç yıl içerisinde abonelik sistemleri öyle bir hâl alacak ki artık oyun satın aldığımız günleri bile hafiften geride bırakmaya başlayacağız.
Bulut teknolojisi o kadar yaygınlaşacak ki her an her yerden istediğimiz cihaz aracılığıyla istediğimiz oyuna anında erişebilecek ve sorunsuz bir şekilde oynayabileceğiniz. Tabii, bunun için de oldukça güçlü bir internet altyapısı gerektiğinin altını çizmek istiyoruz. Abonelik sistemleri ve bulut teknolojisinin beraberinde, sanal gerçeklik teknolojisi de büyük oranda gelişecek.
Sanal gerçeklik öyle bir hâl alacak ki artık gerçek yaşamlarımızı unutup, bir oyun içerisinde kurduğumuz ikinci bir hayata sahip olacağız. Ayrıca az önceki cümlemiz, birer sanal gerçeklik oyunu olmamalarına rağmen, özellikle ‘’MMO’’ olarak adlandırdığımız devasa çok oyunculu çevrim içi oyunlarda sıkça karşılaşılan bir durum. Günümüzdeki en güzel örneklerinden bir tanesi ise: Second Life.
Metaverse’in ilk örneklerinden: Second Life
Linden Research tarafından geliştirilen ve 2003’ten beri tamamen ücretsiz olarak faaliyet göstermekte olan bir video oyunu olarak karşımıza çıkan Second Life, devasa çok oyunculu çevrim içi bir sanal dünyada geçiyor. Rol yapma üzerine kurulan yapısı ve yapabileceklerinizin neredeyse sınırı olmadığı internet tabanlı bu sanal dünya, kullanıcılarına hayallerindeki hayatı sanal bir şekilde deneyimleme fırsatı sunuyor.
Öncelikle, Second Life bir sanal gerçeklik oyunu değil. Yani tüm bu deneyimleri, bilgisayar ekranınıza bakarken yaşıyor ve kendinizi sanal bir dünyanın bir parçası gibi hissediyorsunuz. Second Life’ın geliştiricileri, oyunun sanal gerçeklik versiyonu üzerinde çalışıyor ve sanal gerçekliğe çok büyük bir katkı sağlamayı hedefliyorlar. Ama aslında, bu sanal hayatı şu anda bile sunuyorlar.
İlk olarak hayalinizdeki karakteri yaratıyor ve avatarınızı dilediğiniz gibi kişiselleştiriyorsunuz. Daha sonrasındaysa ne yapacağınız tamamen size kalıyor. İster yeni yerler keşfediyor, ister bir barda oturup diğer insanlar ile sosyalleşiyor, isterseniz de çeşitli etkinliklere katılıyor veya para kazanmaya çalışıyorsunuz. Yapabileceklerinizin hayal gücünüze kaldığı bu dünya, kulağa etkileyici geldiği kadar korkunç da. Bir bilgisayar ekranına bakarken bu durum fazla korkunç gibi gözükmese de insanlar ile sürekli olarak etkileşimde olduğunuz bu oyunun, bir sanal gerçeklik başlığıyla birlikte içerisinde olduğunuzu düşünün.
Bu başlıklar, yakın gelecekte o kadar gelişecek ki beş duyu organımızı da kandırmayı başarabilecekler. Yani bir sanal gerçeklik oyunu oynarken; göreceğiz, işiteceğiz, koku alacağız, tadacağız ve dokunacağız. Bunları gerçekten yaşamıyor olsak da gerçekten yaşıyormuş gibi hissedeceğimiz bir seviyeye geleceğiz. Hâl böyle olunca, sanal dünyada da suç kavramı her zaman olacak.
Farklı birer deneyim: İnsanlar bu tarz oyunları neden oynuyor?
Second Life, MovieStarPlanet ve hatta Sanalika gibi oyunları düşünün. Bunlar, basit görünüşlerinin ardında neredeyse gerçek bir sanal hayat deneyimi sunmayı başaran oyunlardan. Bu üç oyunun da en büyük ortak noktasıysa: sosyalleşmek. İnsanların bu tarz oyunları oynamasının altındaki en büyük neden, diğer insanlar ile sürekli olarak etkileşim hâlinde olabilmeleri.
Sanal ortamlarda tanışıyor, kaynaşıyor ve yeni dostluklar elde ediyorlar. Hatta çevrim içi bir oyundan tanıştığı bir kişi ile evlenen birçok insan bile var. Kulağa fazlasıyla tuhaf gelecek ama bu durum, League of Legends’ta dahi yaşandı. Bazı insanlar, tek kişilik oyunlara nazaran çok oyunculu oyunları tercih ederler. Bunun altındaki en büyük nedenlerden bir diğeri ise kendilerini koca bir oyun içerisinde yalnız hissetmek istememeleri olur.
İşte en merak edilen soru: Sanal bir dünyada kalıcı olarak var olabilir miyiz?
Bilim insanları, bunun yakın gelecekte pek mümkün olmadığını belirtse de teknolojimizin böyle bir seviyeye geleceğinin kaçınılmaz olduğunu da söylüyorlar. İnsanlık öyle bir seviyeye gelecek ki bizi biz yapan bedenimizi terk edip kendi sanal dünyamızda sevdiklerimiz ile birlikte sonsuza kadar yaşayabileceğiz. Geleceğin bu şekilde olacağını düşününce de ‘’Ya biz de simülasyonsak?’’ sorusu epey korkutucu olabiliyor.
Peki yakın gelecekte sanal gerçeklik gözlüklerimiz ile ne yapabileceğiz? Kendi oluşturduğunuz avatarınız ile devasa bir surun önünde durduğunuzu düşünün. Arkanızda da yaklaşık 100 şövalyeden oluşan bir ordu var. Bu ordunun komutanısınız ve ordunuzdaki her şövalye sizin gibi gerçek bir insan. Her bir adamınızın sorumluluğu sizin ellerinizde. Stratejik zekanız ve savaş becerileriniz kaleyi fethetmek için yeterli olacak mı? İşte gerçek bir Orta Çağ deneyimi ile karşı karşıyayız. Şimdi bu örneği, farklı temalar ve konular ile düşünün. Yakın gelecekte sanal gerçeklik, vazgeçilmez olacak.
www.idrak34.com
Editor : Şerif SENCER