Prof. ÖZETİ| Dr. Tuncay Dilci, koronavirüs sürecinde dijital bağımlılığın neden olduğu problemler hakkında açıklamalarda bulundu.
Prof. Dr. Dilci, yaptıkları araştırma sonuçlarına göre dijital bağımlılığın toplum sağlığı açısından önemli sorunlara yol açtığını belirterek, "Bu sorunsallık daha çok yoksunluk sendromu ve dürtüsel bozukluk şeklinde kendini gösterirken, 3'üncü sırada performans düşüklüğü şeklinde kendini gösteriyor. Dijital nesne kullanımına bağlı olarak yoksunluk sendromunun yüzde 30'luk oranda bir artış gösterdiği, yani insanların artık bağımlı olmaktan ziyade dijital nesnelere bağlı olarak yaşadıklarını görüyoruz. Diğer bir söylemle bu dijital nesneler ve dijital mecralar artık hayatımızın bir parçası ve normal kişisel bir özel organımız, uzvumuz gibi algılanmaktadır. Bunların herhangi bir şekilde olmamasından, eksikliğinden kaynaklı hırçınlıklar, depresif tutumlar, agresiflikler ve memnuniyetsizlik eşliğinde nörokimyasal bir bozukluğa doğru evrilmektedir. Bu sonuçta yoksunluğun getirmiş olduğu ve o şeyin olmamasından kaynaklı bir sıkıntı olup şu anda toplumda en çok koronavirüs döneminde görülen sorunlardan bir tanesidir. Bu durum, koronavirüs dönemine göre yüzde 130'luk artışla yoksunluk sendromunda 1'inci sırada çıkarken, bu bozukluğu hemen takiben yüzde 70'lik bir artışla dijital nesneler kullanımına bağlı olarak dürtüsel bozukluklar karşımıza çıkıyor" dedi.
'KRONİK STRES BOZUKLUĞU ŞEKLİNDE YANSIMALARI VAR'
Dijital bağımlılığın en çok yoksunluk sendromuna neden olduğunu söyleyen Prof. Dr. Dilci, şöyle devam etti:
"Buna bağlı olarak toplumda düşünce üretememek, kendini rahat ifade edememenin getirmiş olduğu hırçınlık, sabırsızlık, dürtüsel bozukluğa dönüşerek şiddete evrilmektedir. Bunun nihai sonucunu da araştırmalarımızda görüyoruz. Dijital bağımlılıkta hormonların her defasında bir üst seviye düzeyinde beklentinin olması, bunun sonucunun madde bağımlılığına evrilmeyi hızlandıracağı kanaatindeyim. Bizim dijitanalizin boyutları arasında dürtüsel bozukluk var. Her ikisinde de yoksunluk sendromunun birbirine entegre olan kavramlar ve akraba olan kavramlardır. Her ikisi de bireyde ciddi anlamda kronik stres bozukluğu şeklinde yansımaya neden oluyor. Yani istenilen nesnelerin ya da içeriklerin temas alışkanlıklarından yeterince gerçekleşmemesi ya da her defasında bir seviye beklentisi kişide bir kaygı, anksiyete bozukluğu ve stres bozukluğuna dönüşmektedir. Bu stres bozukluğu da öfke, hırçınlaşma, saldırı, agresif söylemler şeklinde karşımıza çıkmaktadır ve iletişimi sabote etmektedir."
www.idrak34.comEditor : Şerif SENCER