“Bak ÖZETİ| kırmızı ışık yanıyor ve sen yolun ortasındasın. Korna sesini de mi duymadın?” Uzatmadan at kendini karşı kaldırıma! Mecidiyeköy’deki yolun üstündeki yola yani. ‘Öte yana’ gitsem ki diye düşünürken ne göreyim; yanıbaşımda Metro merdivenleri. İyi Levent’te inerim. Ama ben eve gitmiyordum ki. Solda bir levha: Rumeli Hisarüstü – Aşiyan Füniküler. İçimdeki ses: “Nasıl olsa boşgezen birisin, bir dene mahcup olmazsın!”
Metro’dan da Fünikülere aktarma yaptım ilk kez. Tıp demeden indim. Sağımda vitrin içinde kostümler: “Darülbedayi’den Günümüze Şehir Tiyatroları kostümleri, eski afişler, fotoğraflar ve Muhsin Ertuğrul. Lüküs Hayat. Ekrem Reşit Rey, Cemal Reşit Rey. Shakespeare ve Romeo Juliet . Sersem Kocanın Kurnaz Karısı ve ağabeyimiz Haldun Taner. Ve Beyoğlu Eski Çiçekçi Sokağındaki ilk atölyemin müdavimi, tüm yazın ve çeviriler evresine tanık olduğumuz IV.Murat ve Cem Sultan ve Deli İbrahim’in yazarı. Beyoğlu’ndaki ilk atölyemde “istavrit tava” derken Oflazoğlu’nun demlenmiş gür sesini duyuyorum: 1V. Murad'dan bir bölüm!Mecidiyeköy’ün curcunalı kalabalığından sonra bir sokak sergisi sanki . Birden,Güngör Dilmen, Haldun Dormen, İ.Galip Arcan, Mücap Ofluoğlu geçiyor İstiklal Caddesi’nin karşı kaldırımından! Geçmişi anma, bak asansör karşında. Bir serinlik; tuzlu suların serpintisi yalıyor yüzümü. Boğaziçi sisler içinde ve ‘kuş yuvası’ Aşiyan.
BOĞAZİÇİ
“Aşiyan-ı Mürg-i dil Zülf-i perişanımdır / Kande olsam ey peri gönlüm senin yanındadır.” Şimdi ne işi vardı Fuzuli’nin? Onu bunu bilmem; bu gibi soruları lacivert suları ve gümüşlenen sisi aralayan Boğaziçi ‘nin martılarına sor! Ya karabataklar; dalgaların üstünde kümelenmişler; sanki panayırdalar. Ne oldu Orhan Veli’nin başına konan bronzdan martısı, yıllar önce çalınmıştı? “İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı / Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar / Bir şey düşüyor elinden yere: Bir gül olmalı.” Paltonun kapüşonunu başıma geçirip yürümeye başlıyorum. Bulgaristan’dan Çayka ( martı) adlı sandalı ile kaçan kuşların ressamı Aşiyanlı Salih Acar; el ediyor bana sandalından. Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar da Aşiyan mezarlığında: Yürüdükçe, sevgili Müşfik Kenter, Salih’in ve can dostumuz karikatürist Erdoğan Bozok geliyor aklıma. Uzaktan seçemiyorum kara bir leke geliyor sisin içinden…aboooo Araplar!
İSTANBUL’U DİNLEYiN
Ya Özdemir Asaf? Bebek’te; fotoğraf sanatçısı Yıldız Moran’lı küçük meyhanesinde. İki genç müşterisi var pencere önünde. Oğlan gerinerek el ediyor, “Şair! bize iki piyaz getir.” Ne garip, hiç çıkmamış aklımdan. “Kent dayanıyor bahçenin duvarına .Yeni bahçeler çiz, gözümün kuşlarına.” diyen şair hışımla piyaz tabağını bırakıyor masalarına. Sahi, hayat ne güzelmiş meğer; vahşi kent kovboyları kalemizi kuşatmadan. Ama ne olursa olsun , kent ayrıntılarda saklı; hele su kıyısındaysalar… “İstanbulu dinleyin gözleri kapalı” ve kalabalıklardan sıyrılıp bu yolculuğa çıkın. Kent üstünüze çıkarken siz tersine gidin; soluk alın, pek zamanınız yok aydınlığa! Ama Fünikülerli Aşiyan olsun! Korkmayın sakın, Aşiyan mezarlığında yer yok: Orada şairler var. Ve tabii ki martılar. Martı İstanbuldur; bir de erguvanları baharını görün.
Editor : Şerif SENCER