Sosyal medya hesabından açıklama yapan baba Altın, eşi Kübra Tonguç Altın'ın "Hilmi kalk yangın var, bize yetiş" sözüyle gözünü açtığında eşinin ve 9 yaşındaki kızı Alya Altın'ın odadan koşarak çıktığını belirti.
Tahmini 30 ya da 50 saniye sonra giyinerek odadan çıktığını anlatan Altın, şunları kaydetti:
"Çok yoğun zehir gibi bir dumanla karşılaştım ve nefes almak imkansızdı. Merdivenleri birkaç kez denesem de bulamadım. Eşimin ve çocuğumun erken davranmasının kurtulmalarına yardım ettiğini düşünerek, 8. katta, çaresizce ileri geri giderken arkadaşlarımıza koridorda rastladım. Onlarla beraber, diğer arkadaşlarımız Yalçın ailesinin odasına sığındık. Çarşaflarla inme planı yapılırken, ben bir kez daha eşimin ve kızımın peşinden gitmek istedim. Yüzüme ıslak havlu sararak tekrar arkadaşlarımın odasını terk ettim. Ancak duman çok daha kötüydü ve artık sıfır görüş vardı. Yine de tekrar merdivenleri arasam da başaramadım."Altın, dumandan kaçarak yürüdüğünde koridorun sonunda nefes almaya imkan veren az görüşlü bir alanda kalabalık bir grubun cam kırmaya çalıştığını gördüğünü ve onlara katılarak bir odaya sığındığını aktardı.
Aynı odada 13 kişi bulunduğunu anlatan Altın, şöyle devam etti:
"Çocuklar ve kadınlar çoğunluktaydı. Odadakiler olarak inanılmaz bir uyum içindeydik ve herkes önce çocukları sonra kadınları ve en son erkekleri indirmek üzere uygulamaya geçti. Arkadaşlar çok hızlı çarşafları bağlarken benim gözüm yataklara ilişti. Yataklar büyük, pencereler oldukça küçüktü. Yatakları atabilir miyiz diye sorduğumda tereddütsüz herkes bütün gücünü verdi ve hızla yatakları bükerek aşağı attık. Daha sonra çarşaflarla önce çocukları sonra kadınları yatakların üstüne indirdik. Erkeklerden bir arkadaş, 'ben çarşafları sabit bir yere bağlarım, sen git ben en son inerim' dedi. Ben de sondan bir önce indim. Benden önceki arkadaşta çarşaf koptu ve bana az bir çarşaf parçası kalmıştı. Kendimi 8. kat penceresinden 5. kat sundurma üzerine doğru sırt üstü bırakarak yatağa doğru düştüm. Sanırım orada kurtarmaya çalışan bir arkadaşın üstüne düşmüşüm. İkimiz de birbirimizin iyi olduğunu teyit edince koşarak eşimi ve çocuğumu aramaya gittim. Ancak aradığım hiçbir yerde bulamadım."Hilmi Altın, daha sonra diğer otellere giderek acilen pencere altlarına yatakları getirmelerini istediğini ifade etti.
Otelin eşi Kübra ile kızı Alya'yı kendisinden aldığını belirten Altın, "Dünyanın en acı hissi, tarifi imkansız. Biz o otele ilk kez giderken, iki aile, pusetten beri beraber büyüyen, birlikte üniversite planları kuran, aynı evde yaşama hayali ile büyüyen çocuklarımızın tatil arzularını yerine getirmek istedik. Ancak beraber cennete yürüyeceklerini bilemezdik. Kızımızı canından çok seven eşim de asla ayrı kalamadığı minik kuşunu, son nefesinde dahi bırakmadı." dedi.
Altın, otele beraber gittikleri Atakan Yalçın ve kızı Derin'in de yangında hayatını kaybettiğini, Yalçın'ın eşi Yaprak Yalçın ve diğer kızı Defne'nin ise güçlükle kurtulduğunu anlattı.
Otelde ve odada o gün kendi canları pahasına insanlar için koşturan herkese teşekkür eden Altın, şöyle devam etti:
"Çok büyük bir can pazarıydı. Ancak bu bir talihsizlik değildi. Göz göre göre bir katliam yapıldı. Bizlere o otelde resmen ölümlerden ölüm beğen denildi. Allah bana bir can verdi, eşimin ve kızımın can borcunu bana yükledi, bende de bu can oldukça sorumlularının hak ettiği cezayı alması için var gücümle savaşacağım. Bu noktada devletimize ve adaletimize en ufak hatası olan herkesin cezalandırılacağı konusunda güvenim şüphesiz tamdır. Allah bu acıyı yaşayan herkese sabırlar versin. Yaşatanlar ise adalet önünde hak ettiği cezaları çeksin. Dilerim 'sıralı ölüm' kelimesinin değerli anlamını kimse bir daha benzer bir acıyla anlamak zorunda kalmaz. Umarım yaşanan son acı bizimki olur ve acıların kader olması güzel ülkemizde son bulur."Editor : Şerif SENCER