Gündem

Kahramanmaraş depremi neden bu kadar ölümcül oldu?

Türkiye’nin güneyi ve Suriye’nin kuzeyinde meydana gelen deprem, bölgenin birden çok tektonik levha arasındaki sınırda bulunması yüzünden çok ölümcül oldu.

Kahramanmaraş depremi neden bu kadar ölümcül oldu?
11-02-2023 12:39

Pazartesi ÖZETİ| günü meydana gelen iki yıkıcı depremin ardından 20 binin üzerinde insan hayatını kaybederken, on binlercesi ise yaralandı ve evsiz kaldı.

Anadolu ve Arap tektonik levhaları arasındaki 100 kilometrelik bir kırılmayla meydana gelen ve merkezi Gaziantep’e bağlı Nurdağı ilçesi yakınlarında bulunan 7,8 büyüklüğündeki deprem, Pazartesi günü sabaha karşı 4:15’te gerçekleşti. Birçok bina yıkılırken, binlerce kişi enkaz altında mahsur kaldı.

SON YÜZYILDA TÜRKİYE'DE MEYDANA GELEN EN ÖLÜMCÜL İKİNCİ DEPREM

Hummalı arama kurtarma çalışmaları devam ederken yaşanan (neredeyse birinci deprem kadar güçlü olan da dahil) artçı sarsıntılar, oluşan yıkımın daha da artmasına sebep oldu. Artan ölü sayısı, depremi 2011’de Japonya’da yaşanan Tohoku depreminden beri görülen en ölümcül depremlerden biri haline getiriyor. Neredeyse 20.000 insanın hayatını kaybetmesine sebep olan Tohoku depremi, nükleer bir felakete yol açmıştı.

Populer Science Türkçe'de yer alan değerlendirmede hayatını kaybeden insanların sayısına bakıldığında, Kahramanmaraş depremi neredeyse 33.000 kişinin öldüğü 1939’daki Erzincan depreminden sonra ülkemizde son yüzyılda meydana gelen en ölümcül ikinci deprem özelliğini taşıdığı aktarılıyor.

Peki bu bölgedeki depremler niçin bu kadar ölümcül olabiliyor? Cevap karmaşık levha tektoniklerinde, yumuşak zeminde ve depreme dayanıklı binaların düzensiz şekilde inşa edilmesinde yatıyor.

Türkiye’nin güneydoğusu ve Suriye’nin kuzeybatısı, tehlikeli sismik faaliyetlere karşı yatkın çünkü bu bölgeler üç devasa tektonik levhanın kesişim noktasında bulunuyor. Afrika, Anadolu ve Arap levhaları isimlerini taşıyan bu levhaların birbirleriyle çarpışarak birbirlerine takılmaları, depremlere sebep oluyor.

Pazartesi günü yaşanan deprem, Arap ve Anadolu levhalarının sürtünmeyle kilitlenebildiği Doğu Anadolu Fay Hattı’ndan çıkmış olabilir. Onlarca yıl boyunca birbirlerine zıt yönlerde yavaşça kaymanın sonucunda, iki levha arasında çok fazla gerilim birikiyor ve temas noktaları “yanal atımlı” kırılmayla beraber parçalanıyor. Bunun sonucunda levhalar aniden ve birbirlerine yatay şekilde kayarak sismik dalgalar biçiminde enerji açığa çıkarıyorlar.

Bazı bilim insanları, fay üzerinde yüzyıllardır gerilim birikiyor olabileceği görüşünde.

Cornell Üniversitesinde çalışan misafir Dünya ve atmosfer bilimleri yardımcı profesörü Judith Hubbard, Twitter’da şöyle aktarıyor: “GPS, Doğu Anadolu Fay Hattı boyunca blokların her yıl birbirlerine göre yaklaşık 15 milimetre kadar hareket ettiğini gösteriyor. Bu hareket, fay hattı boyunca yer kabuğunu geriyor. 7,8 büyüklüğündeki bir deprem, ortalama 5 metre kaydırma yapabilir. Dolayısıyla Pazartesi günkü deprem, yaklaşık 300 yıldır yavaş yavaş gerçekleşen bir gerilmenin kapanması demek.”

Fay kırıldığında, depremin getirdiği felaket birkaç etmenle çoğalıyor. Doğu Anadolu Fay Hattı, yoğun nüfuslu bir bölgenin altından geçiyor. Pazartesi günkü deprem ise Dünya yüzeyinin sadece 18 km altında meydana gelen sığ bir depremdi. Bu durum, depremin sismik dalga enerjisinin binaları sallamaya başlamadan önce fazla dağılmadığı anlamına geliyor.

Binalar sallandığında, bölgenin yumuşak tortul zemini sallanma şiddetini artırıyor ve binaların temelinin ana kayada olmaması, çökme tehlikesini yükseltiyor. Amerikan Jeolojik Araştırma Kurumuna (USGS) göre Gaziantep’in zemini, önemli derecede sıvılaşma geçirecek kadar su barındırıyor; yani depremin şiddetli sarsıntıları esnasında katıdan çok sıvı gibi davranıyor.

Depremin bu kadar ölümcül olmasının diğer sebepleri de binaların sağlamlığı ve depremin gün içinde meydana geldiği zaman. Deprem sabahın erken saatlerinde yaşandığından, insanlar çoğunlukla uyku halindeydi ve birçoğu depreme yeterince dayanıklı olmadığı için çöken binalardan kaçma şansları pek yoktu.

Bölgede, 7,8 büyüklüğündeki ilk depremin peşi sıra çok sayıda artçı sarsıntı yaşandı.

Amerikan Jeolojik Araştırma Merkezinde çalışan bilim insanı David Wald, bir açıklamasında şöyle aktarıyor: “Ortaya çıkan bu trajediyi izlemek kolay değil, özellikle de bölgedeki binaların depremlere dayanacak şekilde tasarlanmadığını uzun bir süredir biliyorken. Bu boyuttaki bir deprem dünyanın başka yerlerinde de yıkıcı olabilir fakat bu bölgedeki pek çok yapı oldukça savunmasız durumda.”

1999’daki İzmit depreminden sonra daha katı yapı mevzuatları yürürlüğe girdi ve bu sayede Türkiye’deki modern inşaatların depremlere dayanıklı şekilde tasarlanması sağlandı. Fakat sıklıkla daha fakir ve daha yoğun nüfuslu semtlerde yaşayanların oturduğu eski binaların birçoğu, bu mevzuatlar devreye girmeden önce dikilmişti ve yıkılmaya karşı savunmasız kaldılar. Deprem bölgeyi vurduğunda, bu binaların bazıları katların üst üste yığılmasıyla çöktü. Bu tip çökme şeklinde, üst katlar doğrudan alttaki katların üzerine düşünüyor ve içeride ezilen insanları kurtarmak fazla mümkün olmuyor.

İngiltere’deki Bournemouth Üniversitesinde afet yönetim uzmanı olarak çalışan Henry Bang, bir açıklamasında şunları ifade ediyor: “Bu olay, bölgenin depremlere karşı fiziksel açıdan çok yatkın olduğunu hatırlatıyor. Suriye ve Türkiye’nin hem Yakınsak hem de Yanal Atımlı sınırlara olan yakınlığı, depremlerin düzenli şekilde gerçekleşeceğini ve bu gerçeğin her iki ülkenin de afet yönetim çerçevelerine aşılanması gerektiğini gösteriyor. Bu tecrübeden çıkarılan derslerle, bölgedeki mevcut binaların depremlere dayanıklı hale getirilmesine öncelik verilmeli.”


Editor : Şerif SENCER
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER