Resim ÖZETİ| yapmayı her daim hayatının merkezinde tutan ve korku, endişe, ölüm ve yok oluş gibi kavramları eserlerinin ana teması haline getiren bu sanatçı, "bir resme bakıldığında ne denli büyülenilir?" sorusunun kuşkusuz en açık bir biçimde cevabını veren ressamlardan.
Zdzisław Beksiński’nin zaman zaman “lanetli” olarak adlandırılan ve her bir detayıyla dikkatleri üzerine toplayan eserlerine doğru bir yolculuk yapalım.
1929’da Polonya’nın Sanok kentinde doğan Zdzisław Beksiński’nin çocukluğuyla ilgili çok fazla bilgiye sahip değiliz.
Ancak 1952’de Kraków Teknoloji Üniversitesinde mimarlık okuduğu, mezun olunca da doğduğu yere geri döndüğü, ona dair elde edebildiğimiz en net bilgilerden. Sanok’ta otobüs tasarımları yapan ve şantiye şefi olarak çalışan Zdzisław, meşgul olduğu bu işlerden hayli mutsuzdu.
Çalışırken bir diğer yandan da heykelcilik ve fotoğrafçılıkla uğraşıyordu ve o dönemdeki eserleri, aslında ileride yapacağı resimlerde kullanacağı tarzın adeta ön habercisi konumundaydı.
1960’ların başında fotoğrafçılıktan ziyade resme odaklanmakta kararlı olan Zdzisław, çektiği fotoğraflar üzerinde düzenlemeler yaptığı bir işe başladı.
İlham kaynağı olarak benimsediği biri yoktu ve bu işe başlamadan önce herhangi bir resim eğitimi almamıştı. Ancak çocukluğundan beri müziğe büyük bir ilgi duyuyordu ve bu sebeple çalışırken, rock ve klasik müzik dinliyordu. Bu müziklerin bir hayli etkisinde kalınca da resimleri, kulağındakilerin etkisiyle şekillenmeye başladı.
Başarılı eseriyle sanatçı olarak nitelendirilebilecek bir yeterliliğe ve başarıyla ulaşan Zdzisław Beksiński’nin resimleri; dehşet, korku, yok oluş ve anksiyete gibi kavramlar ışığında kendine yer buluyordu.
Kendisi de resimlerinin 1980’lerin ortalarına kadar süren dönemini, “fantastik” olarak adlandırıyordu ve ona göre resimlerinin herhangi bir anlamı yoktu. Eserlerinin isimsiz olmasının sebebi de tam olarak bu düşüncesinden dolayıydı. Bu sayede resimlerini inceleyenlerin, kendi yorumlarını yapmasına imkan tanıdığına inanıyordu.
Zdzisław’ın adeta cehennemden kopup karşımıza dikilmiş gibi duran eserleri, inceleyenleri bir diğer yandan rüyalar alemine götürüyor gibiydi.
Düşler aleminin en derinlerine inmeyi hedefleyen ressamın kendisi de resimlerini, rüyaların fotoğrafını çekmişçesine yapmaya çalıştığını ifade etmişti. Bu sıra dışı çalışmalar, genellikle hepimizin kaçtığı veya içinde bir yerlerde gizlediği imgeleri açığa çıkarıyordu.
Ayrıca çalışmalarında, eleştirmenlerin ya da hayranlarının beğenisine göre hareket edecek biri değildi. Ressam, sanat dünyasının dönem içerisindeki popülerliğinden yana değil, kendi içinden geldiği gibi resmetmekten taraftı.
Kendisine sunduğu bu özgürlük, eserlerinin sanat çevreleri tarafından kabul görmesini zorlaştırmıştı fakat buna rağmen, 1980’lerde tanınırlık kazanmaya başladı. Bunun yanında ünlenmesine, Piotr Dmochowski’nin katkısı oldukça büyüktü. Piotr, kendisinin de oldukça beğendiği ressamın çalışmalarını başta Fransa, Japonya ve Amerika olmak üzere Batı'ya duyurulmasında bir hayli etkili olmuştu.
Peki sanatçıyı bu denli korku ve dehşet dolu resimler yapmaya iten neydi?
Zdzisław’ın hayatı trajedilerle doluydu ve 1977’de eşi Zofia ve oğlu Tomasz ile Varşova’ya taşındı. Bundan tam 21 yıl sonra eşi kanser sebebiyle hayata gözlerini yummuş, oğlu ise ünlü bir yerde radyo programı sunuculuğu yapmaktaydı.
Tomasz, tıpkı babası gibi çok yönlü bir yapıya sahipti bu ve işinin yanına sıra müzik eleştirmenliği ve film çevirmenliği de yapıyordu. Fakat annesinin ölümünden 1 yıl sonra intihar etti ve arka arkaya gerçekleşen bu iki ölüm, ressamı oldukça sarsmıştı.
Yakın çevresinin söylediklerine göre Zdzisław Beksiński, resimlerinin hakim olduğu temaların aksine oldukça hayat dolu ve esprili bir kişiliğe sahipti. Ancak oğlunun intiharı, onu epey yalnızlaştırmış ve içine kapanmasına sebep olmuştu. Kalabalıktan pek hoşlanmaz, hatta kendi sergilerine bile katılmaz hale gelmişti.
Ressam, ölümüne dek resim yapmaya devam etti ve bu tutkusundan hiçbir zaman vazgeçmedi.
Ölümü bir hayli şaşırtıcı ve üzücü olan Zdzisław Beksiński’nin yanında çalışan bir bakıcının Robert isimli bir oğlu vardı. İfade edilenlere göre 19 yaşındaki Robert, ressamdan 100 dolar borç istemişti fakat Zdzisław, bunu vermeyi reddetti.
Bakıcının oğlu bu teklifin reddedilmesine istinaden, ünlü ressamı defalarca bıçaklamış ve hayatına son vermişti. Sanatçı, 21 Şubat 2015’te vefat etti ve olay yerinde yakalanan Robert, tutuklanarak 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Zdzisław Beksiński’nin ölümünden sonra arkasında bıraktığı resimleri, çok sayıda sanatçıda hayranlık uyandırdı ve onlara ilham kaynağı oldu. Örneğin "Parasomnia" (2008) ve "The Empty Man" (2020) adlı korku filmlerinde bu sanatçının izleriyle karşılaşmak mümkün.
Ayrıca Scorn ve The Medium gibi korku oyunlarından, Antestor ve Samsara Blues Experiment müzik gruplarının albüm kapaklarına kadar pek çok yerde bu ünlü ressamın etkilerini görülmekte. Sanatçının özel hayatına ilişkin daha ayrıntılı bilgiler edinmek için de 2016 yapımı "The Last Family" filmini izleyebilirsiniz.
Ayrıca ressamın bir hayli ürkütücü eserlerinin devamına göz atabilirsiniz:
Kaynaklar: The Collector, Mozart Cultures, Bobo Scope, deMilked
Editor : Şerif SENCER