100 ÖZETİ| yılı aşkın bir süre önce yapılan deney ile katılımcılar, hayal etmenizi istediğimiz teste dahil oldular ve parmaklarının aslında ıslanmadığına inanmayı reddettiler. Islaklık hissi kesindi ve görmemelerine rağmen suyu havadan farklı olarak algılamayı başarmışlardı.
Parmağımızı sıvıyla temas etmeden ıslanmış hissettiren durum, ıslaklık algınızı baştan düşünmenizi sağlayacak. Aslında ıslaklığı tek başına algılayamıyoruz ve beynimiz bizim için eksiği karmaşık örüntülerle kapatıyor.
İllüzyonların bizi kandırmasına izin vermeyelim.
Terlediğinizde, yağmur yağarken, yüzerken veya tatsız bir şekilde kahvenizi üzerinize döktüğünüzde... Sayabileceğimiz yüzlerce deneyiminiz yanlış değil fakat algıladığınız “ıslak”, farklı etkenler ile anlamlandırılıyor.
Algı taşıyıcısı olarak adlandırabileceğimiz sinir hücrelerimizde ıslaklık için bir iş birliği görülüyor. Derimiz; dokuları, hareketi, sıcaklık farklarını, yapışkanlığı algılayabiliyor. Cilt yüzeyinde gerçekleşen değişimlerin beynimize sinirler aracılığıyla yollanmasıyla yüzeyin ıslak olduğu bir "algı illüzyonuna" dönüşüyor.
Hiç terlediğinizi fark etmediğiniz oldu mu?
Yirminci yüzyılın başında Bentley’in "sentetik deneyinde" kılıfla kaplı parmak, sırayla sıcak ve soğuk suya daldırılıyor ve katılımcıların soğuk suya olan tepkisi daha fazla oluyor. Vücut sıcaklığında ciltte bulunmaya devam eden ve zamanla sıcaklığında değişimler olan ter gibi sıvılar, soğumanın etkisiyle algılanabilir hâle geliyor.
Sıvının deride ve kumaşta kapladığı alanın büyüklüğü, sıvının yapışkanlığı gibi özellikleri de fark edilmede etken oluyor. Ayrıca sıvının uyguladığı basınç ve bizim ıslak alana dokunmamız da A-tipi sinir hücreleriyle ayırt edilebiliyor.
Yüz yıllık süreç boyunca farklı bilim insanları, yapılan deneylerde ıslaklıkla ilgili farklı sonuçlar ettiler.
İlginç deneylerden birinde tüylü ve tüysüz bölgelerin, ıslaklığı algılamada farklı tepkileri olduğu görülüyor. Avuç içi gibi tüysüz bölgeler tüylü olan bölgelere kıyasla ıslaklığı daha az algılıyor.
Kantitatif duyusal test ile yapılan farklı bir deneyde pamuklu ve farklı kumaş türlerinin ıslatılarak aynı anda cilde temas etmesiyle hangisinin daha ıslak algılandığı anlaşılmaya çalışılmıştır. Islaklığın yoğunluğu ve kumaşın yapısının, ıslaklık algısını etkilediği görülmüştür.
Bilim insanları neden ıslaklığı araştırıyor?
Temas, sıcaklık farkı gibi değişimlerin birleşerek anlamladığı ıslaklığın nöral bağlantıları yakın zamanda ilişkilendirilmeye başlanmıştır. Cilt ıslaklığımızın nasıl algılandığına ilişkin araştırmalar temel ve uygulamalı bilimler için önem taşıyor. Algılarımızın birbiriyle etkileşiminden başlayarak klinik, endüstriyel ve termal gelişmelere kapı açabiliyoruz.
MS hastalığı olarak bildiğimiz, merkezi sinir sisteminde etki gösteren Multipl Skleroz gibi hastalıkların tedavi ve iyileştirmelerinde de yol gösterici olacağı düşünülüyor.
Sıcaklığın vücudunuzun farklı bölgelerinde değişim gösterdiğini fark etmiş olabilirsiniz.
Bu değişimin ve sinir sistemimizin dağılımı, cildimizle temas eden sıvının algılanmasını değiştirebiliyor. Sonucunda da suyun sıcaklığını anlamak için dirseğimizi veya bir bebeğin biberondaki sütünü doğru ısıtabilmek için bileğimizi kullanabiliyoruz.
Teorik olarak ellerinizi yeterince süre ısıtırsanız, elinize dökülen kahvenin ıslaklığını hissetmeyip yalnızca yanma hissi yaşayabilirsiniz ancak kesinlikle önermiyoruz. Yazın uzun süre kumsalda bekledikten sonra suya girmenin çok zor olmasını deneyimlemeyi tehlikeli olmayan bir örnek olarak verebiliriz.
Hayatta kalmamızı sağlıyor olabilir.
Ortamın nemini, cilt ıslaklığının değişimini fark etme yeteneği, istemli ve istemsiz davranışlarımızın gelişimini sağlıyor. Bu sayede çevreye adaptasyonumuzu arttırıyoruz. Yağmurda çok ıslandığımızı; eve koşmayı, ıslak kıyafetlerden kurtulmayı ve bitki çayı yapmayı sağlayan yani olay örgüsünü başlatan ‘ıslaklık olarak öğrendiğimiz örüntüdür’ diyebiliriz.
Gözümüzle gördüğümüz veya görmediğimiz ıslak yüzeyle temasımızın beynimizde bir bağlantı örgüsüyle bize gelmesi, insan bedeni hakkında şaşırtan gerçeklerden yalnızca biri. Denize adım atarken zorlanmamızın, ıslaklığın soğuk olduğunda daha büyük tepki uyandırmasından geldiğini anlıyoruz. Sonunda soğukluğa alışmak, ıslaklığa dikkati de alıyor. Ne derler bilirsiniz; "Başta soğuk geliyor ama girince alışırsın."
Kaynaklar: ScienceDaily, National Library of Medicine, ScienceDirectİlginizi çekebilecek benzer içeriklerimiz:
Editor : Şerif SENCER