Modern ÖZETİ| kültürde, dudaktan öpmek bir sevgi ifadesidir. Peki ama neden özellikle ağız ve dudağı tercih ediyoruz? Bunlar yerine neden yanaklarımızı ya da kulaklarımızı birbirine sürtme eylemini tercih etmemişiz?
Bunlar hakkında yorumda bulunabilmek için insanlık tarihinde epey geriye gitmek gerekiyor. Hem biyologların hem de antropologların bu konu hakkında oldukça şaşırtıcı fikirleri bulunuyor.
Öpüşmek insanlar arasında yaygın olsa da evrensel değildir, bazı kültürlerde hoş karşılanmayabiliyor.
2013 yılında Ankara'da Kurtuluş metro durağında "Sayın yolcularımız lütfen ahlâk kurallarına uygun hareket ediniz" anonsu yapılması üzerine çiftler metro istasyonunda toplanarak bu durumu öpüşerek protesto etmişlerdi. .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Dünya nüfusunun yaklaşık %10'u, iğrenç buldukları için ya da çeşitli batıl sebeplerden dolayı öpüşmeyi tercih etmez. Örneğin, Sudan'ın bazı bölgelerinde ağzın ruha açılan kapı olduğuna inanılır; bu yüzden öpüşmenin, ölümü davet edeceğine dair bir batıl inanç bulunur.
Dinî yasalarla yönetilen bazı Müslüman çoğunluklu toplumlarda kimin öpülebileceği konusunda da tabular vardır. Bu tip ülkelerde, eşi veya akrabası olmayan bir kadını öpen veya ona dokunan bir erkek, kırbaçlanabilmekte ve hapse atılabilmektedir. Tabii bu durum, o ülkedeki halkın çoğunluğunun öpüşmeye bu şekilde baktığı anlamına gelmiyor. Gücü elinde bulunduran bir kesim, herkese bu fikri dayatma çabasında olabiliyor.
Antropologlar ve biyologlar, öpüşmenin öğrenilmiş mi yoksa içgüdüsel bir davranış mı olduğu konusunda henüz bir sonuca varamadılar.
Öpüşmenin bilimi hakkındaki çalışmalar ilk defa 19. yüzyılda başladı ve Cesare Lombroso, Ernest Crawley, Charles Darwin, Edward Burnett Tylor ve Elaine Hatfield gibi modern bilim insanları tarafından incelendi.
Bazı bilim insanları, pek çok memeli hayvanın yavrularını beslemek için sert yiyecekleri önce çiğneyip daha sonra yavrularına verdiği için ağızdan ağza beslenmenin öpüşmenin nedeni olduğu görüşünü savunmaktadır.
Bu nedenle öpüşmenin içgüdüsel ve sezgisel olduğuna, emme veya önceden çiğneme gibi davranışlardan evrimleştiğine inanılır. Öpüşülen partnerin sağlığını tükürüklerini kontrol etme amacıyla evrimleşen bir davranış olduğu da düşünülüyor. Bazı bilim insanları ise bunun öğrenilmiş bir davranış olduğu konusunda ısrarcı.
Annelerin önceden çiÄŸnedikleri besinleri aÄŸzıyla bebeklere yedirmesi davranışı insanlara özgü deÄŸil.Â
Diğer hayvanlarda da görülen bir davranıştır. Bu eyllemin yanı sıra öpüşme de sadece insanlara özgü değildir, insan olmayan primatların da öpüştüğü gözlemlenmiştir. Köpekler, kediler, kuşlar ve diğer hayvanlar kendi aralarında ve ayrıca insanlara veya diğer türlere karşı yalama, burnunu dokundurma davranışı sergilerler. Salyangozlar ve böcekler bile antenlerini değdirerek flörtleşirler. Bu davranışlar gözlemciler tarafından bir tür öpüşme olarak yorumlanır.
Ağızdan ağza sevgi dolu öpüşmenin ilk yazılı kanıtları, MÖ 1500 dolaylarında yazılan Sanskritçe kutsal metinlerde yer almaktadır.
Bu kutsal yazılar, Hinduizm dininin temeliydi. Daha sonra, öpüşme eski Hint ve Hindu literatüründe görünmeye devam etti. MS 4. yüzyılda derlenen Sanskritçe bir destan olan Mahabharata'da birinin "ağzımı ağzıma koyup bende zevk veren bir ses çıkardığı" metni vardır. Ayrıca Kama Sutra'da da farklı öpüşme ve seks yöntemlerini tanımlayan bölümler vardır. "Kama" zevk demektir, "sutra" ise kitap.
Antropolog Vaughn Bryant, Büyük İskender'in MÖ 326'da kuzey Hindistan'daki Pencap bölgelerini fethetmesinden sonra öpüşmenin Hindistan'dan Avrupa'ya yayıldığını öne sürmektedir. Yani evrimin bir etkisi olmakla birlikte, öpüşmenin geniş anlamda yayılması bu bölgeden gerçeklemiş gibi görünüyor.
Öpüşmek basit bir eylem gibi görünse de toplamda 34 yüz kasını ve 112 postural kası çalıştırır.
Bu eylemdeki en önemli kas, dudakları büzmek için kullanılan ve "öpüşme kası" olarak da bilinen "orbicularis oris" kasıdır. Fransız öpücüğünde ise eyleme dil de sahil olduğu için çalışan kasların sayısı da artmaktatır. Ayrıca dudaklarda dokunmaya ve ısırmaya karşı duyarlı olan çok sayıda sinir ucu bulunur.
Öpüşmek, insanı iyi hissettiren hormonların üretimini artırır.
Aşk duygusunun oluşmasını sağlayan oksitosin, mutluluk hissinden sorumlu olan endorfin ve beyindeki zevk merkezini uyaran dopamin sayesinde düzenli öpüşme depresyona karşı korur.
Genel olarak sevginin stres azaltıcı etkileri vardır. Öpüşmenin incelendiği bir deneyde, çiftlerin öpüşme sıklığının fazla olmasının stresi azalttığını ve kolesterol seviyelerinin düşmesine neden olduğu bulunmuştur.
Özetle; bol bol öpüşün...
Kaynaklar: 1, 2, 3
Editor : Åžerif SENCER