20 Ekim Dünya Osteoporoz Günü nedeniyle açıklama yapan SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ergun, osteoporozun, düşük kemik kitlesi ve kemik dokusunun mikro mimari yapısının bozulması sonucu kemik kırılganlığı ve kırığa yatkınlığında artış ile karakterize olan bir sistemik iskelet hastalığı olduğunu belirtti.
Osteoporozun, sadece kadınlarda değil erkeklerde hatta çocuklarda da görüldüğünü hatırlatan Prof. Dr. Ergun, şunları kaydetti: “Kadınlarda 40 yaşına kadar kemik yapısında yapım ve yıkım olayı dengeli bir şekilde devam ederken, bu yaştan itibaren yıllık yüzde 0,5’lik bir oranda geri dönüşümsüz kemik kaybı olur. Bu özellikle menopozdan itibaren daha da hızlanır ve menopozda olan bir kadın her yıl trabeküler kemiklerinin (Trabeküler kemik, bir arı peteği yapısında ve yüzey alanı daha geniş bir kemik türüdür. Trabeküler kemik omurgalarda ve uzun kemiklerin uç kısımlarında yer alır ve osteoporoza bağlı kırıklara en hassas bölgeler de buralarıdır) yüzde 5’ini ve tüm vücut kemik dokusunun yüzde 1-1,5’lik bir kısmını kaybeder. Kadınlarda osteoporoza neden olabilecek risk faktörlerini şöyle sıralayabiliriz; beyaz ırk, yaş, ailede kırık öyküsü, daha önce ve 50 yaşından sonra oluşan herhangi bir kırık, düşük beden ağırlığı, alışkanlıklar (kafein, alkol, kahve sigara), ilaç kullanımı (antasit, fenobarbutal, tiroksin, glukokortikoid), gıda ile yetersiz kalsiyum alımı, aktivite azlığı, düşmeye yatkın olmak.”
Erkeklerde yaşlanmaya bağlı kemik kaybında artma olur
“Erkeklerde de endokortikal (Devamlı bir kemik dokusu olup, vasküler kanalları içerir. İskelete dayanıklılık kazandırır). Rezorpsiyonun (kemik matriksini yok ederek kemik dokusunu ortadan kaldıran bir çeşit kemik hücresi) az, periosteal (periost veya diğer adıyla kemik zarı) kemik oluşumunun fazla olması nedeniyle kortikal (kemiklerin dış yüzeyini oluşturur) kemikte kayıp azdır. Ancak yaşlanma ile kemik gözeneklerinin artması sonucu kemik kaybında artma olur” diyen Prof. Dr. Ergun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Erkeklerdeki risk faktörleri; ince beden yapısı, zayıf olma, orta veya fazla derecede alkol alımı, düşük testosteron düzeyi (hipogonadizm), daha önce kırıkların olması, sigara içme, kortikosteroid tedavisi, düşme hikayesidir. Ergenlikten önce, adölesan dönemi (Gelişimin bir dönüm noktası olan, ergenlik olarak da bilinir. Bu dönem, çocukluktan yetişkinliğe geçiş sürecidir ve bedensel, zihinsel ve duygusal birçok değişikliğin yaşandığı bir zamandır) iskelet kitlesinin yoğunluğunun önemli bir bölümünün oluşturduğu yıllardır. Çocuklarda direk grafilerde kemik mineralizasyonunda azalma varsa kesinlikle ihmal edilmemelidir. Evvel nedenler; kalsiyum eksikliği, idiopatik juvenil osteogenezis (kemik büyümesi), ikincil nedenler; endokrin (Hormon sistemi olarak da adlandırılan endokrin sistemi, vücut hücrelerinin birbiri ile iletişimini sağlayan hormonları üreten ve kana salgılayan bez ve organlardan oluşan ağdır) gastrointestinal (sindirim sistemi), yeni doğanın metabolik hastalıkları, romatizmal, kromozomal hastalıklardır.”
Prof. Dr. Ergun, osteoporoza neden olabilecek genel risk faktörlerini ise şöyle sıraladı: Antrometrik (minyon, zayıf, soluk, ince ten), genetik (beyaz ırk, aile anamnezi, D vitamini geni), hormonal (kadınlar, erken menopoz, geç menarş, doğum yapmamış olmak), beslenme (diyette düşük kalsiyum ve aşırı protein alımı), yaşam stili (sedanter, sigara, alkol, kahve), birlikte olan hastalıklar ve kullanılan ilaçlar (hiperparatiroidizm, parkinson, gastrektomi, diüretik, antikonvülsan, glukokortikoidler), düşmeye yönelik bozukluklar (dengenin ve normal yürümenin bozulması sedatif kullanımı, kas zayıflığı, kognitif) şeklinde sınıflandırıldığını ifade etti.
Osteoporozda tedavi yöntemleri
Osteoporoz tedavisinde amacın semptomları iyileştirmek ve fonksiyonları düzeltmek olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ergun, tedavi yöntemlerine ilişkin şu bilgileri paylaştı: “Osteoporozda en önemli tedavi yaklaşımı egzersizdir. Egzersiz yapmak kemik kaybını azaltarak kemik kitlesini, kas gücü ve kitlesini, denge ve koordinasyonunu arttırır, fiziksel aktiviteyi, kardiyorespiratuar dayanıklılığı artırır, esnekliği sağlar, eklem stabilitesini geliştirir, postürü korur ve deformiteleri (Deformite kemiklerde meydana gelen eğilme ve şekil bozukluklarıdır). Engeller, ağrıyı azaltır, fonksiyonel stabiliteyi sağlayarak kişinin kendine güvenini arttırır. Fizyoterapistiniz tarafından fiziksel uygunluk seviyeniz değerlendirildikten sonra kişiye özel bir egzersiz reçetesi oluşturulur. Haftada 3 gün yapılacak aerobik egzersiz için yürüyüş tercih edilmektedir. Yürüyüş, 10 dakika ile başlanmalı her gün 3-5 dakika artırılarak 1 saat hızlı bir şekilde yürümelidir. Günlük egzersiz programları öncesinde ve sonrasında mutlaka germe ve gevşeme egzersizleri yapılmalıdır. Egzersizler, 10 dakika ile başlayıp her hafta 3-5 dakika artırarak 30-35 dakikaya çıkartılmalıdır. Haftada bir gün kuvvet, ağırlık çalışması ya da dirence karşı yapılan egzersizler ile devam edilmelidir. Egzersiz sırasında göğüs ağrısı veya rahatsızlık hissedilirse, bırakılmalı egzersize devam edilmemelidir. Oluşan kas ağrısı devam ederse ve yorgunluk artarsa egzersiz süresini azaltın ve dinlenin. Haftanın bir gününde zevk aldığınız hobilerinizi yapın ve bir gününü de dinlenmeye ayırın.”
Osteoporozu önlemenin tedavi etmekten daha kolay olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ergun, “Osteoporozdan korunmak için günlük yaşamınızda fiziksel aktiviteyi artırmayı hedefleyin, hareket için egzersiz ve spor yapın ve güneş ışınlarından uygun bir şekilde yararlanarak yaşam kalitenizi artırın. Sağlık ve sağlıklı olmak, hayatın en güzel hediyesidir” diye konuştu.
Editor : Şerif SENCER