GENAR ÖZETİ| Araştırma Şirketi Başkanı İhsan Aktaş Haber7 muhabiri Yavuz Selvi’ye yaptığı açıklamalarda Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) içindeki liderlik tartışmaları ve Suriye'deki gelişmeleri, Türkiye'nin siyasi manzarasında önemli değişimlere yol açan faktörler olarak değerlendirdi. Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde AK Parti'nin toparlanmaya başlaması, CHP'nin ise bu yeni duruma karşı daha zayıf kaldığını ifade etti.
“TÜRKİYE SURİYE’DE DAHA HAKKANİYETLİ BİR TUTUM SERGİLEDİ”
GENAR Araştırma Şirketi Başkanı İhsan Aktaş şunları söyledi:
Öncelikli olarak, Arap Baharı döneminde özellikle Baas Rejimi bir halk ayaklanmasıyla karşı karşıya kaldı. Eğer İran'ın doğrudan konuyu şiddete çevirip de orayı bir terör iklimine dönüştürmesi, ABD'nin o günkü yanlış politikaları veya dış müdahale olmasaydı, muhtemelen Suriye halkı kendi devrimini gerçekleştirip daha iyi bir yaşam ve özgür bir ortamda yaşama arzusunu 10 yıl önce gerçekleştirebilirdi. Ama iç savaş oldu, dünyanın bütün terör örgütleri Suriye'de oldu. Bir durum stabil hale gelmişti.
Ben burada yaptığım en önemli değerlerime şunlardır: Bir ülkede, bir toprakta gayri meşru bir şekilde demek ki insanların ilelebet yaşama şansı yoktur. Normalde Esad rejimi, İran ve Rusya meşru aktörler olarak 10 küsur yıl önce sahada var oldular, yani Esad rejiminin yanında. Fakat Suriye halkının %90'ı Sünni olan ve rejim karşıtı olan Suriye halkına işgalci gibi davrandıkları için meşruiyetlerini kaybettiler. Öte yandan muhalefet, gerek Özgür Suriye Ordusu, gerek HTŞ dediğimiz muhalif gruplar ve Türkiye, daha hakkaniyetli, daha ılımlı, daha kapsayıcı tutumuyla süreç içerisinde şöyle bir algı oluşturdu: Suriye, Suriyelilerindir ve dikkat ederseniz, bir rüzgar gibi, işte bir haftada neredeyse şu an Suriye'nin %60'ı, %70'i muhaliflerin eline geçti.
Bir PKK'nın olduğu bölge kaldı. Umarım ki önümüzdeki yıllarda Suriye milli devletini kurar ve aynı zamanda da Türkiye'de evini terk etmiş, işini terk etmiş, oradaki toprağını terk etmiş insanlar büyük oranda geriye dönerler. Türk milleti büyük bir sabır gösterdi, büyük bir tahammül gösterdi. Suriye halkı da kanaatime göre dünyanın en temiz, en iyi yetişmiş, en makul insanlarından oluşuyor. Bundan sonra artık Türkiye'deki mülteci yükü ya da sığınmacı yükü daha kolay yönetilir bir pozisyona gelecektir ki zaten hepsinin birden gitmesi de bizim için riskli. Şu an 800 bin çalışan var.
Özellikle Türkiye'de üniversiteleşme çoğaldıktan sonra, biz bilek gücü isteyen işlerde, yani beden gücü isteyen işlerde çalışan bulamıyorduk ki bu daha büyük bir travmaya dönüşebilir. Ama en azından bir örseleme olmadan, zorla gönderme olmadan, bir hır çıkmadan bu konunun makul bir şekilde gelmesi açısından çok kıymetli. Hem Suriye'nin geleceğiyle alakalı hem de Türkiye'nin geleceğiyle alakalı bu bir haftalık gelişme olağanüstü derecede önemliydi diye düşünüyorum.
TÜRKİYE’NİN SURİYE’DEK BAŞARISI NEDEN KABUL EDİLMEDİ?
Bunu üç sebepten yorumlayabiliriz. Yani 200 yıldır emperyalistler tarafından dünya yönetildi. Güçlü oldukları zaman güçlüydüler, güçlü olmadıkları zaman da ezilmiş milletler komple teorileriyle onları güçlü gördü. Diğer bir sebep ise şu: Aslında Türkiye'nin muhalefet kesiminin siyaset üretme gibi dış politikada, iç politikada, sosyolojik meselelerde siyaset gibi üretme gibi bir kapasiteleri olmadığından dolayı yeni durumlarla karşı karşıya geldiklerinde afallayıp kalıyorlar ve eski ezberlerini kullanmak durumunda kalıyorlar. Ben bugünkü Yeni Şafak yazımda "Baas solcuları, İran muhipleri" gibi ifadeler kullandım.
Resmen şu ortaya çıktı ki Esad'ın o Baas Rejimi’nin ayakta kalmasını isteyen Türkiye'de ciddi bir sol grup var. Ya da bazı inanç ve mezhep meselelerinden dolayı. Diğer taraftan da Türkiye ne yaparsa yapsın kötüdür. Ne kadar iyi hamle yaparsa yapsın karşısında olmamız gerektiğine inanan bir garip bir güruh da var. Bunlar şöyle; yani bu tarihin akışının tersine hareket ediyorlar. Türkiye'nin gelişmesinin dışında kaldılar ve kendi milletlerine, kendi devletlerine itikadı olmayan insanlar. Onun için de ne kadar saçma sapan yorumlarla karşılaşırsak farkındayız. Bu arkadaşlar böyle tarihin ters tarafında durmaya devam edecekler. Tıpkı Sovyet Rusya dağılınca Türk solunun düştüğü bir durum vardı. İşte böyle Türkiye'ye karşı Esad'a ve İran'a bir öykünme durumu vardı. Biraz da Rusya'ya. Şimdi onlar da sahada gayrimeşru olunca bizimkiler de neye uğradığını şaşırdılar. Biz daha çok böyle saçma sapan yorumları görmeye devam ettik.
PARTİLERİN OY ORANLARI...
Öncelikli olarak veriler üzerinden gidelim. Cumhuriyet Halk Partisi, yerel seçimlerde her zaman genel seçimlerden fazla oy almıştı bugüne kadar. Genel seçim oyu %22'lerde, yerel seçim oyu da %27-28'lerde olurdu zaten. Birçok büyükşehir onların elindeydi. İlk kez bu seçimde yerel seçim oylarını genel seçimde alacak bir seviyeye ulaşmışlardı. Fakat orada da parti içindeki sorunlar, Cumhuriyet Halk Partisi'nin iki politika geliştirememesi tekrar oylarının gerilemesine neden oldu. AK Parti'de de zımni bir toparlanma olunca, bizim GENAR Türkiye raporunun 3. sayısında, ki önümüzdeki günlerde sonuçlanır ve rapor haline gelir, AK Parti ile Cumhuriyet Halk Partisi başa baş geldi. Daha önce veriler AK Parti lehine yine daha düşüktü. Öyle zannediyorum ki önümüzdeki sayı rüzgar, çünkü Cumhuriyet Halk Partisi'nde durağanlık, AK Parti'de toparlanma vardı.
“AK PARTİ 1-2 PUANLA ÖNE GEÇEBİLİR”
Cumhuriyet Halk Partisi yarım puan öndeydi. Hata payından bile düşük bir limitte önde gözüküyordu. Muhtemelen önümüzdeki ay itibariyle AK Parti tekrar iki parti arasındaki yarışta bir puanla, belki iki puanla, öncülüğü kapmış olur. Buna yalnız, Suriye'deki yeni durumun, dünyadaki bütün medyanın, Türkiye ve Sayın Cumhurbaşkanımızla pay biçmesinin de etkili olduğunu düşünüyorum.
Kararsızlar hala var. Mesela bir kitle, yani seçmen, iktidar partisinin tepki gösterdiği zaman güveneceği bir muhalefet partisi arar. Cumhuriyet Halk Partisi konusunda da vatandaş çok da onların geleceğe dair ne yapacağından emin değil. Dolayısıyla büyük oranda kararsız kalmakta, pozisyon tutuyor. Ben geçtiğimiz GENAR Türkiye Raporu’nda bir çerçeve çizdim. Türk halkı, AK Parti ile konuşmayı, AK Parti'yi istediği noktaya çekmeyi, tabiri caizse zaman zaman terbiye edip, işlerini AK Parti'ye gördürmeyi seviyor. Çok çaresiz kalırsa vatandaş Cumhuriyet Halk Partisi'ne yöneliyor. Dolayısıyla AK Parti'nin önünde hala politika yapıp, kendini yenileyip, toplumun taleplerini 1910'larda, 1912'lerde olduğu gibi görerek siyaset yaptığı takdirde ben tekrar vatandaşın işlerini AK Parti'ye gördüreceğini yeğlerim. Çok çaresiz kaldığında da, Cumhuriyet Halk Partisi AK Parti kadar oy aldığında ya da AK Parti'den daha fazla oy alıyorsa, bilelim ki vatandaş çaresizlikten bu adımı atmıştır.
DEVLET BAHÇELİ’NİN ÇIKIŞI VE KAYYUM ATAMALARI
Konu tabi bir Kürt meselesi olarak veya Güneydoğu Anadolu meselesi olarak ele alındığı zaman, hani sadece bugün demeçlerden harekette değil de geride yüzyıllık bir mesele var. Özellikle çözüm sürecinde Sayın Cumhurbaşkanımız olağanüstü bir vizyon ve iyi niyet ortaya koydu. Orada devletin karşılaştığı bazı tecrübe ve zorluklar oldu. Ve bu arada da şunu da zikredelim. Hani şu soru soruluyor, yani Kürt meselesi var mı yok mu? Şimdi eskiden Kürt meselesi konuşulduğu zaman belli kalemler vardı. Bir, ekonomik olarak geri kalmıştık. İki, yatırımlarda ihmal edilmiştik. Üç, bürokrasinin işte farklı işleyişi. Hem şöyle bir iddiam var: Yani önceki sayıklar açısından baktığınız zaman kimlik meselesi tartışılır. Bir defa devlet demokrasisinin işleyişi, altyapı yatırımları, kentleşme, hukukun işleyişi açısından İzmir'le Diyarbakır'ı birleştirdi. Hatta yani İzmirliler biraz kıskanabilir. Son 10-15 yılda İzmir mi daha çok yatırım aldı Diyarbakır mı dersen, muhtemelen Diyarbakır, İzmir'in dört katı yatırım almıştır.
Dolayısıyla aslında çok radikal bir şekilde yani terör örgütünün talep ettiği çok ilginçti zaten. PKK'da bölünme tezinden vazgeçmişti zaten. Türkiye'yi bölmek gibi bir tezi yoktur. Aynı zamanda içeride PKK'nın bir gücü kalmadı. Irak tarafı büyük oranda teminat altına alındı. Şu an problem olarak sadece şey var, bir demokratikleşme süreci işleyecek. Fakat bu işleyiş zamanında ne hukuki süreçlerden taviz verilecek ne de güvenlikten taviz verilecek. Bazen Türkiye'de ezberci sol yaklaşımlarda "güvenlikçi politikalar" diye çok ucuz bir cümle kullanılıyor. Yani şöyle düşünün: Diyarbakırlı bir vatandaş, bir halk şu an gidin Diyarbakır'a gece 2'de sokaklarda bir kafeye gidip nargile içebilirsiniz. İsterseniz sokakta sabahlayabilirsiniz. Diyarbakır halkı kendisini güvende görmek istemez mi? Elbette ki ister. Mardin halkı istemez mi? Kamu güvenliğini tesis etmekle güvenlikçilik farklı bir şey.
Güvenlikçilik nedir? İşte o 90'lı yıllarda terörle mücadele ederken aynı zamanda halka da zulmetmek, kötü muamele yapmak ya da Baas Rejimi gibi davranmak. Güvenlikçilik budur. Yoksa bir ülkenin güvenliğinin temin edilmesi, orada yaşayan insanlar için de istenen bir şeydir. Ben sanki böyle zamanı gelen bir fikirden daha kıymetli bir şey yoktur. Bu meselede artık terör tarafının susup siyasetin konuşmasının vaktinin geldiğini düşünüyorum. Bu anlamda hem Sayın Cumhurbaşkanımızın hem de Devlet Bahçeli'nin açtığı kapının da önemli olduğunu düşünüyorum.
“ERKEN SEÇİM İSTENMİYOR”
Bugün vatandaşa biz sorduk. Muhalefet Partisi'ne oy verenler daha çok erken seçim istiyor. İktidara oy verenler istemiyor. Bugün itibariyle yoğun bir erken seçim talebi yoktur.
“ERDOĞAN TÜRK SİYASETİNDE ÖNCÜ ROLÜNE SAHİP”
Öncelikli olarak, biz bugünlerde liderlerin potansiyelini ve lider kapasitelerini soruyoruz. Cumhurbaşkanımızın Türkiye'de siyasi parti liderleri arasında öncü rolü değişmedi. AK Parti kurulduğu günden beri kamuoyunun liderleri beğenmesi anlamında Cumhurbaşkanımız hala birinci sırada. Sonra Özgür Özel geliyor, ardından Devlet Bahçeli.
Fakat biz yine GENAR Türkiye Raporu’nda bir soru sormuştuk. Cumhuriyet Halk Partisi'nde kongre tartışmaları, kurultay tartışmaları devam ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi'ni kim yönetsin? Türkiye genelinde halk ortalamasında Mansur Yavaş birinci çıktı. İmamoğlu ikinci, Özgür Özel ise üçüncü sırada yer aldı. Cumhuriyet Halk Partililer arasında konuyu ele aldığımızda ise Mansur Yavaş ile İmamoğlu başa baş bir durumda. Diğer taraftan, Özgür Özel’in oy oranı %25, %25, %22,5 olarak çıktı. Daha enteresan bir durum ise, Cumhuriyet Halk Partililerin %12,5’inin partiyi Kılıçdaroğlu’nun yönetmesini istediği. Demek ki Kılıçdaroğlu’nun varlığı ve parti içindeki ağırlığı, hiç de yabana atılacak bir durumda değil.
“MUHALEFETTE POTANSİYELİ EN YÜKSEK MANSUR YAVAŞ”
O zaman şu ortaya çıkıyor: Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde potansiyeli en yüksek kişi Mansur Yavaş. Bu da aslında parti içindeki sorunları derinleştiren bir durum. İmamoğlu bir yönüyle, hem parti genel başkanlığında hem de adaylıkta kendine rakip istemiyor. “Cumhuriyet Halk Partisi’ni ben dönüştürdüm, o zaman bu hak benimdir” görüşünü benimsiyor. Ancak kamuoyu desteği açısından Mansur Yavaş daha önde.
Ve halihazırda Cumhuriyet Halk Partisi’nin koltukta oturan bir genel başkanı da var. Ben şöyle düşünüyorum: Cumhurbaşkanlığı adaylığı belli olana kadar Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki bu iç itilaflar bitmeyecek. Zaten partinin hizipçi yapısı var. Sayın Özgür Özel, oraya oturduğu günden itibaren onun taraftarları, hizbi ve grubu belli olmuştur. İmamoğlu’nun takımı ise çok radikal ve örseleyici. Mansur Yavaş, sessiz bir şekilde sadece kamuoyu desteğini muhafaza ederek yoluna devam ediyor. Dolayısıyla koltuk sallanabilir ve tekrar toparlanabilir. Ama ben, Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayı belli olana kadar bu ihtilafın bitmeyeceğini düşünüyorum.
Editor : Şerif SENCER