Gavras’ın, ÖZETİ| ilk gösterimini Venedik Film Festivali’nde yapan filmi Athena (ki şu sıralar Netflix’te izlenebilir) son zamanlarda en çok konuşulan filmlerden biri olarak dikkat çekiyor. Kimileri filmi yere göğe sığdıramazken kimileri de gerek politik anlamda içeriğini gerekse tercih ettiği estetik sebebiyle biçemini eleştirmekten geri kalmıyor. Her iki kampı da anlamak mümkün doğrusu, zira Gavras’ın reklam ve videoklip kariyerinin izlerini fena hâlde taşıyan Athena, izleyici üzerinde çok güçlü bir duygusal etki yaratıyor evet, ama bir o kadar da tartışmalı bir etki bu ve akla yer yer “Mad Max: Fury Road” gibi filmleri de anımsatan bu gösterişli anlatım, fazlasıyla Hollywood kokuyor. Bu kokunun rahatsızlık vermesi de o kadar şaşırtıcı olmasa gerek.
Sezar’ın hakkıyla başlayalım; Gavras’ın hiç CGI kullanmadığını iddia ettiği Athena, 10 dakika kadar süren ve tek plan izlenimi veren uzun bir sekansla açılıyor ki sadece bu kısım bile bir kısa film gibi izlemeye değer. Sahne biterken, tam da Karim’in (filmin başkarakterlerinden biri, en çok öne çıkanı hatta) Athena adı verilen toplu konut bloklarındaki barikatın tepesine tırmandığı anda, drone’daki kamera genel plana çıktığında, içinizden “Tutmayın beni, ben de gidiyorum isyana” diye bağırmanız işten değil. Filmde buna benzer etkileyici dramatik anlar ve ustalıklı kamera kullanımlarından bolca var ama en çarpıcısı bu giriş sekansı. Ama bir de filmin hikayesi var ki onu da kısaca gözden geçirmekte yarar var.
YOL AYRIMI
Mesele şu: 13 yaşındaki Cezayir asıllı İdir, polisler tarafından öldürülüyor ve onun katli Athena adındaki gettoda infial yaratıyor. İdir’in iki ağabeyi, polis memuru Abdel ve Karim ise filmin geri kalan bölümünde artık haber kanalları tarafından “İç Savaş” olarak manşetlere taşınan bu direnişin iki tarafına konumlanarak bir çatışmanın sembolleri haline geliyorlar. Bir de en büyük ağabeyleri var ki o da diğer kardeşlerin iyice uzağında gerçek bir suçlu, uyuşturucu satıcısı ve son derece tekinsiz bir tip. Bu üçlü yapıya, sonradan genç bir polis memuru daha dahil olacak (artık onu anlatmayalım) ve özellikle Abdel zorlu bir yol ayrımına gelecektir.
ŞEYTANİ BİR PLÂN
Gelelim işin tartışılan politik çerçevesine. Uyaralım, filmi izlemediyseniz bu cümleden sonrasını okumayın. Yok eğer izlediyseniz siz de görmüşsünüzdür, filmin sonunda aslında her şeyin aşırı sağcı birileri tarafından plânlandığı ve suçun aslında masum olan polislere atılarak bir kışkırtma amaçlandığını anlıyoruz. Yani iç savaş çıkması için ortalığı karıştıran bazı karanlık güçler var ve polisle halkı karşı karşıya getirerek şeytani bir plânı devreye sokuyorlar. Hikâyenin bu kısmı ne yazık ki biraz kötü çatılmış ve politik bilinç anlamında parçaların birbirine oturmadığını görmek çok zor değil. Yani bugün Avrupa’nın birçok ülkesinde güçlenen ve hatta iktidara oturan aşırı sağ söylemleri görmezden gelip (ve böylece o iktidarların copunu sallayan polisi aklayıp) birkaç ırkçı haydutun her şeyin sebebi olduğuna mı inanmamız bekleniyor? Filmin sonunda İdir’in katillerini derin devletten birilerinin tuttuğunu görsek bile daha inandırıcı olmaz mıydı? Kardeşinin intikamını almak için çok direnen ama sonunda tetiği çeken Abdel’in yaşadığı onca acı ve ruhsal işkencenin (vicdani yükü cabası) boşuna olduğunu ima etmek biraz fazla “ahlakçı” bir bakış açısı değil mi? En azından sarkastik...
KADINA YER YOK
Netflix’te son zamanlardaki en sıradışı filmlerden olan Athena, özellikle genç oyuncu kadrosu ve tragedya yapısını çok iyi destekleyen müthiş müzikleriyle dikkat çekerken Gavras’ın belki ilk kez babasının politik sinemasına bu denli yaklaştığını görüyoruz. Bir itirazımız var gerçi; Athena’nın neredeyse tamamen kadından arındırılmış oluşu (bir iki kez annenin telefondan sesini duyuyoruz ve çok az kadın oyuncu görüyoruz) belki mahallenin Müslüman ağırlıklı oluşuyla açıklanmış ama son günlerde İran’dan yükselen ve tüm dünyada yankı bulan kadın isyanını düşünürsek dünyaya at gözlükleriyle baktığını anlıyoruz Gavras’ın, yanılıyor muyum?
FİLMİN NOTU: 7/10
www.idrak34.comEditor : Şerif SENCER