Teknoloji

Dünyaca Ünlü Şairler ve En Ünlü Şiirleri

Şiir sever misiniz? Eğer daha önce şiirle ilgilenmediyseniz bu edebiyat türüne biraz uzak olabilirsiniz ama insanın yüreğine dokunan satırlardan birkaçını mutlaka duymuşsunuzdur. Çünkü bu satırlar yazıldığı dilde değil, dünyada hissedilen duygulardır. Gelin dünyaca ünlü ?

Dünyaca Ünlü Şairler ve En Ünlü Şiirleri
04-09-2022 10:18

Bir ÖZETİ| yazar, hissettiği bir duyguyu ya da yaşadığı bir olayı bazen ciltler dolusu kitaplarla anlatabilir. Ancak şairler böyle yapmaz. Şairler, bazen tek cümle yazarlar ve okuyucunun kalbinin tam ortasından vurabilirler. İşte dünyaca ünlü şairleri herkesin bilmesinin nedeni budur. Hangi dilde yazıyor olurlarsa olsunlar şiirlerini okuyan kişilere anlattıkları duyguları en net ve en vurucu cümlelerle anlatmayı başarırlar.

Türkçemizin zenginliği ve kültürümüzün duygusallığa yatkın yapısı nedeniyle Türk şiiri pek çok kişi için tartışmasız en başarılı eserlerden oluşmaktadır. Ancak bu yazımızda sınırlarımızın dışına çıkarak biraz dünya edebiyatına göz gezdiriyoruz. Yapıtlarıyla adını tüm coğrafyalarda duyurmuş şairlere ve şiirlerine bakıyoruz. Gelin dünyaca ünlü şairlerin şiirlerine yakından bakalım.

Şiirler; yayınevlerine, baskı yılına ve çevirmene göre değişiklik gösterebilir. Dünyaca ünlü şairlerin yüreğinize dokunacak şiirleri:Edgar Allen Poe / Kuzgun William Shakespeare / 18. SoneEmily Dickinson / Umut, O Tüylü ŞeyPablo Neruda / Matilde İçin SoneWalt Whitman / Bir Kadın Bekliyor BeniOscar Wilde / Her İnsan Öldürür SevdiğiniWilliam Blake / Kaplan! Kaplan!Sylvia Plath / BabacımLi Bai / Bir Kadeh ŞarapMevlânâ Celâleddîn-i Rûmî / Demedim Mi?Edgar Allen Poe / Kuzgun 

Edgar Allen Poe

Bir vakitler bir gece yarısı sıkkın, kafa yoruyorken, yorgun argın,Unutulmuş eski ilimlerin garip ve acayip kitap ciltleri üzerine ben-Kestiriyordum, tam dalacağım esnada, ani bir tıkırtı geldi öteden,Odamın kapısını kibarca birisi vuruyor, vuruyordu sanki tak tak.'Bu', diye söylendim, 'odamın kapısını tıklatılıp duran bir konuk,Sadece bu, başka bir şey yok.' Anımsıyorum ah çok kesin, bir Aralık ayındaydık, rüzgârlı, hazin,Ölen her bir köz parçası dövüp işliyordu yer döşemesine ruhunu.Sabahı diledim arzuyla; Ben boşu boşuna ödünç bir avuntuyuArıyordum acı dindirici kitaplarımda, acısı için Lenore' un, o yitik,O meleklerin Lenore dedikleri kızın, o eşsizin, ışıyanın ışık ışık,O burada adı anılmayanın artık. Ve titretiyor, erguvani perdelerin ipeksi, kederli, belirsiz hışırtısıÖylesine dolduruyordu ki içimi hiç duyulmamış tuhaf korkularlaNihayet kalp çarpıntımı bastırmak için tekrarladım kalkıp ayağa'Bu, odamın kapısında içeri geçmeye yalvaran biri, bir konukBu, oda kapımdan gireyim diye yalvaran geç kalmış bir konukBudur ancak, başka bir şey yok.' Çok geçmeden topladım cesaretimi, uzatmadan tereddütümü'Bayım ya da Madam, içtenliğimle bağışlamanızı ediyorum rica,Şöyle bir şey oldu fakat, uyukluyordum ben, sizse öyle kibarcaGelip çaldınız oda kapımı, öyle belli belirsiz tıklattınız ki tık tık,Tam emin değilim sizi işittiğimden.'- dediğimde açtım kapıyıardına dek: -Bir şey yoktu, karanlık vardı dışarıda bir tek. O karanlığın derinliğine dikkatle bakarak, orda durdum, merak,Korku, kuşku duyarak, daha önce hiç bir faninin cüret edemediği düşler kurarak uzun süre.Bozulmadı sessizlik lakin, karanlık vermedi bana bir emare,Ve fısıldaşılan 'Lenore! ' sözcüğüydü, orada tek söylenen sözcük,Fısıldadığım 'Lenore! ', bir yankıyla mırıltılı geri dönen sözcük,Başka bir şey değil buydu ancak. Odama geri döndüğümde ben, ruhum tutuşmuştu tamamen,Çok geçmeden öncekinden daha yüksek bir tıkırtı işittim tekrar.'Eminim', dedim, 'pencere kafesinde eminim hayret bir şey var;O halde, şu esrarı araştırmam, neymiş orada ki görmem gerek-Bir araştırayım şu esrarı, kalbim bir anlık sakin olman gerek:-Rüzgâr bu daha başkası yok.' Panjuru hızla açınca, girdi o an, oradan içeriye çırpına uça,Çok eskideki kutsal günlerden gelme haşmetli bir Kuzgun;Göstermeksizin en ufak bir saygı, birazcık dur durak olsun,Lord veya leydi edasıyla tünedi oda kapımın üstüne konarak-Tünedi oda kapımın tam üstündeki Pallas büstüne konarak-Tünedi, oturdu, hepsi bu dahası yok. Takındığı ifadenin haşin ve ciddi adabı bu abanoz kuşun,Kederli hayallerimi gülümsemeye çevirdi sonra hemen,'Korkak değilsin sen' dedim, 'kırpık, tıraşlı tepeliğine rağmenSöyle bana, senin lorda yaraşır ismin nedir Gece'nin PlutonikKıyısında, Gece'nin kıyısından gelen, korkunç, amansız ve antikKuzgun! ' Dedi ki, 'Asla Olmayacak.' Açıkça duymaktan böyle düzgün konuşmasını bu çirkin kuşunHayrete düştüm, anlamı, alakası zayıf olsa da cevabının;Kabul edelim ki henüz ihsan edilmemiştir odasında kapınınÜzerinde bir kuş görmek yaşayan bir insana şimdiye dek-Oda kapısı üstündeki yontu büstte, adı Asla OlmayacakGibisinden bir kuş ya da hayvan görmek. Fakat o yumuşak büstün üstünde bir başına oturdu, söyledi sadeO bir tek sözcüğü, sanki o bir tek sözcükle dökercesine içini.Daha ne bir tüyünü oynattı Kuzgun, ne de bir şey söyledi yeni,Ta ki ben 'Diğer dostlar önceden uçtular' diye mırıldanana dek,' Uçup giden umutlarım gibi önceden, o beni yarın edecek terk.'O zaman kuş dedi ki 'Asla olmayacak.' Yerinde verilmiş bu cevapla bozulmuş dinginlikte irkilmiş,'Kuşkusuz' dedim, 'sarf ettiği laflar peşindeki merhametsiz yıkımTarafından izi sürülmüş mutsuz bir üstattan kaptığı tek birikim,Öyle ki, izi şarkıları tek nakarat olana dek sürülmüş gittikçe çabukİzi umutlarına ağıt olana dek sürülmüş o bir tek melankolikNakarat, 'Asla', diyen 'asla olmayacak.' ' Fakat hala sevk ediyordu üzgün ruhumu gülümsemeye kuzgun,Bir iskemleyi dosdoğru kuşun büstün ve kapının önüne çektim;Sonra kadife mindere çöktüm, kendimi düşü düşe eklemeye bıraktımBu uğursuz geçmiş zaman kuşunun ne olduğunu düşünerek,Ve bu katı kaba korkunç kuru geçmiş zaman kuşunun ne demekİstediğini, 'Asla olmayacak' diye gaklayarak. Bunu sezinlemeye çalışarak oturdum, tek hece söylemeden durdumAteş gibi gözleri şimdi göğsümün içinde yanmakta olan kuşa,Bunu ve dahasını düşünerek oturdum, başım dayalı rahatça,Seyrettiği kadifeye, lamba ışığının şeytanca zevklenerek,Lamba ışığının zevkle seyrettiği mor kadifeye yaslanamayacakFakat o, ah bu asla olmayacak. Derken, sanki hava ağırlaştı çöktü, görünmez bir buhurdandan esanslar koktuSallanan, adımları tüy kaplı zeminde çıngırdayan Meleklerce sola sağa.'Zavallı' dedim kendime, 'Tanrın sana ödünç verdi, gönderdi bu Seraphimlerle sana,Soluklan, rahatlan ve Lenore'un anılarının acısından arın artık,İç, kana kana iç, bu acılardan arındırıcı iksiri ve unut o yitikLenore'u. Kuzgun dedi ki 'Asla olmayacak'. 'Kötücül şey! ' dedim, 'Kâhin! Kuş da olsan iblis de yine de kâhinsin!Yoldan Çıkarıcı göndermişse de, fırtına fırlatılmışsa da seni bu yakaya,Yapayalnız ama yine de gözü pek, büyülenmiş bu çöllük ülkeye,Dehşet uğrağı bu evin üstüne, var mı, yalvarırım, söyle bana neyse gerçek,Şifalı bitkisel bir merhem Gilead'da, yalvarırım, söyle bana apaçık.Kuzgun dedi ki 'Asla olmayacak'. 'Kötücül şey! ' dedim, 'Kâhin! Kuş da olsan iblis de yine de kâhinsin!Üstümüzde uzanan cennetin, ikimizin de tapındığı tanrının adınaSöyle, bu gamlı ruh uzak Aden'de sarılabilecek mi o genç kadınaMeleklerin Lenore dedikleri o azizeyi sarabilecek mi kucaklayarak,Meleklerin Lenore diye çağırdıkları o ışıyan, o eşi benzeri yokKadını. Kuzgun dedi ki 'Asla olmayacak'. 'Kuş ya da iblis! ' diye haykırdım, 'Ayrılığımızın işareti olsun o söz,Katıl ona, o fırtına ile Gece'nin Plutonik kıyısına geri dön,Git söylediğin yalanın izi gibi kara bir tüy bile bırakmadan,Yalnızlığımı bozmadan git! Kapımın üstündeki büstten kalk!Gaganı kalbimden çıkart, suretini kapımdan çek! 'Kuzgun dedi ki 'Asla olmayacak'. Ve Kuzgun uçmadan hiç bir yana, hala oturuyor, oturuyor hala,Oda kapımın hemen üstündeki solgun büstünde Pallas'ın;Ve gözleri tamı tamına benziyor gözlerine düş kuran bir iblisin,Ve lamba ışığı zemine vuruyor gölgesini onun üzerinden akarak,Ve ruhum zeminde dalgalanarak uzanan bu gölgesinden onunHiç sıyrılamayacak, asla olmayacak.William Shakespeare / 18. Sone

William Shakespeare

Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:Taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,Ve sık sık kararı da yaldız düşer yüzünden;Her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacakKader ya da varlığın bozulması yüzünden;Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;Gölgesindesin diye ecel caka satamazSen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:    İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir,    Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.Emily Dickinson / Umut, O Tüylü Şey

Emily Dickinson

“Umut” o tüylü şey –Ruha konan –Ve öter sözsüz bir melodiyi –Ve asla kesmez – hem de asla – Ve en tatlısı – Fırtınada – duyulurÇoklarının içini ısıtan –Bu küçük Kuş’ un gururunu incitenO fırtına oldukça şiddetli olmalıdır – Onu en soğuk ülkede duydum-Ve en yabancı denizde –Fakat – asla – Istırap içinde bile,Bir tek kırıntı istemedi – benden.Pablo Neruda / Matilde İçin Sone

Pablo Neruda

Seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman,çünkü iki yüzüyle çıkar karşına hayat.Bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsınateş de pay alır kendine soğuktan. Seni sevmeye başlamak için seviyorum seni,sana olan sevgimi sonsuzlaştıracakbir yolculuğa yeniden başlamak için:bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni. Sanki ellerimdeymiş gibi mutluluğunve hüzün dolu belirsiz bir yarının anahtarlarıhem seviyorum, hem de sevmiyorum seni. Sevgimin iki canı var seni sevmeye.Bu yüzden sevmezken seviyorum senive bu yüzden severken seviyorum seni.www.idrak34.com
Editor : Şerif SENCER
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER