2022 ÖZETİ| yılının Nisan ayıydı. Şehir Ekranı’nda Ramazan ayına özel gerçekleştireceğimiz programları planlıyor ve çekimler gerçekleştiriyorduk. İstanbul İl Kültür Turizm Müdürü olan ama bizlere daha çok ağabey ve hoca sıfatlarıyla yoldaş olan Dr. Coşkun Yılmaz hocamla Şehir Ekranı Ramazan programlarıyla ilgili sohbet ediyorduk. Divânhane’nin İslâm tarihi özel bölümlerini çekelim ve bunlar hap niteliğinde olsun talebinde bulundum. Coşkun hocam da konuyu İslâm tarihi konusunda en yetkin isimlerden biri olan Prof. Dr. Mustafa Sabri Küçükaşçı ile konuşabileceğimizi iletti. Çok sevindik. Mustafa hocayla tanıştık. Mütevazı, nezaketli ve emin bir tavır içerisindeydi. Geçen sene Şehir Ekranı’na; ‘Peygamberimiz Doğmadan Önceki Hicaz Bölgesi’, ‘İlk Vahyin Gelişi’, ‘İlk Tebliğ Süreci’, ‘İlk Hicret ve Medine’, ‘Medine Dönemi ve Mekke’nin Fethi’, ‘Hulefa-ı Raşidin’, ‘Dört Halife Dönemi Siyasi Olaylar’ ve ‘Dört Halife Dönemi Kültür ve Medeniyet’ başlıklarında bölümler çekildi. Bu bölümleri ve konuları çok önemsediğim için tek tek saymak istedim.
Geçtiğimiz günlerde Prof. Dr. Mustafa Sabri Küçükaşçı hocanın vefat haberini öğrendiğimde İsmet Özel’in Amentü şiirindeki şu dizeler döküldü dilimden:
“Dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak”
Bu çağda hak olanın peşinden gidip ilim üretmek inanın kolay anlaşılmayacak. Prof. Dr. Mustafa Sabri Küçükaşçı hoca da kolay anlaşılamayacak değerli bir ilim insanıydı. Küçükaşçı’yı 21 yıllık dostu Dr. Coşkun Yılmaz hocamla konuştuk.
Prof. Dr. Mustafa Sabri Küçükaşçı hoca ile nasıl tanıştınız?
2002 yılında Ali Ulvi Kurucu ile ilgili bir belgesel hazırlıyordum. O belgesel hazırlıkları sırasında merhum Şükrü Argıt ağabey vesilesiyle tanıştık. İlk karşılaştığımda hoş bir izlenim bırakmıştı üzerimde. Uzun boylu ve naif bir arkadaşımızdı. Ali Ulvi Kurucu’nun da yakın akrabasıydı. Ali Ulvi Kurucu’nun O’nun üzerinde çok hakkı vardı. İlk tanıştığımız andan itibaren çok sıcak, sempatik ve yardımsever bir profil çizdi. Yani onunla tanışıklığımız Ali Ulvi Kurucu gibi; Medine-i Münevvere’de muhkim, Peygamber aşkıyla şiirler yazan, hâl ehli, ilim ehli, nezaket ve zerafet ehli, geçmiş kültürü bütün unsurlarıyla yeni nesle aktarmış biri vesilesiyle oldu. Bu durumun bereketini de sonuna kadar gördüm. Daha sonra Hacı Veyiszade belgeseli yapmıştım. Hacı Veyiszade de Mustafa Sabri Küçükaşçı’nın büyük dedesidir. O belgeselin çalışmaları esnasında da hukukumuz gelişti ve ilerledi.
HAYIR DEMEMEYE ÖZEN GÖSTERİRDİ
Nasıl bir dosttu?
İhtiyaç hissettiğiniz her anda var olmaya çalışan, bu anlayışı benimseyen ve bunu görevi bilen biriydi. Var olduğu zeminlerde de varlığıyla sizi rahatsız etmeyen bir insandı. Vefatından sonraki şu kısa sürede çok daha iyi hissediyorum. Hayatımızda pek çok alanı doldurmuş. Bunu yaparken de sizi rahatsız etmemeye ve varlığını hissettirerek sizi tedirgin etmemeye büyük özen göstermiş. Çok tabii bir anlayışla bunu yapmış. Vefakâr ve yardımsever bir dosttu. Her halükârda size iyilik yapmaya çalışan biriydi. Size ait olanı kendisinin, kendisinin olanı da sizinmiş gibi gören bir insandı. Yaşarken bu durumları hissetmeyebiliyorsunuz. Vefattan sonra hayat perdesinden çekilince sahnede olan boşlukları gördüğünüzde bu durumu daha iyi hissediyorsunuz. Mustafa insani vasıfları daha önde olan biriydi. Çatışmadan ve gerginlikten uzak daha sempatik bir yaklaşımı vardı. Mümkün oldukça reddetmemeye ve hayır dememeye özen gösterirdi. Kimsede de kötü izlenim bırakmamıştı. Cenazesinden sonra ortaya çıkan tablo, vefatından sonraki yankılara baktığımızda bu vasıf çok net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
İslâm tarihi alanı zor bir alan. Bu alanı seçmesinde ne etkili olmuştu?
Bu alanı seçmesinin ana unsuru rahmetli Ali Ulvi Kurucu olmuştu. Peygamber sevgisi, Ali Ulvi Kurucu’nun yönlendirmesi… Tabi ki İslam tarihinde önemli bir yeri olan Mustafa Fayda’nın da Mustafa hocanın seçiminde önemli bir etkisi olmuştur.
Prof. Dr. Erhan Afyoncu vefatından sonra verdiği beyanatta nitelikli bir ilim insanı olarak tanımlamış. Nitelikli bir ilim insanı olarak çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
Aynı üniversitede görev yaptık. İyi bir İslâm tarihçisiydi. İslâm tarihinin meselelerini bilen, İslâm tarihine Müslümanca bakmasını bilen bir insandı. İslâm kültür ikliminin hem bir mümessili hem de üyesi olarak; İslâm tarihine, Peygamber Efendimiz’e (s.a.v), Ehli Beyt’e, Aşere-i Mübeşşere’ye, Şuheda-ı Kerbelâ’ya bir tarihi vaka olarak bakarken diğer taraftan da medeniyet perspektifi olarak da ele alabilen birisiydi. İslâm tarihi ile ilgili yaptığı çalışmalar sadece sahip olduğu bilgi dağarcığı ile ilgili değil o bilgiyi işleriyle de ilgilidir. Bana göre akademik tarafı iyi olan bir çalışma iyi bir bilim insanı olmanın yegane ölçütü değildir. Bu durum iyi bir ilim adamı olmanın gereğidir; nitelikli bilgi ve özgün kaynak. Bilginin kullanımı, üslubu, sorumluluğu önemliydi.
Mustafa Sabri Küçükaşçı hoca hafızdı aynı zamanda. Bu durum İslâm tarihi çalışmalarını etkilemiş midir?
Tam olarak bu konuda yorum yapacak durumda hissetmiyorum. Hafız olan başka arkadaşlarımız da var. Hafızlığının alan çalışmalarını etkilediğini veren sağlıklı veriler yok elimde. Mustafa hocanın hafızlığı algılayışında da farklı bir nezaket vardı. Her hafızın aynı hafız olduğunu düşünmüyorum. Hafız olmanın şuurunda; hafızlığın edebine ve erkanına riayet eden bir arkadaşımızdı.
HARAMEYN TARİHİNİN BİLİNMEYENLERİ ORTAYA ÇIKTI
Mekke ve Medine dönemine dair yapılan çalışmaları İslâm tarihi alanında riskli alanlar olarak görmek doğru mudur?
Mustafa’nın İslâm tarihi alanındaki çalışmaları çok önemli çalışmalardı. Haremeyn tarihi çalışmaları önemli yer tutar. İlk kitabında da benim katkılarım olmuştu. Kitabın hazırlığı sırasında kapak ve içerisindeki bazı görsellerle ilgili birlikte çalışmalarda bulunmuştuk. Bu çalışmalar daha önce yapılmamış çalışmalardı. Onun çalışmasıyla birlikte Mekke – Medine dönemine dair daha önce ortaya çıkmamış yeni bilgiler sunuldu. O dönem pek çok bilinmeyeni de ortaya çıkardı. Haremeyn tarihine dair dünya ölçeğinde bilinmeyenleri gün yüzüne çıkardı.
Başka çalışmalarına bakacak olursak…
İslâm Ansiklopedisi’nde yayınlanmış pek çok maddesi ve birçok önemli makalesi vardı. Yayınlanmamış çalışmaları da vardı. Son dönemde çalışmalarıyla Osmanlı dönemine de yönelmişti. Fakat ben şu durumun üzüntüsünü hep çekiyorum. Prof. Dr. Mustafa Sabri Küçükaşçı İslâm tarihine dair daha çok yazması gereken bir arkadaşımızdı. Kendisine de sık sık bu konuyu vurgulardım. Mustafa’nın yazacağı İslâm tarihini herkes yazamazdı. Mustafa’nın konuyu ele alışı, bilginin işleyişi, bilginin sosyalleşmesine katkısı, ortaya koyduğu eserin topluma uyumu ve toplumun cevap vermesi bakımından saygı duyup önemsediğimiz bir üslubu vardı. Bu alanda daha çok yazması gereken ve daha bütüncül ve büyük eserler koyması gereken bir arkadaşımızdı. En önemli üzüntüm bu çalışmaları ortaya koyamamış olmasıdır.
YAYINLANMAMIŞ ESERLERİ BASILIYOR
Bir dostu olarak yayınlanmamış çalışmalarını gün yüzüne çıkaracak mısınız?
Prof. Dr. Mustafa Sabri Küçükaşçı’nın oda arkadaşı olan Prof. Dr. Erhan Afyoncu başkanlığında bir heyet oluşturuldu. Yayınlanmamış eserleri ve makaleleri basılacak. Biz de Mustafa’yı anlatan bir hatıra kitabı çıkaracağız.
Prof. Dr. Haluk Dursun hocadan sonra Topkapı Sarayı Müze Başkanlığı yaptı. Bu durumu bir emanet alma gibi yorumlar mıydı?
Haluk hoca bizim kültür tarihimiz açısından çok önemli bir insandı. Haluk hoca birikimiyle, insan yetiştirmesiyle ve meselelere bakışıyla çok önemli bir insandı. O’nu da çok genç yaşta kaybettik. O’nun yokluğu da büyük bir boşluğa sebep oldu. Gençlerle ilgili çalışmalarının yankıları hâlâ devam ediyor. Mustafa da Haluk hocayı çok severdi. Haluk hocanın üzerinde emeği bulunan arkadaşlarımızdan biriydi. Haluk hocanın sevdiği insanlar arasında yer alıyordu. Hafız olmasıyla Haluk hocanın gözünde daha da büyürdü. Mustafa Sabri Küçükaşçı, hakikaten oturmasıyla, kalkması ve sükûtuyla adâb ve erkânı bilen adâb ve erkan sahibi biriydi. Geleneği ve mirası çok önemserdi. Haluk hocayla arasında çok özel bir ilişki vardı. Bu anlamda Haluk hocayla duygusal bir bağ kurmuştu. Topkapı Sarayı Başkanlığı’na Haluk hocadan sonra gelmeyi kendisinde bir ayrıcalık olarak gördü.
Mustafa hocanın gerçekleştirdiği önemli vazifelerden biri de İstanbul Türbeler ve Müzeler Müdürlüğü’dür. Türbe kültürünü, türbe geleneğini, İslâm büyüklerini seven, sayan ve önemseyen bir insandı. O işi de büyük bir keyif ve çalışkanlıkla yapmıştı.
Eyüp Sultan’a kim defnedilmek istemez ki?
Türbe kültürüyle ve İslâm tarihiyle bu kadar ilişkili biri olarak Prof. Dr. Mustafa Sabri Küçükaşçı hoca Eyüp Sultan Hazretleri’nin türbesinin yanı başına defnedildi. Bu konuyla ilgili duygularınızı almak isterim…
Mustafa hoca bizim dostumuzdu, bizler de Mustafa’nın dostuyduk. Onunla ilgili yapılacak en önemli şeyin defnedileceği yer olduğunu düşündük. Ben ve Erhan (Prof. Dr. Erhan Afyoncu), Mustafa acile kaldırılırken yanında olan iki arkadaşıydık. Onun vefat haberini eşiyle birlikteyken aldık. Bu durum bize bir sorumluluk yükledi. Defin yeriyle ilgili talebimizi Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ilettik. Sağolsun kendisi büyük bir sevgi gösterdi ve lütufta bulundu. Hiç tereddütsüz Mustafa’nın Mihrişah Sultan Haziresi’ne (Eyüp Sultan Hazeretleri’ne komşu) defnedilmesine özel bir kararnameyle izin verdi. Mustafa’nın vefatından 1.5-2 ay önce Pelin Çift ile Eyüp Sultan Türbesi gündem özel programı yapmıştık. Programa hazırlanırken Mustafa da bana Eyüp Sultan ile ilgili çalışmalarını yollamıştı. Çok önemli çalışmaları vardı. Zannediyorum, Peygamber Efendimiz’e (s.a.v), ashabına ve Ehli Beyt’e duyduğu muhabbetin bir karşılığı olarak oraya defnedildiğini düşünüyorum. Dostları olarak Sayın Cumhurbaşkanı’na müteşekkiriz.
Mustafa hocanın talebesi olan Uğur Demir isimli tarihçi bir dostumuz var. Eyüp Sultan ile ilgili bir çalışma üzerine konuşurlarken “hocam Eyüp Sultan’a defnedilmek ister misiniz?” diye sormuşlar. “Kim istemez ki!” demiş. Daha sonra da “bir gün ölüp de defnederlerse sen de Mustafa hocanın kerameti diye anlatırsın” diye bir nükte yapmış.
Son çalışmalarından bahseder misiniz?
Mustafa hoca en son Haremeyn tarihi üzerine çalışıyor ve önemsiyordu. Yeniden yazmak ve yorumlamak istiyordu. Maarif Vakfı Ansiklopedisi’nin Maarif Tarihi Ansiklopedisi yazarı, bilim kurulu üyesi ve anabilim tarihi başkanıydı. Son zamanlarda Konya’yı çok önemserdi. Bir Konyalı olarak Konya’ya dair çalışmalar yapmayı bir vazife görmüştü. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı dostumuz Uğur İbrahim Altay, Konya dergisi çıkarmayı teklif etmişti. Dârülmülk Konya adındaki dergiyi ikimiz çıkarıyorduk. Ona çok büyük katkılar sundu. Mevlânâ Hazretleri’nin vuslatının 750. yılı vesilesiyle özel sayı hazırladı. Bu sayı matbaaya gittiğinde Mustafa hocanın vefat haberini duyduk. Matbaadan sayıyı geri çektik ve Mustafa hocaya özel bir sayfa ekledik. Son çalışması Hz. Mevlânâ’nın vuslatı üzerineyken kendi vuslatını yaşamış oldu.
DÂRÜLMÜLK KONYA’DAN “HZ. MEVLÂNÂ ÖZEL SAYISI”
Dârülmülk Konya dergisi Coşkun Yılmaz hoca ve Merhum Mustafa Sabri Küçükaşçı hocanın genel yayın yönetmenliğini üstlendiği bir dergi. Coşkun hocanın röportajda anlattığı üzere Mustafa hoca “Vuslatının 750. Yılı’nda Mevlânâ” başlıklı özel bir sayı çıkarıyor. Dergiyi matbaaya yolladıktan sonra vefat ediyor. Vuslat sayısı başka bir vuslatla neticeleniyor.
Mustafa hocaya tekrar Allah’tan rahmet dilerim.
O’nun son çalışması olan bu dergiyi sizler için biraz incelemek istedim.
2023 yılı bütün dünyada Mevlânâ Yılı olarak kutlanıyor. Derginin başında bu durumu anlatan bir takdim yazısı yer alıyor. Dergideki yazarlara ve konulara baktığımızda klâsik bir tasavvuf dergisi olmadığını görüyoruz. Edebiyat, gelenekli sanatlar, ilâhiyat, tarih ve sosyoloji gibi farklı disiplinlerden isimlerin imzaları dergiye büyük bir değer katıyor. Beşir Ayvazoğlu ve Uğur Derman gibi isimlerin yazılarını okumanızı tavsiye ederim. Dergideki görseller ve mizanpaj çok titiz bir çalışmanın ürünü olduğunu gözler önüne seriyor. Mustafa Sabri Küçükaşçı hocanın Mahmud Erol Kılıç ile ‘İrfan Geleneğimiz ve Hz. Mevlânâ üzerine yaptığı röportajı okumak ise bir tarihe şahitlik etmek gibi…
Editor : Şerif SENCER