Cumhurbaşkanı ÖZETİ| Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Kongre Merkezi'nde 'Kadınlar Buluşması'nda yaptığı, "Asırlardır mazlumların sığınağı olan bu ülke, bir daha Boraltan Köprüsü faciası gibi utanç sahneleri yaşattırmayacağız. Ne diyorlardı? Bizi Ermenilerin eline bırakmayın. Türklere söylüyor. İnönü dönemi. Bizi siz öldürün ama Ermenilere bırakmayın. Boraltan faciası budur ama bunu görmezden geliyorlar. Sığınmacılara uyguladıkları bu" açıklamasıyla Boraltan Köprüsü faciası gündem geldi. Peki, Boraltan Köprüsü olayı nedir? Boraltan Köprüsü faciasında kaç kişi öldü? İşte ayrıntılar...
BORALTAN KÖPRÜSÜ OLAYI NEDİR?
Boraltan Köprüsü Katliamı ya da Boraltan Faciası, Türkiye'ye sığınan 195 Azerbaycan kökenli Sovyet askerinin 1945 yılında mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde Sovyetler Birliği'ne iadesi sonrası sınır ötesinde kurşuna dizilerek katledilmesidir.
Türkiye Sovyetler'den mütekabiliyet esasına dayanarak Sovyet topraklarına iltica etmiş olan bir subay ve iki erini istemişti. Sovyetler ise askerlerin izlerinin bulunamadığını beyan edip geri vermeyince Türkiye yola çıkan bazı askerlerin iadesini durdurdu. Türkiye ayrıca iltica edenlerden Türk kökenli olanların Türkiye vatandaşlığına alınması esasını kabul etti.
Sınır karakolunda bulunan Azerbaycan kökenli Sovyet askerleri Aras Nehri üzerindeki Boraltan Köprüsü'nden geçerek Türkiye'ye iltica etmişlerdi fakat Sovyetler Birliği'nin isteği üstüne mütekabiliyet kapsamında hükûmetin talimatıyla iade edildiler.
BORALTAN KÖPRÜSÜ FACİASININ MECLİSE TAŞINMASI
Boraltan Köprüsü Katliamı meselesi ilk kez 1951 tarihinde Demokrat Parti Tekirdağ milletvekili Şevket Mocan tarafından gündeme getirildi ve çeşitli tartışmalara sebep oldu.
BORALTAN KÖPRÜSÜ FACİASININ TANIĞI O GÜNÜ ANLATTI!
Boraltan Köprüsü faciası esnasında askerlik görevini yapan 98 yaşındaki Bekir Doğan orada yaşananları şöyle anlattı:
"Biz bunları köprüden teker teker isimleri okunarak teslim ettik. Sürüye sürüye köprüden geçirildiler. Allah kimseye öyle bir manzarayı görmeyi nasip etmesin. Zaten elimizden alıp götürdüler. Karşıya geçince 'Hoş geldiniz.' demiyorlar. Ellerinde ne varsa süngü mü tüfek mi, vurduğu zaman 'Allah' diye bağırıyorlardı. Keşke gitmeseydim, görmeseydim, bilmeseydim. Alnımız yerde, gözümüzde yaş, onların üzerimizdeki manevi etkiler bizi küçülttükçe küçülttü. 'Keşke biz de gidip ölseydik.' dedik. Rusların ellerine geçtikten sonra biz uzaktan bakıyoruz, öyle bir muamele ki hayvana yapılmayacak bir muamele. Haksız, insafsız, vicdansız bir muamele... Hepsini sıraya dizdiler makineli tüfekle taradılar. Mısır sapı gibi hepsi yere yığıldı."
Editor : Şerif SENCER