Peki ÖZETİ| bu güzel hayali biraz karanlık hale getirip "Bir süpermarket içinde hapis kalsanız kaç gün yaşayabilirdiniz" diye sorsak, cevabınız ne olurdu?
Bir süpermarketin içinde kapalı kaldıysanız, kimsenin sizi gelip kurtarmayacağını ve bir daha hiçbir zaman dışarıya çıkamayacağınızı biliyorsanız, kuracağınız stratejinin iki temel noktası olması gerekiyor: uzun vadeli düşünmek ve kaynakları maksimum verimle kullanabilmek.
Öncelikle artık elektriklerin olmadığını, suların da akmadığını varsayalım.
Ek olarak bir insanın ortalama alması gereken kalori miktarının yaklaşık 2000 olduğunu ve kapalı kaldığımız süpermarketin de ortalamanın biraz üstünde boyutlara sahip olduğunu düşünelim.
Bu varsayımları yaptıktan sonra dikkat edilmesi gereken bazı noktalar üzerinde durmak gerek. Örneğin rastgele ürünleri yemeye başlamaktansa, ilk önce çabuk bozulabilecek ürünlerin tamamı bitene kadar diğer hiçbir yiyeceğe dokunmamak iyi bir strateji. Buna göre yumurta, ekmek, et, süt gibi ürünlere yönelmekte fayda var.
Çabuk bozulabilecek ürünleri daha dayanıklı hale getirecek stratejileri de değerlendirmek gerekiyor.
Örneğin hemen bozulabilecek meyveleri ve sebzeleri kurutmak, çok uzun süre boyunca bozulmadan kalmalarını sağlayacaktır. Tüm et ürünlerini de bir şekilde ateş yakarak hızlıca pişirmek ve sonrasında tuzlayarak mikroorganizmalara karşı koruyuculuğunu artırmak, ilk etapta yapılması gereken işlemler arasında. Böylece yüz binlerce kalori, çöp olmaktan kurtarılabilir. Tabii başta da belirttiğimiz gibi, ilk birkaç ay boyunca öncelikle bu ürünleri yemek gerekiyor.
Çabuk bozulabilecek ürünlerden sonra en önemli konu su.
Süpermarkette bol miktarda içecek olsa da, yiyeceklere kıyasla içeceklerin çok daha hızlı tükeneceği aşikar. Günde 2 litre sıvı tükettiğimizi düşünürsek ilk 3-4 seneyi rahat geçirebileceğimiz miktarda sıvıya sahip olduğumuzu düşünebiliriz. Ancak sonrasında çoğu içecek türünün son kullanma tarihleri dolmaya başlayacaktır. Kendi suyumuzu üretmenin bir yolunu bulamadığımız takdirde, mevcut sıvı kaynaklarının bizi 6-7 sene idare edememesi yüksek ihtimal. Dolayısıyla camlardan ve pencerelerden bir şekilde yağmur sularına erişim sağlamak ve içilebilir suya dönüştürmek son derece kritik.
Birinci yıl dolduğunda yaklaşık 750 bin kaloriyi tüketmiş olurduk.
Ayrıca pişirip tuzladığımız etler ve kuruttuğumuz meyvelerin tamamı artık tüketilemez hale gelmiş olurdu. Bu noktadan sonra reçeller, bazı konserve gıdalar, çeşitli abur cuburlar, makarnalar, paket pirinç gibi gıdaları tüketmeye başlardık. Süpermarketin büyüklüğünü göz önünde bulundurduğumuzda, tüm bu türdeki gıdaları tükettikten sonra 10. senemize çok rahat bir şekilde ulaşabilirdik.
10. seneden sonra işler biraz daha zorlaşmaya başlıyor.
Fabrikalarda paketlenmiş kahvaltılık gevrek, konserveler ve diğer gıdalar hala elimizde olsa da, son kullanma tarihleri çoktan geçmiş olurdu. Ürünler kapalı olduğu için bakteriler ve diğer mikroorganizmalardan korunabiliyor olsa da, ilk günkü kadar iyi bir tada sahip olmazlardı. Bu yüzden takip eden yıllarda, artık çok kötü tatlara sahip olsalar da, bizi zehirlemeyecek bu tür gıdaları yiyerek onlarca yıl daha hayatta kalmaya devam edebilirdik.
Son perdeye geçiş yaparken, sıra süpermarkette en uzun süre dayanabilecek gıdalarla beslenmeye gelirdi.
Bu gıdaların başında asla bozulmayacak olan bal gelmekle birlikte; küp veya toz şekerler, açılmamış soya sosları ve sirkeler, açılmamış patlayan mısır gibi gıdalar da bu gruba giriyor. Bu gıdalarla da yaklaşık 10 yıl kadar idare edilebildikten sonra, artık sona gelinecek ve raflarda hiçbir şey kalmayacaktır.
Sorumuza dönersek; tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, yazar ve astrobiyolog olan Dr Lewis Dartnell'a göre bir insanın süpermarket içerisinde 55 yıl boyunca hayatta kalabilmesi mümkün görünüyor.
Ne dersiniz, hiç de fena değil, değil mi?
Kaynaklar: ITV, Food Theory
Editor : Şerif SENCER