ÖZETİ| “… Orada bir merdiven var/ Her zaman orada o merdiven/ Masumca asılı/ Geminin kenarına yakın/ Aşağıya iniyorum./ Batığı incelemeye geldim./ Verilen hasarı görmeye/ Ve ortalığa saçılmış hazineleri..”Adrienne Rich (1984) ‘Batık Gemiye Dalmak’ şiirinden...ÖZ TERAPİ NEDİR?Genel
olarak “terapi” denildiğinde; psikolojik bir
yardım ilişkisi akla gelir. Bu ilişki bir terapist / psikolojik danışman (yardım eden) ile bir danışan (yardım alan) kişi
arasındaki profesyonel bir ilişkidir.Peki ya “öz terapi” dediğimizde akla ne geliyor?
İşte ben, Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında doktoralı bir uzman olarak bu yazıda bu ismi
taşıyan bir kitabı, kapsadığı bazı boyutlar açısından inceleyip sizlere tanıtmaya çalışacağım.Son yıllarda duymaya başladığımız, psikoloji alanındaki literatürde karşılaştığımız bir kavram olan “öz terapi”
genel olarak bir terapist olmadan kendimize uyguladığımız bir terapi modeli olarak düşünülebilir.Serbest düşünme ve çağrışım yöntemleri veya yapılandırılmış bazı tekniklere dayalı olarak uygulanabilir. Bir bakıma, kendimizle iyileştirici, geliştirici ve dönüştürücü bir diyalog başlatmak ve bu yolda ilerlemektir.Temel varsayımı, insanların kendi kendini iyileştirme yeteneğine
sahip olduğu ve eğer bu yeteneği işlevsel hale getirebilirlerse, iyileşme ve gelişme kaynağının kendisi olduğu inancıdır. Her ne kadar bu varsayım, klasik anlamdaki terapi modellerinin tümünde
kabul edilse de buradaki fark danışman ve danışanın aynı kişi olmasıdır.
İÇSEL BİR KAZIÖz Terapi (Nobel Kültür Yayınları) kitabı, Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında tanınmış bir akademisyen olan Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak’ın bir içsel keşif öyküsü. Kendini keşfetmek, anlamak, zihin-beden ve çevre bütünlüğü içinde kendi özüne ulaşmak amacıyla bilinç-bilinçaltı çağrışımlar ile kendi içine yaptığı psikolojik bir kazı.Kitap, bu açıdan ele alındığında, kendini araştırıp içsel gerçekliği ile
yeniden tanımlamayı isteyen kişiler için değerli bir
örnek niteliğinde.Öz-yansıtma modelini ustaca kullanarak,
nasıl kendimizle diyalog başlatacağımızı, kendimizi
açık bir kalple dinleyebileceğimizi, kendimizi
daha iyi anlayabilmek için
hangi soruları sorabileceğimizi ve deneyimlerimize nasıl netlik kavuşturabileceğimizi incelikle detaylandırıyor.Yazar, bir arkeolog titizliğiyle kişinin kendi gelişiminin kontrolünü ele alabileceğini, kendi yaşamının altını oyan, yıkıcı düşünce ve duygu kalıplarını fark edip, bunları olumlu ve yapıcı eylemlere dönüştürmenin
mümkün olduğunu gösteriyor.Kitap, çocukluktan kalma duygusal yaralar taşıyan yanlarımızı, yargılayan ve öz değerimizi baltalayan içsel eleştirmenleri nasıl tanıyacağımızı anlatırken, aynı zamanda geçmişte sıkışıp kalarak istemeden
bizde acıya
neden olsalar da, onları şefkatli müttefiklere nasıl dönüştürebileceğimizi gösteriyor.
BEDEN-ZİHİN BÜTÜNLÜĞÜKitabın en yenilikçi özeliklerinden biri, kendimizin farkındalığının zihinsel ve bedensel farkındalığımızdan oluştuğunu açıkça kanıtlaması.Kendi iyileşmemiz üzerinde çalışırken, hem bedensel hem de zihinsel ihtiyaçlarımızı ele alıp zihin ve beden arasındaki
güçlü bağlantıyı keşfetmemizin önemini somut örneklerle gösteriyor. “Sadece zihnin inandıklarını değil, bedenin söyleyeceklerini dinleyin” diyor.Öz terapiyi, bedenin bilgeliği ile sürdürüyor yazar. Beden farkındalığının, bireyin kendini daha derin ve daha doğrudan anlaması ile
ilgili olduğunu ve bedenden gelen bilgileri algılayıp kendi deneyimlerimizle bütünleştirebildiğimiz ölçüde ‘sağaltım’ın gerçekleşebildiğini gösteriyor. Bunun da bedenin, “ben”in bir parçası olduğunun kabulü ile mümkün olabileceğini gösteriyor.
TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİKitabın ana temalarından biri de yazarın örneklerle detaylandırdığı ‘toplumsal cinsiyet’ rollerinin kuşaktan kuşağa aktarılarak, kadınların kendi vücutlarıyla nasıl karmaşık, çelişkili ve yıkıcı bir ilişki yarattığı.Derinlemesine öz farkındalık geliştirmek için, bireyin ancak içinde yetiştiği sosyokültürel çevre ile birlikte inceleyerek anlaşılabileceğini somut örneklerle gösteriyor. Bu bağlamda, toplum tarafından üst kuşaklardan aktarılan erkeklik ve kadınlık rolleri ve kurallarının benliklerimizin yapılanması sürecinde nasıl bir işlev oynadığını açıkça ve yaşanmış deneyimlerle
gözler önüne seriyor Yeşilyaprak.Yaşadığımız toplumda “kız çocuğu” olarak büyümenin; tutumlarımızı, inançlarımızı, düşüncelerimizi, duygularımızı, dünyayı nasıl deneyimlediğimizi, kendimizden ne beklediğimizi, ilişkilerimizi,
sosyal yaşamımızı, yaşam seçimlerimizi nasıl etkilediği ve tüm bunların bize neye mal olduğu konusunda net mesajlar veriyor.Toplumsal cinsiyet rollerinin dikte ettiği şekilde birçok kadının sürekli olarak başkalarının ihtiyaçlarına cevap verme, bakıcı, besleyici, destekleyici olma ve sorumluluk alma
gibi rollerinin irdelendiği kitapta, kadınların kendini ifade etmesi ve kendi gelişimlerini aramasının
önemi de vurgulanıyor.Kitabın en can alıcı noktası da aile ilişkileri, nesilden nesille aktarılan inançlar, beklentiler, sorumluluklar ve duygular... Bu kalıp yargılar... Öz Terapi’de aile ilişkilerinde duygu ve yaşantıların nasıl birbirine karıştığı, zaman zaman kördüğüm olduğu analitik bir şekilde anlatılıyor. Ayrıca
kız çocuk ve anne arasındaki ilişki dinamikleri de analiz ediliyor.
YÜZLEŞMEKişinin kendi kendini
ifşa etmesi, şeffaf olması,
doğal ritmini bulması açısından yol gösterici nitelikteki kitap, yaşamımızı ve gelişimimizi düşünmemizi,
acı ve yaralarımızla yüzleşmemiz yolunda yüreklendiriyor.Böyle bir sürecin güç olsa da iyileştirici bir süreç olduğunu ve ‘öz’e ulaşmanın kendini kabulü kolaylaştırıp ‘şimdi’de var olmayı sağladığını gösteriyor.Öz Terapi’nin bir dönem kitabı, bir gelişim psikolojisi kitabı ve davranışı açıklayan danışma kuramları ve bir terapi modelinin uygulaması olarak ‘insan’ı anlamanın gerçekçi bir anlatısı olarak okunmalı kanısındayım.Binnur Öztoprak, Öz Terapi kitabını sunarken yaşadığı süreci üç kelime ile özetlemiş: “Yaşadım. Yazdım. Özgürleştim.” Bize de ilgi duyanlar ve böyle bir sürece niyet edenlere “iyi okumalar, iyileştirici okumalar” demek düşüyor.
Editor : Şerif SENCER