Ekonomik ÖZETİ| kriz, hayat pahalılığı, liranın dolar karşısındaki zorlu mücadelesi derken cumhurbaşkanlığı genel seçimleri için de start verildi sayılır. Siyaset arenasından yapılan açıklamalar, ülkenin Mayıs 2023’te seçime gideceğini gösteriyor. Tarih netleşmemiş olsa da seçim odaklı tartışmalar kızışıyor. Tartışmalar bir yandan seçimin hukuksal boyutuna yoğunlaşırken diğer yandan da propaganda faaliyetlerinin ivme kazandığını görüyoruz. Seçime girecek adaylara ilişkin bir netlik olmasa da olası adaylarla ilişkili propaganda kampanyaları çoktan başlatıldı bile.
Siyasette aktif olan tüm parti ve aktörler çeşitli vaatlerle kitlelere sesleniyorlar. Burada kitle kavramına özellikle vurgu yapıyorum çünkü kamuoyu denildiğinde belli bir bilinç düzeyine erişmiş, fikir sahibi ve kanaat oluşturabilen örgütlü toplumsal kesimler akla gelir. Gelişmiş, yani eğitim ve kültür anlamında belli bir düzeye ulaşmış, ekonomik anlamda ciddi sorunlar yaşamayan, kurum ve kuruluşlarıyla sistemli bir işleyiş oluşturan toplumlarda kamuoyu da işlevseldir. Diğer yandan gelişim sürecinde ciddi kopma ve aksamalar yaşandığı için kurum ve kuruluşları arasında tam bir eşgüdüm sağlayamamış, dolayısıyla da sistemini sağlam temele oturtamamış, yeterli refaha ulaşamamış, eğitimsel ve kültürel kaostan bir türlü kurtulamamış, üstelik mülteci ve göçmen akışının konaklama yeri haline gelmiş bizim gibi toplumlarda kamusal yapılardan, dolayısıyla da kamuoyundan söz etmek mümkün değil. Bu nedenle kamuoyu yerine kitle kavramını kullanmayı tercih ediyorum.
Kamuoyu bilincine sahip toplumlarda siyasetin işleyişi de bir o kadar planlı, somut stratejilere dayanır. Eğer bir ülkede siyasete yön verenler toplumun yaşam pratiklerine somut dokunuşta bulunmaktan uzaklarsa orada bilinçli bir toplumdan söz etmek mümkün olmaz. Siyasetin işi toplumun yaşamını kolaylaştırmaya yönelik doğru ve gerçekçi stratejiler geliştirmek, bu doğrultuda da çözüm odaklı bir yönetimsel işleyiş ortaya koymaktır. Eğer bir toplumun siyasetine yön veren aktörlerin ortaya koydukları stratejiler içi boşaltılmış söylemden öteye gidemiyorsa bunun tek sorumlusu siyasetçiler olmasa gerek. Siyasetin temelsiz söylem alanına bilinçsizce dahil olan ve orada oyalanan kitlelerin de bu başarısızlıktaki payları görmezden gelinemez. Kendi gerçekliklerinden, yaşam koşullarının zorluklarından kaçarcasına siyasetin hayal tacirliğinin beslemesi olmaya dünden razı olan kitleleri kazanmak için siyasetin fazla bir çaba harcamasına da gerek yok zaten.
Bizim gibi toplumlarda siyaset yapanlar tam da bu nedenle yaptıkları işten çok mutludurlar ve asla vazgeçmezler. Aslında siyasetçilik bir meslek değil topluma hizmet etmek için belli bir süre görev üstlenmektir. Ancak bizde siyaset, bir mesleki uğraş alanı haline gelmiş gibi. Doğuştan siyasetçi olanların sayısı da az değil. Siyasetin bu kadar gözde bir uğraş alanı olması nedeniyledir ki kitlenin siyasilerle kurduğu ilişki biçimi genelde siyasetçiden hizmet beklemek yerine ona hayran olmak, bağlanmak hatta sığınmak, ondan medet ummak vb.
HİZMET DEĞİL KONUM ÖNCELİKLİ
Halktan/kitleden hizmet beklentisi yerine hesapsız, sorgusuz sevgi, bağlılık, hayranlık, dolayısıyla da kabul gören siyasetçinin önceliği de hizmet sunmak yerine konumunu korumak olur elbet. Bunun için bir yandan bu hayran kitlelerin süslü püslü sözlerle, hoş namelerle, gelir geçer ya da çoğu zaman gerçekleşmesi mümkün olmayan vaatlerle oyalanması gerekir, diğer yandan da kitlenin mevcut karakterinin korunması için gerekli koşulların pekiştirilerek sürdürülmesi.
Hazır seçim gündemine girmişken siyasetimizin ve ona temel oluşturan halkımızın genel durumuna, varlığını siyasetçisinin varlığına adamış bir halkın/toplumun bireyi olmanın dayanılmaz ağırlığıyla küçük bir değinide bulunmak istedim. Bizdeki siyaset başka bir siyaset.
Editor : Şerif SENCER