
‘BU
ÖZETİ| MÜCADELENİN DERLENİPKALEME ALINMASI GEREKİRDİ’- Sizi Savunmanın Tarihi ve İstanbul Barosu isimli kitabınızı yazmaya yönlendiren süreci anlatır mısınız?2000’de avukat olup bir süre serbest avukatlık yaptıktan
sonra İstanbul Barosu’nda Adli Yardım ve CMK servislerinde sorumlu avukat
olarak çalıştım. Son 13 yıldır baronun vekilliğini ve
hukuk müşavirliği görevini yürütüyorum.Görevim sürecinde hukuk, yargı, avukatlık ve baroyla
ilgili pek
çok makale ve kitap yazdım. Avukatlık hukukuna ilişkin yazdığım kitaplardan sonra baronun tarihini kaleme aldım.Kaynak ve arşiv kayıtları sınırlı da olsa, baronun hukuk ve
demokrasi yolunda
önemli ve onurlu bir mücadelesi vardı. Bu mücadelenin derlenip kaleme alınması gerekirdi. Ben de
buradan edindiğim bilgi ve deneyimleri mesleğe ve baroya sunmada kendimi görevli hissettim.- Kitapta yoğun iş yükü altındaki yargı sistemini, alt yapı sorunu yaşayan adliyeleri ve buna
bağlı avukatlığın sorunlarını her dönemin değişmez problemleri olarak görüyoruz. Bunun çözülebilmesi için ne yapmalı?Çözebilmek için öncelikle irade gerekir. Sorunları, yargının unsurlarıyla birlikte çözebilirsiniz. Avukatın, yargının kurucu unsuru olduğu sadece bir
kanun maddesi. Avukat ve meslek kuruluşu olan barolar yargının unsuru olarak görülmüyor.

‘BARO, TOPLUMUN AVUKATLIĞINIÜSTLENİR!’- Kitabınızda da belirttiğiniz
gibi baroyu eylemdeki işçilerin yanında, 1 Mayıs’ta alanlarda, yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti için eylemlerde, cezaevi olaylarında, çevre mücadelesinde, depremlerde,
hızlı tren kazalarında, insanlığa
karşı şiddetin karşısında, Körfez Savaşı ve Gazze saldırılarına karşı yürüyüşte, hak aramanın yanında,
hukuka aykırılıklarla mücadelede görüyoruz.İstanbul Barosu’nun toplumsal olayların bu denli içinde bulunması
nasıl değerlendirilmeli?Baro yalnız avukatların mesleki sorunlarıyla ilgilenen meslek örgütü değildir. En yüce değer olan
hakkı tesis etme yolunda yargısal görev
yapan avukatın meslek teşekkülü olması nedeniyle hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmakla da görevlidir. Bu yönüyle toplumun avukatlığını da üstlenir. Özgürlüklerin kısıtlanması avukatı doğrudan ilgilendirir.Hukukun egemen olmadığı bir toplumda,
gerçek anlamda avukatlık da yapılamaz. Savunma hakkı tam olarak kullanılamaz ise avukatın saygınlığı gider. Dolayısıyla hukukun üstünlüğü ve demokrasi savunulurken avukatlık da savunulmuş olmaktadır.Hukuk devletinin egemen kılınması yolunda baroların mücadelesi dar anlamda siyaset olarak değerlendirilemez. Aksi durum baroların
varlık nedenlerinin sorgulanması olur.

“İSTANBUL BAROSU’NA ‘DARBECİ’DİYENLER DAHA SONRA DARBECİ ÇIKTI”- 12 Eylül döneminde baronun kapatılmasından
başkan ve yönetimlerinin soruşturulup yargılanması ve aynı
ilde ikinci baronun kurulmasına kadar geçen süreçte ve İstanbul Barosu’nun duruşunu okuyucularımız için de anlatır mısınız?İstanbul Barosu, içerisinde bulunan avukatların mücadelesiyle, toplumsal gelişme ve demokratikleşme için haksız ve adaletsiz düzenin karşısında durdu, ezilen ve sömürülenin yanında etkinliğini
daha da arttırdı.Bunun karşısında her dönem iktidarların hedefi haline geldi. Darbe döneminde kapatılarak kapısı mühürlendi. Faaliyetleri, başkan ve yöneticileri soruşturulup yargılandı.12 Eylül darbesi, onun yönetimi ve Sıkıyönetim Mahkemeleri, Başkan Av. Orhan Adli Apaydın’ı cezaevine atarak hastalanmasına, sevk zinciri ve prangaya karşı çıkması nedeniyle tedavi
olmasına dahi müsaade etmeyerek ölmesine
neden oldu.Barolar, Avukatlık Kanunu’nda düzenleme yapılmak suretiyle etkisiz kılınmakla tehdit edildi. FETÖ ve benzeri hukuk devletine kastetmiş anlayışlar doğrudan baroyu hedef aldılar. “Darbeci baro” diyerek önünde
eylem yaptılar. Baronun yürüyüşlerinde binalardan afişler sarkıttılar. Daha sonra bunu diyenler darbeci çıktı.Baroya sızma girişiminde bulundular. Olmadı, siyasi uzantıları ve yargısı marifetiyle baroyu hedef gösterdiler. Suçladılar. Yargıladılar. Görevden almaya çalıştılar.Günümüzde ikinci barolar kuruldu. O da gerçeğin
yerine geçemediği için tenkit edildi. Oysa hukuk ve demokrasi adına mücadele eden baronun güçlendirilmesi gerekiyordu.Bir ülkede barolara
müdahale edilmeye başlanmışsa, hukuk devletinin son kalesi yıkılmış, kimsenin hukuk güvenliği kalmamış demektir.
Editor : Şerif SENCER