Politika

Ali Karahasanoğlu yazdı: 2011 yılına kadarki FETÖ’cüler geri dönerse Türkiye uçar mı?

Haber 7 - Yeni Akit Gazetesi Yazarı Ali İhsan Karahasanoğlu, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 2011 yılından önce devlet kadrolarına sızmış FETÖ'cüler için yaptığı 'liyakatli insanlar' tanımlamasına tepki gösterdi.

Ali Karahasanoğlu yazdı: 2011 yılına kadarki FETÖ’cüler geri dönerse Türkiye uçar mı?
03-08-2022 13:07

İşte ÖZETİ| Ali İhsan Karahasanoğlu'nun bugünkü köşe yazısı:

Zaman zaman kendimizi özeleştiriye tabi tutuyoruz.

Eleştirdiğimiz kişiler haklı olamaz mı?

Biz yanlışı savunuyor olamaz mıyız?

Yazdıklarımızı, bir de kendimizi eleştirme gözü ile bakıyoruz.

Öyle oluyor ki, yazımız yayınlandıktan sonra dahi, bir de kendimizi eleştirmek için okuduğumuz oluyor.

İnternet sitesinde yazımızın altına yapılan yorumları, “atladığımız neler var” diye merakla tekrar tekrar okuduğumuz oluyor.

Ama lütfen söyler misiniz..

Bu ülkede, Emniyet İstihbarat Daire Başkanı’ndan başlayın..

Nerede ise il düzeyindeki emniyet müdürlerinin % 70’inin..

Hakim-savcıların üçte birinin..

Üniversite rektörlerinin birçoğunun..

Uzatmayayım..

“TSK’daki generallerin yarısının FETÖ’cü olduğu bir dönem” diye özetlersem..

Gerisini siz artık tahmin edersiniz..

Bu tabloyu hatırlatarak, birisi size “AK Parti iktidarları 2011 yılına kadar çok önemli başarılara imza attı. AK Parti’ye karşı olanlar da, herkes, bunu takdir ediyor. Ancak bir süredir bu trend kaybolmuş durumda. Bunun sebebi sizce ne olabilir?” şeklinde soru yöneltse..

Buna ne cevap verirsiniz?

“Haydi ordan.. Tam da FETÖ’cülerin MİT Müsteşarını gözaltına almaya kalkıştığı tarihi bana esas alarak, ‘o güne kadar her şey iyiydi’ diye giriş yapıp... O kırılma noktasından sonra, FETÖ’cüler devletten tasfiye edilmeye başlandığı için, ‘2011 sonrası kötü’  gibi göstermeye kalkarsanız, siz resmen FETÖ propagandası yapmış olursunuz” cevabı değil de, ne cevabı verirsiniz?

Ki, şunu da gözden kaçırmıyorum..

2011 yılına kadar, FETÖ’cü kadrolarla bir savaş başlatılmadığı için, devlette işleyiş sıkıntılı değildir.. 2011’den sonrasında, önce üstü kapalı mücadele, 17 Aralık 2013’ten sonra adı konulmuş bir mücadele ve 15 Temmuz 2016’dan sonra apaçık bir savaş verilmesi sebebi ile, bunun mutlaka ülkeye bir faturası da olmuştur.. Dolayısı ile, ülke yönetiminde, bazı işlerin eskisine nazaran daha kötü olması da, muhtemeldir..

Ama bunu göze almaya mecbur değil miyiz?

Vücuda sızan bir virüsü atmak için bile, birkaç gün bitkinlik yaşamıyor muyuz?

Ateşlenmiyor muyuz?

Tempolu çalışmayı terkedip, günün büyük bölümünü dinlenerek geçirmeye çalışmıyor muyuz?

FETÖ virüsü de, devletin içine sızmış iken..

Bu virüsü çıkartıp atmak için..

Etkisiz hale getirmek için..

Ki; onunla birlikte, bir de PKK virüsü ile de mücadele ediyorsanız..

Bazı bedeller ödemek zorunda kalınmasının, neresini yardırgayabilirsiniz?

Ülkede bakanlık, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapmış bir isim olan Abdullah Gül’e, 2011 yılını değişim tarihi olarak gösterip bir soru yöneltildiğinde, bu açıdan bir değerlendirme yapmasını biz beklerken..

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, soran kişinin gerçeklerden kopukluğunun çok daha ötesinde bir bakış açısı ile, bakın ne cevap veriyor:

“En büyük ayrıcalığımız, her makamda ve mevkide liyakatli insanlarla çalışmamız oldu. Demokrasilerde sizin dünya görüşlerinize uygun kişileri kurallar çerçevesinde en üst makamlara getirmek sizin hakkınız oluyor ama liyakat esası çerçevesinde olmak şartıyla. Bizim ilk dönemde yaptığımız şey de buydu.” 

Bu cevabı okuyunca, ben kopuyorum..

Abdullah Gül’ün devamında sarfettiği, “O zaman bütün bürokraside kariyer mesleklerinde yetişmiş, başarılarıyla dikkat çekmiş kişileri getirdik ve onlarla çalıştık. Onlar da hep doğruları yaptılar. Başarımızda bürokrasinin büyük katkısı oldu” cümlesini okuyunca, hepten uçuyor, havalanıyorum..

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Allah bizi affetsin. Milletimiz bizi affetsin” demişti..

Abdullah Gül ise..

“Bütün bürokraside, kariyer mesleklerinde yetişmiş, başarılarıyla dikkat çekmiş kişileri göreve getirdik” diyor..

O zaman ben de soruyorum..

Necip Hablemitoğlu cinayetini çözecek adamları göreve getirmiştiniz de, 2011’den sonra, onlar görevden mi alındılar?

Yoksa..

Tam tersi mi oldu?

2002’de, o cinayeti çözmeyi bırakın, önünü açacak adamlar, belki de daha AK Parti iktidara bile gelmemiş iken belli makamlara oturtulmuştu da. 2011 yılından sonra mı, onlar o görevlerden uzaklaştırıldılar..

İsimler de verelim..

Ramazan Akyürek, İstihbarat Daire Başkanı sıfatı ile, kariyer mesleklerinde başarılı olmuş bir isim miydi?

Yoksa..

Pensilvanya’dan emir alıp, cinayetlerin üstünü örtme, gerçek failinden başkalarına yıkma operasyonlarını yürüten bir bürokrat mıydı?

Ali Fuat Yılmazer’den, Yurt Atayün’e kadar.. Onlarca polis müdürü, kariyer yapmış, başarılı isimlerdi de.. Bunlar görevden alınınca mı, Türkiye’nin gidişatı değişti?

Sadece emniyet ile sınırlı değil, örneklerim.

Zekeriya Öz’ler.. Fikret Seçen’ler.. Yargıtay’da üyeliğe getirilen isimler.. HSYK’nın çoğunluğunu ele geçiren FETÖ’cüler.. Liyakat esası ile mi, o makamlara getirilmişlerdi..

Tayyip Erdoğan, “Yanlış yapmışız” dedi..

Peki Abdullah Gül, o dönemi överek, ne yapmak istiyor?

TİB’den başlayın. İhale Kurumu’na kadar. Rekabet Kurumu’ndan.. TRT’sine, YÖK’üne kadar..

Hatırlayın, FETÖ’cüler nasıl tel tel döküldüler..

Bu bürokratlar, liyakat esasına göre mi, o makamlara getirilmişlerdi?

Onlar, birer virüs olarak, Tayyip Erdoğan’ı da, belki Abdullah Gül’ü de aldatarak o makamlara gelmişler ve zamanı gelince de, kafayı çıkartmışlardı..

Bugün, tüm netliği ile bu fotoğraf önümüzde dururken..

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, nasıl olur da devlete; hakim-savcıların üçte biri, HSYK’nın yarıdan fazlası, emniyet müdürlerinin büyük çoğunluğu, TİB’in tamamı, YÖK’ün yarısı, bakanlık kadrolarının en kilit isimlerinin yarısı sızmış olduğu yılları, “liyakat esası ile göreve geliniyordu” diye tanımlar?

O zaman şunu söyleyebilir mi sayın Gül:

2011 yılına kadar görevde olan bürokratlar tekrar göreve döndürülsünler, Türkiye kalkınır!

Bunu söyleyebilir mi, sayın Gül!

Söyleyebilirse, açık açık söylesin. 

Bizi de uğraştırmasın.

Söyleyemezse..

Aklımızla alay etmesin!