Gazetemiz ÖZETİ| yazarı Prof. Dr. Erol Manisalı bugün sabaha karşı tedavi gördüğü Başkent Üniversitesi Hastanesi'nde 82 yaşında yaşamını yitirdi.
Prof. Dr. Erol Manisalı 1940 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. London School of Economics’den mezun oldu. 1975 yılında profesör unvanını aldı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde Öğretim Üyeliği yapan Prof. Dr., Erol Manisalı aynı kurumun Avrupa ve Orta Doğu Araştırmaları Merkezi'nin başkanlığını üstlendi. Yurtiçinde ve İngiltere, ABD, Japonya, Almanya, İsviçre, Hollanda, Belçika, Avusturya, Norveç ve Mısır'da çok sayıda konferans verdi ve uluslararası konferanslarda aktif katılımcı olarak bulundu.
Uluslararası İktisadi ve Siyasi İlişkiler ile Türkiye-Avrupa ilişkilerinde uzmanlaşan Prof. Dr. Manisalı bu konularda araştırmalara ve kitaplara imza attı. Uzmanlık alanlarında ve onun dışında uluslararası konularda ve Türkiye'nin ekonomik süreçlerine ve dış ilişkilerine ilişkin, Attilâ İlhan'la sohbetlerini içeren ve denemelerini bir araya getiren Prof. Dr. Manisalı’nın 40'ın üzerinde kitabı bulunuyor.
Prof. Dr. Manisalı'nın çoğu yurtdışındaki bilimsel ve araştırmaya yönelik dergilerdeki makalelerinin yanında, gazete ve dergilerde çok sayıda makalesi yayımlandı. Avrupa ülkelerinin hemen hepsinde, ABD, Çin, Japonya ve Mısır'da onlarca konferanslar verdi ve çok sayıda seminere katıldı. Yerli ve yabancı medyada çok sayıda televizyon programına katıldı ve güncel gelişmeler üzerine kamuoyunu aydınlattı.
1970'lerden itibaren birçok araştırmaya imza atan Prof. Dr. Erol Manisalı’nın başlıca araştırmaları şunlardır:
Otomotiv Sanayisinin AET Karşısındaki Durumu, Türkiye'de Demir-Çelik Sanayisi ve AET Karşısındaki Rekabet Koşulları, İlaç Sanayisinin AET Karşısındaki Durumu, Türkiye'de Küçük ve Orta Ölçekli Sanayinin Geleceği, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ve Bölgesel İşbirliği.
Economist, Newsweek, L. Expansion, L'Heb'do (İsviçre), Wall Street Journal, die Welt, F.A. Zeitung, die Presse; BBC, ITV, Deutsche Welle gibi yabancı medya kuruluşlarında da açıklamaları, değerlendirmeleri ve söyleşileri yayımlandı. Bugüne kadar Cumhuriyet'teki köşe yazılarına devam eden Prof. Dr. Manisalı alanında pek çok ödülün de sahibi.
BASTON SEVDASI
Baston merakıyla da bilinen Prof. Dr. Manisalı, geçen aylarda baston koleksiyonundan oluşan bir sergi açmıştı. Schneidertempel Sanat Merkezi’nde açılan sergide yirmi beş adet antika baston yer almıştı.
SON KİTABI
Prof. Dr. Erol Manisalı son olarak Fatih'ten Beyoğlu'na Benim İstanbul'um (Tarihçi Kitabevi) isimli bir kitap yayımlamıştı. Manisalı, son kitabı hakkında, "Fatih’ten Beyoğlu’na Benim İstanbul’um’u yazdım çünkü gözümü açtığım Haseki Hastanesi’nden Beyazıt’ta üniversitede 50 yıllık öğrenimi ve akademik hayatımı yaşadığım bu mekân aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin, Ortadoğu’nun, Avrupa’nın hatta dünyanın uzantısı olan olaylar dizisinin bir parçası oldu" ifadelerini kullanmıştı.
TAM 25 YILLIK BİR KÖŞE...
Erol Manisalı'nın Cumhuriyet'teki ilk köşe yazısı ise 'Bıçaksırtı' ismiyle 21 Ekim 1997 yılında yayımlandı.
Manisalı'nın 'Cumhuriyet'e merhaba' başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle;
"Cumhuriyet'teki köşemde ilk yazımı yazıyorum, ama "en kıdemlilerden biri" sayılabilirim. Henüz 9-10 yaşlarında bir çocukken, bahçemizde, benim de emeğimle yetişen nadir bir bitkiyi, Cumhuriyet'in o zamanlar haftada bir yayımlanan "ister İnan İster İnanma" köşesinde yer alması için babamla birlikte gazeteye getirmiştik. Bu benim, Cumhuriyet'te adımın geçtiği ilk yayınımdı. Yine o yıllarda ernekli hâkim olan dedeme, annem, "Siyasi lcmal" köşesini evde, koltuğunun yanında okurdu. Ne olduğunu anlamazdım, ama sessiz olmam gerektiğini bilirdim. Bunlar bana, çocukluk anılarımda Cumhuriyet'ten kalanlar.
İktisat Fakültesi'nde öğrenci iken, bazı arkadaşlarımı gömnek için gazeteye uğradığım olurdu. Gazete binası benim için, Sahaflar Çarşısı'nın, Kapalıçarşı'nın, Cağaloğlu ve tabii Babıâli'nin bir parçasıydı. İktisat Fakültesi'ne asistan oldum, doçent ve profesör oldum, bu dönemlerimde de sık sık gelirdim. Bazı arkadaşları görmek ya da yazı bırakmak için. Tam olarak hatıriamıyorum, ama imzalı yazı ve haber olarak, 1970'lerin başından beri Cumhuriyet'te yer aldım. Son yirmi yıl içinde de makalelerimle daha sık görünmeye başladım. Topluma yansıtmak istediğim görüş ve düşüncelenmi bazen haftada iki üç defa yayımlatma fırsatım oldu. Tam sayısını bilemiyorum,ama 250'nin üzerinde yazımın, Cumhuriyet'te yayımlandığını sanıyorum. Aslında Cumhuriyet'e hiç yabancı değilim ve kendimi yeni bir yazar olarak da görmüyorum. Değişiklik yalnızca BIÇAK SIRTI köşemde, daha düzenli görünmek olacak.
Cumhuriyet ailesinin bazı üyeleri ile doğrudan tanışıklığımız. ahbaplığımız var. Diğerleri ile de sık sık yüz yüze karşılaşmasak bile onlarla "en azından benim açımdan" yazılarını izlediğim için yine tanışmaktayız. Aileye katıldığım için mutluyum.
Okurlara merhaba
Ben profesyonel bir gazeteci değilim. Ancak bir "amatör gazeteci" ve akademısyen olarak 1960'lardan beri Babıâli'nin tam anlamı ile içindeyim. Fikir arkadaşlarımla, mahalle ve üniversite arkadaşlanmla, kitap ve dergi arkadaşlarımla hep burada oldum ve olmaktayım. Cumhuriyet'te bugünden başlayarak yer alışım, geçmişteki anıların, çabaların, düşünce alışverişınin sanki doğal bir uzantısı. Cumhuriyet'e her uğradığımda, bir dost mekâna, evime gelir gibi, iç rahatlığı ve sıcaklığı içinde olmuşumdur. Köşemde okurlanma kendi birikimlerimden, yeni öğrendiklerimden, dünyaya bakarken, kapı aralığından görebildiklerimden çıkan bilgi ve değerlendirmelerimi aktarmaya çalışacağım. Bu çabalarımda kafamın içindekilerle yazıma yansıyanlar arasında hiçbir fark olmayacak. En baştan beri idealizmin, bugün azınlıkta kalsa bile hiçbir zaman kaybolmayacağına inanan bir insan olarak okurlarımın karşısında olacağım. Düşünce ve değerlendirmelerimde, ayaklanma hep bu topraklarda bulunacak. Uygar bir Türkiye'nin ve dünyanın özlemini duyan bir birey olarak, olanları ve olması gerekenleri ele alacağım. Ekonomiden iç ve dış politikaya, sosyal olaylardan kültüre kadar birçok alanda, daha çok olayları zor görülen ve arkada kalmış yönlerini okurlara yansıtmaya çalışacağım. Son 25 yıllık yazarlık yaşantımda görüşlerimde yalnız kaldığım zamanlar oldu. Bu "beni hiç mi hiç etkilemedi. İçtenlikle inandığım görüşleri sonuna kadar savundum. Burada da aynı yaklaşım içinde olacağıma kimsenin kuşkusu olmasın. Düşünür olmak, özveriyi de zorunlu kılar. Düşünür, düşünce üreten ve kendisi de içtenlikle inandığı için bu düşünceyi yayan kişidir. Bu bazen özveri gerektirir. Aynen bir bıçağın sırtında durmak gibi. Rahatsız olabilirsiniz, hatta horlanabilirsiniz. Sabırlı, kararlı ve inançlı olmanız gerekir.
Bu, dünyada ve günümüz Türkiyesi'nde kolay değildir. Rahatınızı, "maddeci ortamı" ön plana çıkarırsanız, başkalarının söylediklerini yazıp pazarlamak zorunda kalırsınız. Direnip kendi "doğrularınızı yazmanız için özveriyi baştan kabullenmeniz zorunludur.
Yazılarıma başlarken bütün okurlarıma ve Cumhuriyet ailesine merhaba demek istiyorum."
Gazetemiz yazarı Erol Manisalı'nın son yazısı da 18 Ekim'de yayımlandı.
Manisalı'nın "Sansür, demokrasi ve araçlar" başlıklı son yazısı ise şöyle;
"Yönetimin sansür, demokrasi ve araçlar arasında oluşturmaya çalıştığı bütünlük ve çelişkiler yumağı ülkenin nereye çekilmek istendiğinin çok açık bir göstergesi haline gelmiştir. Bu bağlamda hukuk kurallarını, demokrasiyi, kuruluş ve kurtuluşu, cumhuriyeti, Atatürk devrimlerini, dış ilişkileri ve iç dengeleri tartışıp ayrıntılara girmeye hiç gerek kalmamıştır.
Televizyon ekranlarında izlediğim tartışmalar, okuduğum yazılar çok büyük oranda anlamını kaybediyorlar. Çünkü içi tamamen boş hale getirilmiş olgu ve kavramların tartışılmasının hiçbir anlamı kalmamaktadır. Aynen tamamen boşaltılmış bir valizin içindeki eşyaların neler olduğunu pazarlamak gibi bir hale gelinmiş olur.
Türkiye’de yapılmakta olan medya tartışmaları bu anlamda hukuk fakültesi birinci sınıflarında dahi adı bile anılmayacak olan meselelerin ne kadar önemli olduğunu, sudan ucuz hale getirildiğini anlatmak gibi bir şey olur. Türkiye’de elit dahil, teknisyenler dahil ayrıntılı bir biçimde ancak ilgili okulların sınıflarında örnek göstererek ders haline getirilen meseleleri tartışmaktan başka bir şey olmaz. Benim sık sık kullandığım bir deyim olan “aptalı oynamaktan” başka bir anlam taşımaz. Tabii bunun bile bile, göstere göstere medya oyunları haline getirilmesi Charlie Chaplin’i bile aratacak bir güldürü sahnesi olmaktan ileri gitmez.
Türkiye’de bugün adeta “ilahi” bir komedya oynanmaktadır. Bu komedyanın yalnızca iktidar tarafından değil muhalefet tarafından da kimi katılımcılarının bulunması işi daha da vahim hale getirmektedir. Bu vahameti görerek, bilerek göz ardı etmek ise aptallığın, günahın ve insanlık dışılığın en büyük göstergesidir.
Ortadoğu üçgeninde Akdeniz, Körfez, Balkanlar hattında yeni gelişmeler söz konusu:
- ABD Yunanistan’ı öne çıkararak Ege ve Balkanlar’da Türkiye’ye karşı yeni bir tehdit oluşturmaktadır.
- ABD Körfez, Yunanistan ve Hazar Denizi üzerinden yeni bir hat açmaya başladı.
- ABD Yunanistan ve KKTC’ye özel bir önem verdiğini ortaya koydu. Aynı şekilde Suriye politikasına da Şam’ın arkasına destek vererek yeni bir zemin oluşturuyor. Hem Suriye hem de Irak’ta yeni dengeler söz konusu. Doğu Avrupa, Kıbrıs konusunda tutumunu değiştirmeye başladı. Bu bağlamda Tayyip Erdoğan Batı karşısında daha olumsuz bir konuma geldi. Bütün bunların Ortadoğu’da yeni küresel dengeleri de getireceğini düşünmek gerçekçi olacaktır.
Ve son nokta Batı cephesinde yeni bir şey yok..."
Editor : Şerif SENCER