Yaşamanın ÖZETİ| ne kadar zor ve bir o kadar değerli olduğunu hatırladığımız şu günlerde, pek çok şeyin yanında iletişimin de önemini fark ettik. Sıkıntı ve panik ortamında telefonla, sosyal medya aracılığıyla tanıdıklarımıza veya yetkililere ulaşmak kolaylaştı; insanlar, konumlarını ve sağlık durumlarını bildirerek; nerede olduklarını, durumlarını birkaç kelime ile haber verirken yalnızca yalın “bilgilerini” paylaşmadılar; uzaktaki biriyle bağ kurarak dünyadaki varlıklarını duyurabilme olanağına sahip oldular.
Faks, email ve cep telefonlarının henüz kullanılmadığı 1970’lerin başında, sanatçı On Kawara, yaşadığı günün en hızlı iletişim yöntemi olan telgrafı kullanarak, gittiği şehirlerden arkadaşlarına “Hâlâ hayattayım.’’ anlamına gelen “I am still alive” yazılı telgraflar gönderir. Karşılığında bir yanıt beklenmeyen, sürekli aynı cümlenin kullanıldığı bu telgraflarda tek değişen, tarih ve sanatçının bulunduğu yerdir.
On Kawara’nın yalnızca postaların üzerinden temel bilgilerini kullanarak bedensel ve ruhsal durumunu yansıttığı işleri 2011 yılında, New York Modern Sanat Müzesi MoMA’da Cengiz Çekil’in “Günce” işi ile birlikte sergilenir.
Günce işi, Cengiz Çekil’in 1976’da iki ay boyunca her gece uyumadan önce, sevimli kapağı olan, sol üst köşesinde renkli çiçekler bulunan, çocuklarının tercih ettiği cinsten bir hatıra defterine, o günün tarihi ile birlikte “Bugün de yaşıyorum” mührünü basarak yarattığı çalışmasıdır. Sanatçı bu işi, 1980 öncesi ülkedeki sağ ve sol çatışmaların en yoğun yaşandığı dönemde, ölüm korkusunun sonucunda yaratmıştır.
İletişim teknolojilerinin günümüzdeki kadar hızlı ve kolay olmadığı zamanlarda, farklı coğrafyalarda, farklı koşullar içinde yaşayan iki sanatçının, benzer eserler yaratmış olması bir yandan tuhaf bir tesadüf gibi gelse de, temelde insanın benzer kavramlar üzerine düşündüğünü göstermekte.
‘HÂLÂ’ VE “DE”
On Kawara’nın “Hayattayım’’ ve Çekil’in “Bugün yaşıyorum” tanımlarına eklenen “hâlâ” ve “de” bağlaç ve sözcükleri hayatın gelip geçiciliğini ve herşeye karşın yaşamaya devam ettiklerini vurgulamaktadır. İki sanatçının da eserlerinde ki bu tavır, Albert Camus'nün, Yunan mitolojisinde, sonsuza kadar ağır bir kayayı bir dağın zirvesine yuvarlamakla lanetlenen kral mitinden yola çıkarak kaleme aldığı, “Neden anlamsız bir varoluştan vazgeçmiyoruz?” konusunu ele alan "Sisifos Söylemini"ni (1942) anımsatır. Çekil’in her akşam anı defterine bastığı mühür ve Kawara’nın aksatmadan gönderdiği telgraflar “saçma” rutinler değildir, insanın varoluş kaygısını ve yaşıyor olmanın mucizevi yanını hatırlatmaktadır. Tıpkı Sisifos’un her seferinde geri yuvarlanan taşı yokuş yukarı taşıması gibi, görünüşte anlamsız olsa da her zaman yeniden tekrarlanan eylemlerle, yaşamı tüm zorluklarına karşın sahiplenmeyi anlatır.
Cengiz Çekil, küçük yaşta insanların hayal kurabileceği, yaşama sevincini simgeleyen tipte bir defterin üzerinde zıtlık sağlayan mekanik yaşamın eylemlerini temsil eden mühürle varlığını ifade etmektedir. Ancak, 2015 yılında aramızdan ayrılan sanatçının çalışmalarına baktığımızda; yaşamımızı kuşatan, sıradan görünen gereçlerle hem kendisinin hem de diğer insanların düşünme süreçlerine ivme kazandırabilecek yaşamımızda güncelliğini koruyan pek çok kavramı sorguladığını görürüz.
Cengiz Çekil, siyaset, günlük yaşam ve yaşamın değeri üzerine düşünmeye çağıran eserleriyle bugüne kadarki en kapsamlı sergisi “Bugün de Yaşıyorum” ismi ile 24 Eylül’e kadar Arter’de olacak.
Editor : Şerif SENCER