Araştırmalar ÖZETİ| tırnağın tahtaya sürtme sesinin, ağlayan bir bebek ve insan çığlığıyla aynı frekansta olduğunu, bu frekansın ise hayatta kalma güdüsünü uyandırdığını söylüyor.
Bu da araştırmacılara göre, bazı kişilerin bu frekanstan doğal olarak rahatsızlık duymalarına yol açabiliyor. Bu konu üzerine yapılan çalışmalar oldukça ilginç şeylerden bahsediyor. Haydi gelin, bilimin söylediklerine bakalım.
Aslında kulağımız, bazı ses frekanslarından rahatsız olmaya doğal olarak programlı.
1986 yılında yapılan bir araştırmada, birisi tebeşir ile tahtaya yazı yazarken tırnakları tahtaya sürtüyor ve bu sürtme sonucu çıkan sesin kaydı alınıyor. Araştırmacılar, bu seslerin kendi frekansları haricinde yapay olarak farklı frekanslarını çıkarıp insanların bundan neden rahatsızlık duyduklarını test etmek istiyor. İnsanlara bu sesleri dinleten araştırmacılar, kişilerin bunlardan ne kadar rahatsızlık duyduklarını derecelendirmelerini istemişler.
Akademisyenler, en yüksek frekansa sahip olan kaydı çıkarıp geriye kalanları dinletmeye devam etse bile katılımcılar sesleri yine rahatsız edici bulmuş. Bu sefer sesin orta ve düşük spektrumundaki (aralığındaki) frekansları kaldıran uzmanlar, deneklerin ilginç biçimde sesleri daha olumlu değerlendirdiklerini gözlemlemiş.
Müzik bilim üzerine çalışmalar yapan Michael Oehler ile Christoph Reuter, 2011 yılında yaptıkları çalışmada, insanların en çok rahatsız oldukları ses frekanslarının 2000 ve 4000 Hz (frekans birimi) arasında yer aldığını tespit ettiler. Çünkü insanlar, en fazla ses şiddetini bu aralıklarda hissediyordu. Araştırmacılar 24 kişiyle yürüttükleri bu çalışmada, katılımcıların her birine rastgele sekiz ses dinletmişler ve kişilerden, en çok beğendiklerine veya rahatsız olduklarına göre sesleri puanlamalarını istemişler.
Tabii ki araştırmacılar, katılımcılar bu kayıtları dinlerken, onların cilt iletkenlikleri (ter salgılanmasından sonra cildin elektriklenme düzeyi), nabızları ve solunumları üzerine de ölçümler yapmıştır. Bunu yapmalarının amacı, fizyolojik tepkileri de değerlendirmeye alarak bir sonuca varmak istemeleridir. Aslında ilginç olan durum, bu sekiz sesin her birinin, tırnakların tahtaya sürtme sesinin türetilmiş yeni hali olması. Fakat burada enteresan olan başka bir şey daha var…
Sesin kaynağına koşullanmak, bu rahatsızlığın bir diğer sebebidir.
Araştırmacılar, işleri biraz daha kızıştırırıp seslerin kaynağını bilen ve bilmeyen iki katılımcı grubunu birbirinden ayırıyor. Bunu yapıyorlar çünkü psikolojik açıdan bu duruma nelerin sebebiyet verebildiğine bakmak istiyorlar. Bir grup bu seslerin, tırnakların tahtaya sürtülmesinden elde edildiğini biliyorken, diğer grup bir müzik parçasının düzenlenmiş hali olduğunu zannediyor.
Araştırmacılar buna rağmen katılımcıların, fiziksel olarak sese verdikleri tepkinin çok da farklı olmadığını görmüş. Asıl farklı sonuç sesin kaynağını bilmekten ötürü ortaya çıkmış. Tırnak sesinin tahtaya sürtmesi olduğunu bilenler, sesleri olumsuz olarak değerlendirmiş. Mesela müzik bestesi olduğunu düşünenler de sesi daha çok beğenmişler. Böylece sesin kaynağına zihinsel olarak koşullanmak da sonuçların farklılaşmasında bir etken diyebiliriz.
Sesin keskin ve pürüzlü olması da itici olmasına yol açıyor.
Bu alanda çalışmalar yapan profesör John McDermott, 2012 yılında yaptığı araştırmada, bir sesin kulağımıza iyi gelmeyen iki tarafı olduğunu keşfetmiş. Bunlardan biri yüksek frekans nedeniyle seste oluşan keskinlik ve frekans yoğunluğunun oluşturduğu dalgalanma kaynaklı pürüzlülük. Ancak akademisyen, insanların genellikle pürüzlü seslerden rahatsız olduğunu söylüyor. Yani şöyle ki diyelim, tırnaklarınızla tahtaya sürttünüz, işte orada oluşan ses pürüzlü olacağı için bu sese katlanamamanız doğaldır. Velhasıl sesin frekansından çok bu iki yönünün de etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Kaynaklar: Live Science, Populer Science
www.idrak34.com
Editor : Åžerif SENCER