Geçenlerde dostlarımdan biri, beğenerek okuduğum bir kitap için yazmaya nereden ya da nasıl başladığımı merak etmiş, “Pat, diye başlıyorum.” dedim. Şaşırdı, “Nasıl yani?” deyiverdi. “Öncelikle beğenmediğim kitabı okumuyorum. Kendimce kimi ölçütlerim var, hepimizin olduğu gibi; buna karşın yine de sabırlı olmaya / kitapta kalmaya çabalıyorum. Ne ki ‘Terk et beni!’ çığlığının yüzeye çıktığı noktada da bırakıveriyorum.” dedim. Sonra meramına geldi sıra: “İyi bir kitap için; onun konusundan, yüzdüğü sulardan, tuttuğu aynadan, çağırdığı yolculuktan, çoğalttığı sorulardan, lezzetinden, iç seslerinden, melodisinden... söz edilebilir. Bütün bunları ille de bir sıraya sokmanın gereğinden de açılabilir söz ne ki ben öyle yapmıyorum. Bir süre, kitabın aklıma üşüştürdükleriyle yaşıyorum. Sonrası klavye başına geçmek. Çoğun ne yazacağımı ben bile önceden bilmiyorum / kestiremiyorum. Gün oluyor, yazının sınırları nedeniyle diyeceklerim yarım kalıyor. O zaman da ortaya -biri daha uzun- iki yazı çıktığı oluyor.”
DİLEDİĞİNİZ YERE, GÖNLÜNÜZCEŞu ilk bölümce (paragraf) bitince ne yazdığımı baştan okudum. İyi de bir kitap üzerine tanıtıcı bir şeyler yazmayacak mıydım? Nereden çıktı şimdi bu deneme tadında satırlar? Aklımda sıraya girmiş sorular... Kimisi tuhaf, kimisi şaşkın, kimisi heyecanlı, kimisi ürkek... Bir deneme kitabı üzerine, onunla ilgili izlenimlerimizi yazacaksak bizim yazımızın da ille ki deneme olması (denemeyi tanıtmaya, tadını duyumsatmaya yönelmesi) gerekmiyor elbette. Gelin görün ki okuduğunuz kitap, Mavisel Yener’in, çocukları (aslında hepimizi); renkten sözcüğe kanat çırpmaya, okumanın büyülü ormanında düzenli ve vazgeçilmez buluşmalara, kalem-kâğıt kuşanmaya, sözcükleri uykudan uyandırıp oyuna katmaya çağrısını getiriyorsa benim onun için diyeceklerim de işte böyle beni de şaşırtıyor bir kez daha. Ama elbette kendimi bir anda denemenin o güzelim sokaklarında, kırlarında buluyorum, kendimle konuşmaya dalıp gidiveriyorum, özgürce bir koşu tutturuyorum.
ÇOCUKLARA EN ÇOK BENZEYEN...Çocuk yazını ikliminde; romandan öyküye, şiirden oyuna, günlükten masala... neredeyse bütün türlerde verimleriyle tanıdığımız Mavisel Yener, bu kez deneme türünde bir yapıtla çalıyor okuma anlarımızın kapılarını. Denemenin büyük adlarından Nermi Uygur’a saygıyla açtığı yirmi üç pencerenin ilkinde, “Çocuklar denemenin onlara çok benzediğini fark etsin. Önceden hesap kitap yapmadan pat diye sorularını sorabilmenin keyfini yaşasın.” diyerek denemenin açtığı özgürlük bahçesinin adresini de okul sıramızın, çalışma masamızın en güzel yerine not etmemizi sağlıyor. Evet; bilgi de veriyor yol boyunca, meraklandırıyor, heyecanlandırıyor, şaşırtıyor, sevince batırıyor... Ne ki denemenin de ciddi bir yazı türü olduğu yolundaki eğilim ve savlara karşın Yener; bile isteye ve sevgiyle, Nermi Uygur’un deneme için imlediği “delidolu ciddilik” bahçesinde gönlünce ve büyük ustanın izinde koşuyu, oyunu, sevinci, delidoluluğu, köşe kapmacayı, kahkahayı... sürdürüyor. Kısacası çocuklar / okurlar sevsin diye yazdığı Aklımda Tuhaf Sorular’la, öncelikle aklımızın özgür koşusunu besleyen “tuhaf” sorularımızı yitirmeyelim istiyor. Burada başka deneme bahçelerine zıplayalım, istiyor. Kitapların çoğalttığı sorularımızın sahibi olalım, istiyor. Çocuk meraklarımızın hiç de çocukça olmadığını, sorularımızı terk etmenin kendimizden ayrılmak olduğunu bilmemizi, istiyor.
Aklımda Tuhaf Sorular / Mavisel Yener / Resimleyen: Kaan Kayhan Atik / Tudem Yayınları / 80 s. / 10+ / 2023.
Editor : Şerif SENCER
DİLEDİĞİNİZ YERE, GÖNLÜNÜZCEŞu ilk bölümce (paragraf) bitince ne yazdığımı baştan okudum. İyi de bir kitap üzerine tanıtıcı bir şeyler yazmayacak mıydım? Nereden çıktı şimdi bu deneme tadında satırlar? Aklımda sıraya girmiş sorular... Kimisi tuhaf, kimisi şaşkın, kimisi heyecanlı, kimisi ürkek... Bir deneme kitabı üzerine, onunla ilgili izlenimlerimizi yazacaksak bizim yazımızın da ille ki deneme olması (denemeyi tanıtmaya, tadını duyumsatmaya yönelmesi) gerekmiyor elbette. Gelin görün ki okuduğunuz kitap, Mavisel Yener’in, çocukları (aslında hepimizi); renkten sözcüğe kanat çırpmaya, okumanın büyülü ormanında düzenli ve vazgeçilmez buluşmalara, kalem-kâğıt kuşanmaya, sözcükleri uykudan uyandırıp oyuna katmaya çağrısını getiriyorsa benim onun için diyeceklerim de işte böyle beni de şaşırtıyor bir kez daha. Ama elbette kendimi bir anda denemenin o güzelim sokaklarında, kırlarında buluyorum, kendimle konuşmaya dalıp gidiveriyorum, özgürce bir koşu tutturuyorum.
ÇOCUKLARA EN ÇOK BENZEYEN...Çocuk yazını ikliminde; romandan öyküye, şiirden oyuna, günlükten masala... neredeyse bütün türlerde verimleriyle tanıdığımız Mavisel Yener, bu kez deneme türünde bir yapıtla çalıyor okuma anlarımızın kapılarını. Denemenin büyük adlarından Nermi Uygur’a saygıyla açtığı yirmi üç pencerenin ilkinde, “Çocuklar denemenin onlara çok benzediğini fark etsin. Önceden hesap kitap yapmadan pat diye sorularını sorabilmenin keyfini yaşasın.” diyerek denemenin açtığı özgürlük bahçesinin adresini de okul sıramızın, çalışma masamızın en güzel yerine not etmemizi sağlıyor. Evet; bilgi de veriyor yol boyunca, meraklandırıyor, heyecanlandırıyor, şaşırtıyor, sevince batırıyor... Ne ki denemenin de ciddi bir yazı türü olduğu yolundaki eğilim ve savlara karşın Yener; bile isteye ve sevgiyle, Nermi Uygur’un deneme için imlediği “delidolu ciddilik” bahçesinde gönlünce ve büyük ustanın izinde koşuyu, oyunu, sevinci, delidoluluğu, köşe kapmacayı, kahkahayı... sürdürüyor. Kısacası çocuklar / okurlar sevsin diye yazdığı Aklımda Tuhaf Sorular’la, öncelikle aklımızın özgür koşusunu besleyen “tuhaf” sorularımızı yitirmeyelim istiyor. Burada başka deneme bahçelerine zıplayalım, istiyor. Kitapların çoğalttığı sorularımızın sahibi olalım, istiyor. Çocuk meraklarımızın hiç de çocukça olmadığını, sorularımızı terk etmenin kendimizden ayrılmak olduğunu bilmemizi, istiyor.
Aklımda Tuhaf Sorular / Mavisel Yener / Resimleyen: Kaan Kayhan Atik / Tudem Yayınları / 80 s. / 10+ / 2023.
Editor : Şerif SENCER