Moda ÖZETİ| Sahnesi’nden daha önce de oyun izleyip çok mutlu ayrılmışlığım var. Boğazları denizleri aşıp Avrupa’dan Asya’ya gitme nedenim bu. Bir de oyunun adı: “Şirretin Evcilleştirilmesi” de ne yahu? Shakespeare’in ünlü oyunu “Hırçın Kız”ın yeni hali. Bu ismi kadın özgürlüğüne, evlilik içinde kadına biçilen role tepkiye vurgu yaptığı için seçmişler. Oyun başlıyor, siyah sahnede minimal bir dekor. Sadece bir yatak! Kostümler ise çok yaratıcı ve şaşırtıcı. Oyuncular biz daha yerlerimize yerleşmeye çalışırken başlıyorlar oynamaya, sahne arkasından bağırış çığırış geldikçe ne oluyor diye bakınmadayız. Sonra oyun başlıyor: Biri hırçın, diğeri sevimli iki kızı olan İtalyan asilzadesinin küçük kızını taliplerine vermek için iki şartı vardır, birinci ve en önemlisi önce şirret büyük kızını evlendirmek. Küçük kıza talip olanlar oyun içinde oyun kurarken parasız ayyaş da büyük kıza talip olup zengin olmayı hedefler. Ama onu evcilleştirmesi gerekmektedir. Sonra da olaylar, olaylar, oyunlar oyunlar! İpin ucu öyle kaçıyor ki hangisi oyundu, hangisi doğaçlama, hangisi kurgu, bence oyuncular bile şaşırıyor!
BABAMI ÖLDÜRDÜN!
Hele benim gibi bir gazetecinin eline müthiş bir malzeme düşüyor: Başrol oyuncusu yaralanıp yere düşünce en ön sırada oturan bir küçük kız seyirci hıçkırıklara boğuluyor. Ben “Bu yaşta çocuğu tiyatroya getirirsen olacağı bu” diye söylenirken öldüğü varsayılan oyuncu yerinden doğrulup “Ağlama kızım!” diye bağırıyor! Salon gülsün mü, şaşsın mı? Oyun bittikten sonra yönetmeni kutlamak için konuşurken biraz önce salonda ağlayan küçük kız ve annesi geliyor yanımıza. Küçük kız iki eliyle yönetmene vuruyor: “Babamı öldürdün!”
Meğer Ezgi, başrol oyuncusunun kızı değil miymiş! Ve doğal tepkisi de baba kız sevgisinden kaynaklanıyor! Kemal Aydoğan’ın yönettiği oyunda öldürdüğü Timur Acar, ölmenin dışında muhteşem bir oyun çıkarıyor. Bütün oyun üzerinde diyebiliriz. Zaten kendisi de bir ara buna itiraz ediyor, “Boğazım kurudu, getirin bir bira içeyim” derken artık oyun mu doğaçlama mı her şey birbiri içine girmiş. Oyunu çeviren Emine Ayhan mı yeniden yazmış, yoksa oyuncular mı, Kemal Aydoğan mı bazı göndermeleri günümüze uyarlamış, bence bu haliyle metin hem güldürüyor hem düşündürüyor. Gamze Saraçoğlu ve Asena Saban’ın kostüm tasarımı çok çarpıcı. Oyunu yarı çıplak oynayan Timur Acar’ı bir kez daha kutlamak gerek, boxer’ının üzerindeki yazıları okuyamadığım için çok merak ettim! Oyun boyunca Katerina’nın bir hayvan terbiye ediliyormuşçasına, evlenince nasıl terbiye edildiğini izliyorsunuz öyle olması gerekiyor, buna Katerina’nın mecbur kalıp razı olmasına da katlanıyorsunuz, çünkü o arada gülüp duruyorsunuz, ama sonu bir kadın cinayetiyle bitmiyor neyse ki! Seyredilmesi gereken bir oyun. Zaten kapalı gişe oynuyor.
Timur Acar, oyun çıkışı kızı ve Yazgülü Aldoğan ile birlikte.
BAKANLIKTAN YARDIM YOK
Sinema salonları ekonomik kriz yüzünden bomboş, seyirci dijitalle yetiniyor, ama tiyatrodan vazgeçmiyor. Bir alkış da seyirciye! Bu arada hatırlatalım: TC Kültür ve Turizm Bakanlığı, “sanatsal olarak yetersiz” bulduğu için Moda Sahnesi’ne başvurduğu halde maddi destekte bulunmuyor. Bu “yetersizlik”in ne anlama geldiğini anladınız siz. Moda Sahnesi bu yüzden elektrik faturasını ödeyememiş ve oyunlarını karanlıkta oynamıştı. Yani Moda Tiyatrosu da “evcilleştirilemeyen” bir tiyatro, bunu da hatırlayalım istedim!
Editor : Şerif SENCER