Melez ÖZETİ| bir kitaba giriyorum. Sanatlar arası köprülerden geçiyorum. Bir kanonu selamlarken, çağın büyük bir sanatçısının gölgesi düşüyor üzerime. Neden, nasıl bahsedeceğim, yazının zeminini ne ile oluşturacağım bocalıyorum. Masallardan mı, Grimm Kardeşlerden mi, Alman birliğini kurma hayalinden mi, zamansız anlatılardan mı, eskimeyen sözden mi, tarihin en talihsiz özdeyişi olan “söz uçar yazı kalır”dan mı, yoksa hepsinden bir tutam içeren minyatür heykellerden mi?On dokuzuncu yüzyıl da tıpkı diğer eşikler gibi anlamı ters yüz edilen, elbisesi çoğunlukla masa başında dikilen zaman kesitlerinden. Bilim yükseliyor, ulus devlet yükseliyor, tanrı sendeliyor, koca karı ilaçlarıyla birlikte koca karı anlatıları da çaptan düşüyor. Endüstri aleviyle aydınlanan kıtada loş kuytular azalıyor, gizem emekli oluyor ve dünyanın büyüsü bozuluyor. Avrupa’nın değirmenlerine su ta ötelerden ilkel dünyanın barbarlarından taşınıp getiriliyor. Vitrin güzel, keyfimiz gıcır eski dünyanın, efsunların köküne kibrit suyu!DİLBİLİM KOVANINDA VIZIR VIZIR!Grimm kardeşler dilbilim kovanında vızır vızır çalışırken, sözün gücünü fark edip halk masallarını, üfürükçü dünyanın formüllerini derlemeye başlıyorlar. Seri başarısızlıklarından büyük bir fenomen yeşertiyorlar. Devasa bir Alman dili sözlüğü ve onun yorumu sadedinde iki yüzü aşkın masal. Sonucuna etki edemedikleri kültür deneyi büyük bir çığa dönüşüp çığır açıyor. Andersen ile birlikte kutsal ve mitolojik anlatıları tahtından indiriyorlar. Dil bakiyesini koruyor geliştiriyorlar.Masal uzun mu uzun, kâh acıklı kâh dokunaklı. Masal öyle bir yaygınlık kazanıyor ki, ikinci paylaşım savaşı sonrasında hemen herkes Almanlara sırtını dönmüşken onlar Grimm masallarının çevrildiği yüz altmışı aşkın dille kültürel iktidarlarını ve saygınlıklarını korumayı başarıyorlar. Çocuk dünyasının kaldıracı oluyor bu masallar, eğitimin temel malzemesi olarak kabul görüyor Bruno Bettelheim’ın çalışmalarının da etkisiyle.YETERİNCE KORKUNÇ AMA ÜMİTVAR!Kişisel yolculuğum beni Shaun Tan’a sürüklediğinde oradan masala sürgün vereceğini düşünmemiştim. Rüyalar ülkesiyle günümüz gerçekliğini harmanlayan, karamsarlığa son dakika golü atmayı seven çizimleri ve öyküleriyle, sınırları iyiden iyiye aşmış yetkin bir sanatçı portresi sunuyordu.Bıktıracak derecede aydınlık değil, kahredecek kadar kara da... Göç ve taşra kol kola giriyor, umut ışığı kızıl ağaç son anda imdada yetişiyordu. Biraz da Grimm masallarındaki gibi. Yeterince korkunç, yeterince karanlık ama bir yandan ümitvar ve neşeli de. Kemikler böylece şakımaya, taşralı Shaun Tan, selefi taşralı akademik masalcılarla, anlatı koleksiyonerleri Jacob ve Wilhelm ile çalıp söylemeye başlıyor.Bir masal kitabı değil, resimli kitap hiç değil, katalog desek o da değil, melez türde disiplinler ve sanatlar arası mini ansiklopediyle karşı karşıyayız. Heykellerle yeniden gösterilen masallarla. Anlatılması, yazılıp okunması sonrasında görsel çağın gereğine uygun olarak göze giren masallar.Minyatür heykeller gözle olduğu kadar ellerle de görülebilir. Köşeleri yuvarlaklaştırılan masalları formun içinde yekpare yeniden üretmek masalın önünü ardını, anlatının birçok katmanını bilmekle olanaklı. Shaun Tan ise masalları ilkin gördüğünü söylemekten sakınmıyor. Üstelik Disney dünyasından süzülen yoz halleriyle!ARKEOLOJİK KİMLİKLİ MİNYATÜR HEYKELLERZamanı çalımlama hamlesi bundan sonra devreye giriyor. Gene Shaun Tan’ın öz sözcükleriyle “arkeolojik bir kimlik” katmaya çalışıyor minyatür heykellerine. Tarih öncesinden kopup gelen masallar Grimmler, Andersenler, Boratavlar ile yazıyla buluşup durağanlaşırken Tan, gördüğü masalları, yazı öncesi buluntu dünyasına gönderip yeniden anlamlandırıyor. Özellikle demir ve bronzun metalik aşınma efektiyle bu espriyi kazıyor, kili de aynı dilde konuşturmayı görüntü dünyasıyla arkeolojik buluntuları birleştirmeyi başarıyor.ULUS DEVLET KANONU MASALLARBir ulus devlet kanonu olarak yola çıkan masalların, iki yüzyıl sonra neye dönüştüğünü görmek içimi gıcıklıyor. Dünyalı Shaun Tan; Azteklerin, Mayaların, Eskimoların ve bilmem ne kadar Amerikan yerlisinin sanat eserlerini, taş oymalarını, rengarenk desenlerini gözlemlediği gezisinden demledikleriyle yoğuruyor heykelleri. Ortak bilinçaltımız kilde dile geliyor. Saçmalıkla mantık, ışıkla karanlık masalsı heykelcikleri mühürlüyor.Taştan ve kilden fosilleşmiş anlatılar, giriş yazısını kaleme alan Jack Zipes’a göre yabancılaştırma etkisiyle çıkıyor karşımıza. Kahramana hiç de benzemeyen ve satranç tahtasındaki çarpık dizilişleriyle umut vadetmeyen altı kafadar sıradanlıkları içinde tuhaf şeyler söylüyor bize. Masallar onlarla hareket kazanıyor.Borges’in, gauchoları dönüşüme uğratması gibi, Shaun Tan da vaktiyle Grimm kardeşlerin yaptığını yaparak Germen masallarını dönüştürüyor. Gördüğünü, okuduğunu, duyduğunu elleriyle, aklıyla ve aklının da ötesindeki sezgileriyle yoğuruyor. Kâh Rapunzel’i yalnızlık kulesinin ta kendisi kılıyor kâh parmak çocuğu küçüklüğüyle ters orantılı kıymetini ışıltıyla yansıtıyor, ne kadim formu ıskalıyor ne de yeni anlatım olanaklarına dudak büküyor. Kendisinden önceki çizerlere, karikatüristlere, gravürcülere, çizgi filmcilere el sallayıp masalı bir de kendisi anlatıyor.Şakıyan Kemikler / Shaun Tan / Çeviren: Emili İlemre / Desen Yayınları / 192 s.
Editor : Şerif SENCER
Editor : Şerif SENCER