Çok ÖZETÄ°| sevdiÄŸiniz bir kiÅŸide şizofreni gibi bir psikolojik bozukluÄŸun oluÅŸtuÄŸunu düşünün. Böyle bir durumda ona yardım etmek istersiniz, bu yüzden size yaÅŸadıklarını anlatmasını istersiniz. O da baÅŸta korkup kaçacağınızı düşünse de sonra size güvenip anlatmaya baÅŸlar. Fakat onun hezeyanlarını dinledikçe bir süre sonra gerçekten korkmaya baÅŸlarsınız ve "acaba bana da mı bulaşıyor ben de mi 'delirmeye' baÅŸlıyorum" diye düşünürsünüz.Â
Tabii ki bu bahsedilen durum herkes için geçerli deÄŸil fakat herkesin başına gelebilecek durum ve bu konu hakkında aydınlatılması gereken çok fazla mit var. Psikoloji ve psikiyatri bilimleri uzun yıllardır her bir bozukluk için bozukluÄŸun oluÅŸma nedenleri üzerinde incelemelerde bulunuyorlar. Her bir bozukluÄŸun kendine has dinamikleri bulunuyor ve hiçbir bozukluk zannedildiÄŸi gibi tek bir nedenden dolayı oluÅŸmuyor.Â
Bozuklukların tek bir nedeni yok!
Sosyal bilimlerin konusu çoÄŸu zaman insan ve onun davranışlarıdır. Etik açıdan bir insanı fare gibi laboratuvara koyup inceleyemeceÄŸiniz için insan üzerinden 'neden-sonuç' içeren araÅŸtırmalar yapmak zordur. Daha çok betimsel yani iliÅŸkisel araÅŸtırmalar yapabilirsiniz. Yani "bunun nedeni budur demek" yerine bununla ÅŸunun arasında şöyle bir iliÅŸki olabilir dersiniz. "Peki bunun ne önemi var?" derseniz eÄŸer, aslında çok önemi var.Â
Yaptığınız bir araÅŸtırmada insan üzerindeki bütün deÄŸiÅŸkenleri kontrol edemezsiniz. Tüm deÄŸiÅŸkenleri kontrol ettiÄŸinizi düşünseniz bile deneye katılan kiÅŸi deneyden sıkılabilir, soruların cevaplarını ezberleyebilir. Yani demek istediÄŸim, psikolojik bozukluklarda da aynı ÅŸey geçerli. BozukluÄŸu araÅŸtırırken beyindeki bir nörotransmitterin eksikliÄŸinden mi kaynaklanıyor yoksa beyindeki gri maddenin azlığından mı kaynaklanıyor ya da bunlar bir sonuç mu, genetik faktörler mi etkli, çevresel faktörler mi etkili bunu çoÄŸu zaman bilemiyorsunuz. O yüzden sadece ihtimallerden bahsedebilirsiniz.Â
Korkmayın, ailenizde var diye sizde de olmak zorunda değil!
Kalıtımla psikolojik bozuklukların ne kadar aktarıldığına dair araÅŸtırmalar çok uzun yıllardır yapılıyor. Bu çalışmalar o kadar ciddi ki aileler üzerinde, ikizler üzerinde (tek yumurta ikizleri, çift yumurta ikizleri), evlat edinilmiÅŸ çocuklar üzerinde 40 yılı aÅŸan çalışmalar bile yapılıyor. Åžizofreni gibi bazı hastalıkların genetik geçiÅŸli olabileceÄŸi düşünülüyor. Fakat genetik olarak bir hastalığa yatkın olsanız dahi bulunduÄŸunuz olumlu çevresel ÅŸartlar sonucunda hiç ortaya çıkmayabilir.Â
Beyinde gerçekleşen işlevsel bozukluklardan dolayı oluşan hastalıklar da var.
Beyin görüntüleme çalışmaları, teknolojinin gelişmesiyle birlikte ilerledi. Manyetik Rezonans (MR), Difüzyon Tensor Görüntüleme(DTI), Pozitron emisyon tomografi (PET) gibi görüntüleme teknikleri beyinde gerçekleşmiş olan ve psikolojik bozukluğa yol açabilecek yapısal ve işlevsel bozukluklar hakkında bilgi veriyor.
Fakat burada asıl önemli olan, "beyinde değişimler olduğu için mi bu bozuklukların yaşandığı yoksa bu bozukluklar zaten var olduğu için mi beyindeki bu değişimler yaşandı?" sorusunun cevabıdır. Bu sorunun cevabı, gelinen aşamada henüz bilinemiyor. Aynı şey beyindeki dopamin, glutamat, serotonin, GABA gibi nörotransmitterler için de geçerli. Örneğin depresyon gibi bozukluklarda hastanın serotonin seviyesinin düşük olduğu bilinir ve verilen antidepresanlarla bunun seviyesi artırılmaya çalışılır ve bu, danışana iyi gelir. Fakat bozukluğun tek nedeni serotonin düşüklüğü müdür, yoksa o bir sonuç mudur?
Editor : Åžerif SENCER