Yeni ÖZETİ| eğitim öğretim yılının başlamasına sayılı günler kaldı.
Okul öncesinden liseye her kademeden 18 milyon öğrenci, yaz tatilinin ardından okula başlamanın veya bir üst sınıfa geçmenin heyecanını yaşıyor. Her yeni eğitim öğretim yılı, çocukların geliştiği, büyüdüğü ve ihtiyaçlarının değiştiği yeni bir dönemi de beraberinde getiriyor. Bu süreç iyi yönetilmediğinde, öğrencinin duygusal ihtiyaçları tespit edilip gerekli önlemler alınmadığında okula uyum süreci hem öğrenciler hem veliler hem de eğitimciler için zor bir duruma dönüşebiliyor. “İyi bir gelecek için iyi bir başlangıç” şarttır diyen Barış Sezgin, çocukların evdeki duygusal yaşam merkezlerinden ayrılması nedeniyle kaygılandıklarını, doğru yaklaşımlarla bu sorunun kolayca aşılabileceğini söyledi.
ARKADAŞ DEĞİL DUYGUDAŞ OLMALIYIZ
Gelişim çağındaki öğrencilerin özellikle de okul öncesi eğitimine ve 1. sınıfa başlayan öğrencilerin bu strese ve kaygıya verdikleri tepkilerin yetişkinlerinden farklı olduğunu ifade eden Sezgin “Okul öncesi ve ilkokul 1. sınıf öğrencileri uyum haftası çerçevesinde 1 hafta önce okula başlamış olmalarına rağmen çocuklarda ağlama, okula gitmek istememe, sınıfa girmeyi reddetme gibi durumlar yaşanabiliyor. Bu dönemde çocuklar güvenli bir liman olarak gördükleri ebeveynlerinin yanında olmak istiyorlar. Duyguları reddetmek yerine duyguları anlamamız gerekiyor. Ebeveynler de öğretmenler de çocuklara karşı yapıcı tutum sergilemeli. Çocuğa “Neden ağlıyorsun” demek yerine “Üzgün olduğunu görüyorum. Bu çok normal. Öğretmenine ve arkadaşlarına alıştıkça bu duyguların değişecek” demek çok daha etkili bir yöntemdir. Bu şekilde hem çocuğun duygularını reddetmemiş hem de olumsuz duyguları karşılamış ve anlamış oluruz. Okulun ilk günlerinde çocuklarla arkadaş olmak yerine ‘duygudaş’ olmalıyız” dedi.
ÇOCUK HAYATI EBEVEYNLERİNİN GÖZÜNDEN GÖRÜR
Öğrencilerin okula uyum sürecinde aile içi tutumların çok önemli olduğuna dikkat çeken Barış Sezgin ebeveynlere önerilerde bulundu:
“Çocuklar, hayatı anne ve babasının gözlerinden görür. Ebeveynler bu süreçte sakin ve tutarlı olursa çocukta da kaygı azalacaktır ve okula daha kolay adapte olacaktır. Ayrıca öğretmen ve ebeveyn ilişkisi güven verici olmalıdır. Ebeveynin öğretmenle pozitif iletişim halinde olduğuna tanık olan çocuk, öğretmeninin ailesinin güvendiği bir kişi olduğunu düşünür ve kaygısı azalır. Zaman zaman öğretmen ve ebeveyn arasında anlaşmazlıklar olabilir ancak bu durum asla çocuğa yansıtılamamalıdır. Aileler çocukların okula uyum sürecinde gösterdiği çabayı görmeli ve takdir etmeli. Bunun yanı sıra okul kapısında vedalaşma anları mümkün olduğunca kısa tutulmalı. Bu süreçte babalara büyük görev düşüyor. Anne ve çocuk arasında yoğun bir bağımlılık varsa çocuğu okula baba bırakmalı. Çocuktan beklenen, yaşadığı duygusal problemi güvenli ortamda bekleyerek çözmesidir. Çocuğa olumsuz duygularıyla mücadele etmesini öğretmeliyiz. Çocuklara saat kullanmasını öğretmek faydalı olabilir. Örneğin okuldan çıkış saatinin saat 12.00 olduğunu söylemek ve o saatte okuldan alınacağının söylemek çocuğa bilinç kazandırır ve bir süre sonra ‘saat’ çocuk için bir güven nesnesi olur. İlk günlerde çocuklar kendini güvende hissetmek için okula giderken yanına sevdiği bir oyuncağı ya da annesinin saç tokasını alabilir. Aileler çocukları ile birlikte uyumamalı. Bu bağımlılığı artıran bir alışkanlıktır. Bu konuda okulların rehberlik birimlerinden destek alınabilir.”
ÇOCUKLARDA DA PAZARTESİ SENDROMU OLUR
Tıpkı yetişkinler gibi çocuklarda da pazartesi sendromu olabileceğini belirten Barış Sezgin sözlerini şöyle sürdürdü:
“Pazartesiden cumaya okula alışan çocuk, yeni bir haftaya başladığında benzer uyum sorunlarını yaşayabilir. Bu durumda aileler yine ilk günlerde sergiledikleri tutumu devam ettirmeli. Ayrıca mide bulantısı, karın ağrısı gibi psikosomatik durumlar oluşabilir. Kaygı bazlı yaşanan bu durumlar kriz haline getirilerek ödüllendirilmemeli. Çocukta ‘karnım ağrırsa okula göndermezler’ algısı oluşmamalı.”
ÖĞRETMENLER MÜZİĞİN VE OYUNUN GÜCÜNDEN YARARLANMALI
Öğretmenlerin de en kısa zamanda öğrencilerle güven bağı kurması gerektiğini belirten Sezgin “Çocuğun en ciddi işi oyundur. Çocuklara bolca oyun oynatarak okula uyum süreci kolaylaştırılabilir. Öğretmenler bilgi vermenin yanı sıra ilk olarak çocukların duygularına ulaşmalı. Öğrencilerin okulu sevmelerini sağlamak önemli. Öğretmenler mutlaka çocukların ismini öğrenmeli. Bir çocuğa ismiyle hitap etmek, onu kabul etmek ve birey olarak algılamak anlamına gelir. Müziğin ve resmin gücünden yararlanarak çocukları motive etmek etkili bir yöntemdir. Derslerde bol bol şarkılar çalıp, resimler çizdirebilir. Çocuklara küçük sürprizler hazırlayıp, gün sonunda takdir edebilirler. Ayrıca sınıf kuralları çocuklarla birlikte belirlenmeli ve tutarlılık sağlanmalı. Kendi fikirleri de kurallara dahil edildiğinde çocuklar kurallara daha çok uyum sağlıyor” diyerek öğretmenlere önerilerde bulundu.
www.idrak34.comEditor : Şerif SENCER