‘DEVRİMİN ÖZETİ| KADINI ERKEĞİ YOKTUR!’- Kısa zaman önce İngiliz, Fransız, ve Amerikan Devrimlerinde Demokrasi Mücadelesi Veren Kadınlar (Tilki Kitap) adlı çalışmanız yayımlandı. Bu “devrimlerde” kadınlar nasıl bir role sahipler?Devrimler, toplumun tamamını ilgilendiren konulardır. Bir topluluğun kaderini, sadece bir cinsin belirleyebileceğini sananların olması ve eşitlik için bunca zaman sonra, halen çabalıyor olmak üzücü, bir o kadar hayret verici.Devrimler tarihine baktığımızda, ilk olarak üç devrimi konu alıp bu serüvene başlayarak, herhangi birinde kadınlar olmasaydı, gerçek bir devrim olamayacağını savunuyorum kitabımda.İngiltere’ye baktığınızda, İç Savaş yıllarında, hapishanedeki kocalarını desteklemek için ayaklanan, hem ülkesi hem de kendi özgürlükleri için sokaklara dökülen binlerce Leveller (sosyal-eşitlikçi) kadının varlığından derin araştırmalar sonucunda haberdar olabiliyoruz.Düşünün ki, önceleri varlıkları bile sakınılması gereken, korunma gereği öne sürülerek, hayatlarını hep tahakküm altında geçiren kadınlar, bağımsızlık mücadelelerinde, sarayların kapısına dayanıp, bir Ekim günü Kral XVI.Louis’yi dize getirmiş ve anayasal düzeni sağlamıştır.Öyle ki, sadece kadın olduğu için karar alamayacağı düşünülürken, demokrasinin kapılarını açacak bildirgelerin hazırlanmasında, imzalanmasında, en ince detaylarında, her bir satırında onlara ihtiyaç duyulmuş ve kadın-erkek yan yana olmuştur. Bu nedenle kadınlar olmadan şu anki mevcut düzen hayal bile dahi edilemezdi.AYDINLANMA TUTULMASI!- Yine bilinen bir gerçek ki tarih daha çok “erkek” kahramanları öne çıkarıyor. Çalışmanızda bahsettiğiniz kadınlar, kendi toplumları içerisinde ne kadar biliniyorlar, toplumları onların değerinin farkında mı?Evet, özellikle bu alana dair ilk okumalarımı yapmaya başladığımda, eril kalemin gücü ile ne kadar az kadına ulaşabildiğimiz hususunda bir yargım oluşmuştu.Yabancı diller biliyor olmanın avantajı ile, farklı kaynaklara ulaştıkça, hem o toplum hakkındaki genel bakış açısı hem de kaleme alanın sunduğu dünya ile oluşturduğum çıkarımlarım sonucunda kesinlikle bir “aydınlanma” tutulması yaşadıklarını düşünüyorum; özellikle İngiliz ve Fransız devrimlerinde.Kadınlar üzerine yapılan tartışmalara takılan ataerkil zihniyet, mevcut sorunlarının farkında bile olmazken, pek çok kadın “biz de buradayız!” demek için çoktan hazırdı. Bu nedenledir ki, birinci dalga feministlerinin hazırladığı zeminde, her ülke için farklı bir tarih verilse de, aşağı yukarı 90’lı yıllardan bu güne, her geçen gün güçlenen bu feminist duruş, alanın değerin anlaşılmasını sağlamaktadır. ‘SAVUNDUKLARI NOKTADAN VURULDULAR!’- O günlerden bugünlere kadınların demokrasi mücadelesi içerisinde yerleri hakkında neler söylemek istersiniz? Söz hakkı, temsiliyet vb. konularda kuşkusuz bir ilerleme var ama sizce bu yeterli bir aşamada mı?Aslında başlangıç noktası hep “söz hakkı, seçme hakkı” idi. Buradan hareketle, kadınlar yapmaları gereken ne varsa yaptılar ve sonunda o hakların kendilerine de tanınmasına gelince, tam savundukları noktadan vuruldular. Bunu toplumların, kendilerine yapabileceği en büyük ihanet olarak değerlendiriyorum.“‘KOTADAN, POZİTİF AYRIMCILIKTAN’ SADECE KADIN OLDUĞUMUZ İÇİN SÖZ EDİYORSAK ÇOK BÜYÜK BİR İLERLEME KATETTİK DİYEMEYİZ!’Demokratik bir sisteme ulaşmak için yardımını aldıkları, tek amaçla birlikte verdikleri mücadeleleri unutmayan erkekler de oldu elbet; bu ihaneti kabullenmeyip “eşitliğin” herkes için en ideali getireceğini bilen vizyonerler, şüphesiz, her kim topluma, dünyaya bir katkı sağlayacak ise, onun mücadelesinde yan yana oldular ve olmaya devam ediyorlar.Ne yazık ki, bugün “kotadan, pozitif ayrımcılıktan” sadece kadın olduğumuz için bahsediyorsak, henüz çok büyük bir ilerleme katettik dememeliyiz.
Editor : Şerif SENCER
Editor : Şerif SENCER