USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Eğitim

Maarif Platformu'ndan 4+4+4 raporu: Son 4 yıl zorunlu olmaktan çıkartılmalı

Maarif Platformu düzenlediği geniş kapsamlı çalıştayın raporunda '4+4+4 eğitim sisteminin öncelikle üçüncü 4 yıllık kısmı zorunlu olmaktan bir an önce çıkartılmalı ve okumak isteyenler için üç yıla düşürülmelidir.' ifadelerine yer verdi.

Maarif Platformu'ndan 4+4+4 raporu: Son 4 yıl zorunlu olmaktan çıkartılmalı
09-02-2025 12:28
Google News

Enderun ÖZETİ| Özgün Eğitimciler Derneği, Maarif Platformu, Medeniyet Enstitüsü, koordinatörlüğünde, eğitime gönül vermiş eğitimciler, akademisyenler, sanayicilerin katılımı ile 28.11.2024'de gerçekleştirilen “Türk Eğitim Sistemi ve Zorunlu Eğitimin Yansımaları" konulu çalıştay raporu paylaşıldı.

Rapora ilişkin değerlendirme şu şekilde;

Türkiye’nin her alanda kalkınması için verimli ve kaliteli bir eğitim sistemi motor rolünü oynamaktadır. Eğitim her ne kadar MEB tarafından idare ediliyor olsa da alanında uzman kişilerden oluşan ve kamuoyunu temsil eden sivil toplum kuruluşlarının eğitim sisteminin gelişmesine katkıları göz ardı edilemez. Bu anlamda üç kurumun “Bir Problem Alanı Olarak Zorunlu Eğitim” başlığı altında düzenlenen 20 Kasım 2024 Çarşamba tarihli çalıştay sonuçlarının toplandığı bu rapor sivil toplum kurumu olarak Maarif Platformu, Enderun Özgün Eğitimciler Derneği ve İstanbul Medeniyet Enstitüsü’nün koordinatörlüğünde ülkemizin eğitim politikalarına katkı sunmak amacıyla hazırlanmıştır.  

Raporun tamamı sizlere dosya halinde takdim edilmiş dijital olarak da birçok platformda erişime açılmıştır. Şimdi yüksek müsaadelerinizle Raporun kısa bir özetini sizlerle burada paylaşmak istiyoruz.

Günümüzün hızlı teknolojik ve dijital dönüşümleri, eğitimi yalnızca bilgiye erişimden ibaret olmaktan çıkarmış teknolojinin sunduğu imkanlarla öğrenme süreçlerinin kişiselleştirilebildiği ortamlara dönüştürmüştür. Bu teknolojik yenilikler, öğrencilerin bilgiye erişimini kolaylaştırmakta, eğitimin yapısını köklü bir şekilde değiştirmektedir.

Geçmişi ulus devletlerin tarihi ile başlayan zorunlu eğitim uygulamasının en belirgin özelliği; sanayi devrimi sonrası ulus devlet mantığı ile örgütlenmiş, bilginin kaynağının okullar olduğu varsayımına göre şekillenmiş olmasıdır. Zorunlu eğitimin zorunlu sonucu olarak okul-dışı bilgilenme ve eğitim kaynakları olan aile ve toplumun/çevrenin etkisinin en aza indirilmesi, okul dışı öğrenme imkanlarına zaman ve fırsat vermemesidir. 

Her öğrencinin öğrenme üslubu ve algılama hızı birbirinden farklıdır. Zorunlu eğitim sistemi, tüm öğrencilerin aynı kalıba sokularak bireysel farklılıkların göz ardı edildiği, insan akıl ve fıtratına ters bir uygulamadır. Zorunlu eğitim uygulaması, çocuğun akılcı düşünce dünyasının ve davranışlarının mekânsal ve müfredat kısıtlamalarıyla denetim altına alınarak tek bir kaynakla şekillendirilmesidir.

İçinde bulunduğumuz zamanda, öğrencinin  ailenin tercih ve önceliklerini iş piyasasının da taleplerini dikkate alan bir yapının tercih edilmesi kaçınılmazdır. Bu bağlamda özellikle ilköğretim ve orta öğretimin ilk kademesinde (ortaokul) (her şeyden biraz) asgari bilgiler yerine; bu aşamada çok önemli olan öğrencinin kimliğini oluşturacak değerlerin yanında; onu hayata hazırlayacak temel bilgi ve beceriler verilmelidir. Bundan sonra ise birey kabiliyeti ve isteği doğrultusunda ileri bilgi ve becerilerle desteklenmelidir.

EN BÜYÜK SORUNLARDAN BİRİ ZORUNLU EĞİTİM

Farklılıklara izin vermeyen tek bir müfredat üzerinden katı bir şekilde yürütülen zorunlu eğitim, sistemin en büyük sorunlarından biridir. Bu durum hem öğrencilerin hem de eğitim sisteminin tüm paydaşlarının mağdur olmasına neden olmaktadır. Seçenekleri olan eğitim modelleri, öğrencilerin farklı yetenek ve ilgi alanlarını geliştirmelerine ve daha başarılı bireyler olarak yetişmelerine olanak tanır. Eğitim sisteminde daha fazla esneklik hâsıl etmek, ailelerin ve öğretmenlerin eğitime olan katkılarını artırmak ve devlet eğitim masraflarını azaltmak için önemli bir adımdır. Zihinleri sınırlandıran zorunlu eğitim ve müfredat tekeli gibi uygulamaların, özgür ve müfredat çeşitliliğine imkân veren esnek yapılara dönüştürülmesi bir ihtiyaçtır.

ZORUNLU EĞİTİMİN, MESLEK/ İŞ SAHİBİ OLMANIN, EVLİLİK YAŞINI GECİKTİRMESİ 

Bugünkü eğitim sisteminde gençlerimiz hayata geç başlamaktadır. Evlilik yaş ortalamasının her geçen gün daha da yükselmesinde, eğitim ve meslek planlamasının önemli bir etkisi vardır. Yıllara göre ortalama evlenme yaşı incelendiğinde, her iki cinsiyette de evlenme yaşının arttığı görülmektedir. TÜİK verilerine göre ortalama evlenme yaşı, 2018 yılında erkekler için 27,8, kadınlar için 24,8 olurken, 2023 yılında erkeklerde 28,3 iken kadınlarda 25,7 oldu. Gençlerin okullarda kalma süresine bağlı olarak iş ve aile kurma yaşı yükselmektedir. Dolayısıyla bu durum aile ve akrabalık ilişkilerinin yanında genel ahlakı da olumsuz olarak etkilemektedir.

Üniversiteye giriş sınav başvuru sayısına bakıldığında başvuruların 3,5 milyonları geçtiği, Bu sayı ise 12. sınıf mezun sayısının neredeyse 4 katını aşmaktadır. Bu bile ölçme, değerlendirme, yönlendirme ve yerleştirme politikalarındaki yanlışlığı göstermektedir. Ayrıca üniversite ara sınıflarında olup yanlış tercih yaptığını düşünen ve mezun olup mutlu ve başarılı olamayacağını düşünen gençlerin sayısı da 600 binleri bulmuştur.

Üniversite önüne yığılmış kitleler, 25 yaşına kadar kamu bütçesi ile finanse edilen öğretim sürecinin sonunda alınan eğitim süresi ile orantılı olmayan üretkenlik ülkemiz için hem acıklı hem de üzücü bir vakıadır. 

ZORUNLU EĞİTİMDE MOTİVASYON VE DİSİPLİN SORUNLARINA YOL AÇMAKTADIR

Zorunlu olarak okula gelen öğrenci diğer arkadaşlarını da olumsuz etkilemektedir. Okumak istemeyen (ama uygulamalı işlerde çalışmaya istekli) çocuklarla okumak, isteyenleri bir arada zorla tutmak ne kadar doğrudur? Zorunluluk, eğitimde disiplin eksikliği getirmiş ve öğretmenleri zor durumda bırakmıştır. Bu disiplinsizlik, okullardaki eğitimin kalitesini düşürmekte ayrıca öğretmenlerin otorite kaybı eğitim-öğretim sürecinin verimsizliğinin ana unsuru olmaktadır.

12 yıllık zorunlu eğitimin özellikle son dört yıllık diliminin, yani lise kısmının zorunlu olması; okullardaki ders başarısızlığının, düzensizliğin, disiplin sorunlarının, su-i istimallerin ve kalite düşüklüğünün başlıca temel sebeplerinden birisidir.

Ülkemizde zorunlu eğitim uygulamasının belirgin bir özelliği de öğrenmeyi okulla sınırlı tutması müfredat belirleme tekeli oluşturmasıdır. Böylece okul dışı bilgilenme ve eğitim kaynakları olan ailenin ve toplumun/çevrenin etkisi, katkısı en aza indirilmiştir. Zorunlu eğitim sınırları belirlenmiş müfredat tekeli ile eğitimi okulların duvarları arasında hapsetmekte; kâğıt üzerinde yürütülen teorik ağırlıklı yapıya mahkûm kılmaktadır. Eğitim o yüzden ÖSYM’nin hâkimiyetine girmektedir. Böylece eğitim bilgilerin arasında diyalektik ve mantıksal bir ilişki kurmayı öğretmekten ziyade, bilgilerin mekanik olarak ezberlendiği bir sınav sistemi haline gelmekte ve insan hayatı salt bir sınav mantalitesine indirgenmektedir. Sınav ve mekanik bilginin öne çıktığı böyle bir sistemde eğitim emek harcamadan, denemeden, tecrübe etmeden öğrendiğini zannetmeye ve yüzeysel bir kazanıma dönüşmektedir.

"ZORUNLU EĞİTİMİN 12 YIL OLMASI DOĞRU DEĞİL"

Zorunlu eğitim uygulaması, eğitimi bir hak değil dayatma aracı haline getirmektedir. Eğitim araç ve gereçlerinin öğrenme ortamlarının çeşitlendiği özgürlükler çağında, zorunlu eğitim, ülkenin gelişiminin önünde büyük bir engel teşkil etmektedir. Zorunlu eğitim mutlaka olacaksa, bu ancak temel eğitimle sınırlı olmalıdır. Yapılan araştırmalarda Türkiye’de öğretmenler zorunlu eğitimin 12 yıl olmasının doğru olmadığını ve bunun çok sayıda soruna sebep olduğunu ifade etmişlerdir (Aybek & Aslan, 2015). 

Önerimiz ilk olarak, lise mezununda olması gereken akılcı, çözümleyici yenilikçi bilgi ve becerilerin öğretilmesidir. Lise ve üniversitelerimiz her öğrencinin kolaylıkla mezun olduğu yapı ve anlayıştan kurtarılmalıdır. Lise bitirme sınavlarının tekrar getirilerek Lise bitirme sınavlarının notları diploma notu olarak her sahada etkili olursa okullar da büyük ölçüde kendi düzleminde doğru bir eğitimin içine çekilmiş olacaktır. Lise bitirme sınavları ucu açık sınavlar ve kör değerlendirme ile yapılmalıdır.

BRANŞLARA YÖNLENDİRME ERKENE ALINMALI

Herkesi mezun edip diploma sahibi yapmak üzerine kurulmuş sistemi öncelikle değiştirmeliyiz. Zorunlu eğitim süresi düşürülmeli, branşlaşma yani yönlendirme erkene çekilmeli, sınıf geçme yönetmeliği yeniden gözden geçirmeli ve bitirme sınavları geri gelmelidir.  Bütüncül bir anlayışla bilgilerin hazmedildiği zihin ve duygu bütünlüğü de sağlanmalıdır. Eğitim yaklaşımımızın Özgün birer birey olmakla topluma uyum sağlamak arasındaki dengeyi gözetmeli, kadim değerlerimize ve kimliğimizi oluşturan kültürümüze aidiyet sağlarken evrensel olabilmeyi de hedefleyen bütüncül bir anlayışa dayanmalıdır.

Milyonlarca öğrenci için aynı müfredat uygulanması en büyük sorunu teşkil etmektedir. Çünkü müfredat belirlenirken öğrencilerin aynı koşullarda, aynı zekâda ve yapıda olmadığı göz ardı edilmektedir. İhtiyaçlar, alışkanlıklar ve ekonomik düzey aynı olmadığı halde; bina, öğretmenler, anlayış ve müfredat aynı kalmaktadır. Farklı beklentileri ve becerileri olan milyonlarca öğrenciye aynı anlayışı sunmak eğitimi çıkmaza sürüklemektedir. Her öğrenci vasat bir seviyede birbirine benzetilmektedir. 

Zorunlu lise eğitimi algı noktasında zorunlu bir üniversite eğitimini doğurduğu için üniversite öğrencisi olmak işsizliğin yeni adı olmuştur. Üniversite çağına gelen bir çocuğun artık sanayinin en büyük ihtiyacı olan iş alışkanlıklarına ve mesleki becerilere sahip nitelikli eleman olma ihtimali kalmamıştır

SON 4 YILLIK SÜRE ZORUNLU OLMAKTAN ÇIKARTILMALI

4 + 4 + 4 olarak tarif edilen eğitim sisteminin öncelikle üçüncü 4 yıllık kısmı zorunlu olmaktan bir an önce çıkartılmalı ve okumak isteyenler için üç yıla düşürülmelidir. 

Ülkemizde büyük çapta ara eleman eksikliği olduğu bilinmektedir. Bu açığın kapatılması için öncelikle öğrencilerin büyük kısmını mesleki eğitime yönlendiren bir uygulamaya geçilmesi gerekmektedir.

Mesleki eğitimde en önemli konulardan birisi mesleki eğitimin itibarının yükseltilerek özendirilmesidir. Bu okullar başka bir liseye girmeyi becerememiş olanların mecburen gittiği okullar olmaktan çıkarılmalıdır. Bunun için de meslek liseleri mühendis olmanın ilk basamağı olarak gösterilebilir. İçerikleri de bu bağlamda yenilenerek itibar kazandırılıp mühendis olmak isteyen öğrencilerimizin öncelikli tercih edeceği hale dönüştürülebilir. 

Millî Eğitim Bakanlığı’nda, yaklaşık iki yıldır süren ve adı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” (TYMM) olan geniş çaplı yenilik çalışmaları sürmektedir. Bu çerçevede, zorunlu eğitim kaldırılmadıkça, öğrenci çoğunluğunu mesleğe yönlendiren yenilikçi yöntemler hayata geçirilmedikçe, ortaya konan vizyon eğitimciler tarafından yeterince sahiplenilmedikçe müfredat dönüşümlerinin etkisi zayıf kalacaktır.   

Ortaokul sonrasında, ailevi şartları, farklı kariyer hesapları ya da başka sebeplerle örgün eğitime devam etmek istemeyenlerin açık öğretime-akşam liselerine geçişini sınırlandırmak hatta imkânsız hale getirmek eğitimin ruhuyla çelişmekte, insana saygı ilkesiyle tezat teşkil etmektedir.

EV OKULU SEÇENEĞİ

Ev okulu ailelerin çocuklarının eğitimini üstlenebilecekleri bir seçenektir. Ev okulu, çocuğun ilgi alanlarına ve öğrenme hızına göre özelleştirilmiş bir eğitim programı sunma imkânı sağlamakta; devletin yükünü azaltmaktadır. Hâlbuki müfredat tekeli ve zorunlu eğitim sistemi, esneklik sunmadığından ev okulu imkânı ortadan kalkmaktadır.

Öncelikli olarak ilkokuldan üniversiteye eğitim bir bütün olarak ele alınmalıdır. Geniş katılımlı istişarelerle Lise ve mesleki eğitimi yapılandırırken, bürokratlar yanında iş dünyasının da temsilcileri katkı sunmalıdır. Eğitimin her kademesinde düzenlemeler yapılırken kısa süreli ve dar kapsamlı menfaatlerden çok uzun vadeli planlar ile kalıcı faydalar düşünülmelidir. Üniversitelerde bölümlerin kontenjanları talebe göre değil Ülkemizin ihtiyaçlarına, nüfusa ve istihdam imkanlarına göre planlanmalı, kontenjanlar belirlenirken popülist yaklaşımlardan uzak durulmalıdır.

 


Editor : Şerif SENCER
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TEKNOLOJİ TÜMÜ
İnsanlık Yararına Teknolojiler TEKNOFEST’te Yarışıyor
İnsanlık Yararına Teknolojiler TEKNOFEST’te Yarışıyor

Bireylerin sosyal sorumluluk bilincini teknolojik bilgi ve birikimleriyle entegre edip topluma fayda sağlayacak projelerin ortaya çıkarıldığı İnsanlık Yararına Teknoloji Yarışması başvuruları devam ediyor.

ARŞİV ARAMA
PUAN DURUMU TÜMÜ
ANKET TÜMÜ
Asgari Ücret En Az Ne Kadar Olmalı?
NAMAZ VAKİTLERİ
Gazete Manşetleri
Yol Durumu