Azılı ÖZETİ| suçlarıyla ün salmış tutsakları barından San Lucas Hapishanesi, 1873'te diktatör Tomás Guardia Gutiérrez tarafından kuruluşundan nihai kapanışına kadar; terör, işkence ve ölümle eş anlamlı hâle geldi.
1991 yılında kapatıldığından beri yalnızca, hapishane duvarlarına karalanmış ve hatta insan kanıyla çizilmiş mahkûm çizimlerinin kalıntıları bulunuyordu. Ortaya çıkan tüyler ürpertici görüntülere daha yakından bakmadan önce hapishaneyle ilgili detaylara bir göz atalım.
Duvardaki resimler, acımasızlıklarla dolu bir ortamın dışavurumuydu.
Tabii ki, hapishane hayatı korkulacak bir şeydi ve sadist gardiyanlar, mahkûmlara işkence yapmak, cezalandırmak ve hatta öldürmek için sürekli olarak daha yaratıcı yöntemler buluyordu. Böylesine baskıcı bir ortamın nasıl ifadelere yol açabildiğini tahmin edememek pek de mümkün değil.
Resimlerin içeriğinin yanı sıra, buraya turistik gezi yapmaya gelen çoğu ziyaretçi mahkûmların kullandığı “mürekkep”ten de etkileniyor ve kana bulanmış eskizleri dehşet verici buluyorlardı. Hapishane duvarlarındaki bu kan lekeleri, duvarların içinde ve mahkûmların zihinlerinde yaşanan vahşetin hatıralarını taşıyordu.
İsa modelleri, çıplak kadınlar, özgürlük ve isyan sembolleri aynı duvarı paylaşıyordu.
Erkekler için hapishane cinselliği, 1930'lardan beri psikolojik ve sosyolojik araştırmaların konusu olmuştur. Bu cinsellik, San Lucas Hapishanesi'nin duvarlarının her santiminde ifade ediliyordu.
Hapishanenin çizimlerin büyük çoğunluğu çıplak kadınları tasvir etse de, bu müstehcen resimler; İsa'nın haleli tasvirleri ve diğer din sembolleriyle, isyan duygusu ve özgürlük özlemi simgeleriyle hapishane duvarlarını paylaşıyor.
Duvarlardaki dini semboller, psikoloji ve sosyoloji alanlarının bulgularını destekler nitelikte.
Ulusal Suç ve Suçluluk Konseyi'nin araştırmasına göre, inançlarında destek ve rehberlik bulabilen suçlular, gittikçe artan bir uyum sağlama becerisi gösteriyor. Mahkûmların belirli bir yüzdesi ise din değiştiriyor. Tüm bu inançlar, San Lucas'taki suçluların içlerindeki düşünceleri duvarlara yansıtmış olmalı.
Resimlerden bazılarını inceleyecek olursak:
Yukarıdaki görselde soldan sağa: "Girmek için izin isteyin." yazısının altına daha sonra başka bir mahkûm tarafından eklenen satırda “Sen ciddi misin?” yazısı karşımıza çıkıyor. Sağ üst görselde yazarın kendini tanıttığı şiirde şu sözler yazıyor: "Üzüntünün hüküm sürdüğü bu lanetli yerde suçu cezalandırmazlar, yoksulluğu cezalandırırlar."
Aşağıya geçtiğimizde, 1943'ten 2016'ya kadar yayınlanan bir Meksikalı çizgi roman olan Memin Pinguin'in bir versiyonu yer alıyor ve sağ tarafında "ispiyoncu" anlamına gelen "sapo" sözcüğüyle bir gardiyan yer alıyor.
Hapishanedeki bazı suçlular, turistik obje olarak sergileniyordu.
Adanın bugün bir kültür alanı olması turizm için normal görünüyor ancak hâlâ işlemeye devam eden hapishanenin o zamanlarda bir tür turistik cazibe işlevi gördüğü kısa bir dönem vardı.
Beltrán Cortés, adanın en ünlü mahkumlarından biriydi. Ameliyatını başarısız yapmakla suçladığı iki doktoru vurup öldürdükten sonra birinci derece cinayetten hüküm giymişti. Tutuklu kaldığı 32 yılın bir kısmını, ziyaretçilerin görmesi için iki metrekarelik bir kafeste sergilenerek geçti.
Dört duvar arasındaki insanlar, hislerini resimle açığa çıkarmışlardı.
Özetleyecek olursak; mahkûmlar, bulabildikleri iz bırakacak her şeyi hapishanenin duvarlarını çizmek için kullanıyordu. Sözcükler ve resimler, hapishanenin dışındaki veya kendi içlerindeki bir şeye duydukları hislerle birlikte duygularını ifade ediyordu.
İnsanlık olarak, bize öğretilmeden önce çizimler yapmaya başlarız ve anlaşılan o ki; bir resim üretmek, böylesine kötü bir hapishanenin bile ezemeyeceği bir dürtüdür. İşkence yapıldığında, korku saltanatı ilan edildiğinde ve insanlık göz ardı edildiğinde bile sanat kaçınılmazdır.
Kaynaklar: The Collector, EuroNews, Travel and Leisure
Editor : Şerif SENCER