USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Gündem

İşte 'aile'ye kurulan tuzak! Erkek düşmanlığının arkasındaki gerçek neden ortaya çıktı

Uzman Sosyolog Berna Ocakçıoğlu, binlerce yıldır dünyaya yön veren Türk milletinin temelini oluşturan ‘aile’ kurumuna yönelik kurulan oyunu gözler önüne serdi.

İşte 'aile'ye kurulan tuzak! Erkek düşmanlığının arkasındaki gerçek neden ortaya çıktı
17-12-2022 16:48
Google News

Batılı ÖZETİ| ülkeler tarafından Türkiye'de 5'inci kol faaliyeti olarak kullanılan 'kadına şiddet' olayları, 'cinsiyetçi' söylemlerle erkeğe yönelik şiddete dönüşüyor. 

Kadına şiddet’ diyerek şiddete ‘cinsiyetçi’ bir yaklaşım sergileyen ve erkeğe uygulanan şiddetin yüzde 60-70 civarında olmasını görmezden gelen feminist derneklerin, suçun bireyselliğini göz ardı ediyor. LGBT ve terör örgütlerine besledikleri sempati beslediği de görülen feminist kadın dernekleri, erkekleri şeytan ilan edip aile kavramını hedef alıyor. Feminist örgütler, düzenledikleri etkinlik ve yürüyüşlerde açtığı pankartlar da asıl niyeti gözler önüne seriyor.

Feminist kadın dernekleri, her düzenlediği etkinlikte erkeğe ve aileye yönelik nefret içerikli söylemlerde bulunuyor.

KADIN SOSYOLOG, ASIL NİYETLERİNİ ORTAYA ÇIKARDI

Milat gazetesinden Özlem Doğan’a bir mülakat veren ‘Şiddet’ kitabının yazarı Eğitimci Sosyolog Saadet Berna Ocakçıoğlu, Türkiye’de uygulanan toplumsal mühendisliği gözler önüne seren açıklamalarda bulundu.

Algı operasyonlarını gözler önüne seren ve insan nüfusunu azaltmak için erkek ile kadının düşmanlaştırılmaya çalışıldığına vurgu yapan Berna Ocakçıoğlu, "Erkeklerin kendinden utanıp eril güçlerinin kötüymüş gibi görülmesi, kadının da eril özellikleri bir kötülük olarak algılamasını istiyorlar. 'Kadının beyanı esastır' erkeğe uygulanan şiddettir. Kasıtlı olarak kadın ve erkeği birbirine düşman ediyorlar." ifadesinde bulundu.

FEMİNİZM ŞİDDETİ KÖRÜKLÜYOR

Kadına yönelik şiddetin kaynağının nasıl körüklendiğini belirten Ocakçıoğlu, feminizmin şiddeti körüklediğini vurgulayarak şunları söyledi:

“Kadına yönelik şiddet ön plana çıkarılırken 1980’lerde moda olan feminizm kurtuluş olarak dayatılan bir çare şeklinde sunuldu. Oysa feminist söylemler kadınla erkeği daha çok karşı karşıya getirdi. Kadınlara ‘ben erkeksiz de yapabilirim, tek başına anne olabilirim’ söylemlerini öğrettiler. Oysa kadın ve erkek birbirinin eksiğini tamamlayıp birlikte yol alanlar demektir. Fakat artık eşler birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışan taraflar olarak görmeye başladılar. İki cins, aile içerisinde karşı karşıya geldi. Feminizm bu çatışmayı körükledi. Üstelik şiddet vakaları feminist akımların yayılmasıyla beraber arttı.”

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ, KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ TIRMANDIRDI

İstanbul Sözleşmesi’nin art niyetli kadınların eline koz verdiğini ve evi ile çocuğundan ayrı bırakılan erkeğin öfkesini tırmandırdığını söyleyen Ocakçıoğlu, İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddeti tırmandırdığını şu ifadelerle açıkladı:

“İstanbul Sözleşmesi çeşitli maddeleriyle kadına şiddetin ortadan kaldırılması amacıyla yapılmış bir sözleşmeydi lakin yaşanan süreç gösterdi ki İstanbul Sözleşmesi toplumda feminizm akımının etkisini ortaya çıkardı. Erkeğin hiçbir şekilde dinlemeden kadının beyanına uyarak mahkûm edilmesi, yargılanması ve cezalandırılması söz konusu. Sözleşme, ustaca psikolojik şiddet uygulayarak erkeği mağdur eden art niyetli kadınların eline kötü bir silah verdi. İçinde darp olmayan münakaşada bile erkeği şikâyet eden kadınlar var. Bu durum da çocuğundan ayrı bırakılan erkeğin kadına olan öfkesini tırmandırdı. İstanbul Sözleşmesinden sonra kadınlara yönelik şiddette artış oldu.”

AVRUPA’DAKİLER YAKILIRKEN, ANADOLU’DAKİ KADINLAR ‘BACIYAN-RUM’ OLARAK ADLANDIRILIYORDU

Şiddeti önlemek için Batı’dan alınan ithal sözleşmelere ihtiyacımız olmadığını kaydeden Berna Ocakçıoğlu, Batı’nın köklerinde kadının ikinci sınıf bir varlık olduğunu belirti ve şunları söyledi:

“Şiddeti ortadan kaldıracak olan kodlar İstanbul Sözleşmesi gibi ithal sözleşmelerde değil, kendi içimizde. Bizim toplumumuzun kodlarında şefkat ve sevgi vardır. Eğitimle her türlü sorunu aşma geleneği bize aittir. Yunus Emrelerin, Mevlanaların eğitimciliğiyle, manevi önderliğiyle dünyaya hala ışık tutanların torunlarıyız. Sayın Cumhurbaşkanımızın açıkladığı 2023 şiddetle mücadele eylem planında bu ışığı gördüm.

Avrupa’da 12.-13. yüzyılda kadınlar büyücü, cadı, şeytan oldukları gerekçesiyle toplu halde yakılırken o yüzyıllarda Anadolu coğrafyasında kadınlar Bacıyan-ı Rum olarak adlandırılıyordu. Bizim ninelerimiz, Anadolu’da İslam medeniyetini tanıtıyor, oluşturdukları zaviyelerde kadınları meslek sahibi yapıyorlardı. Kadınlar da eşleriyle, babalarıyla, ahilerle, gazilerle, alplerle, abdallarla birlikte Moğol istilasının yıkımını, manevi ve maddi hasarı onarıp kadınları ve erkekleri meslek sahibi yapıyorlardı. Bacıyan-ı Rum dünya tarihinde ilk kadın meslek teşkilatıdır.”

ŞİDDETİN KAYNAĞI; İÇKİ, KUMAR VE UYUŞTURUCU GİBİ KÖTÜ ALIŞKANLIKLAR

Algı operasyonu yapıldığı gibi şiddetin kaynağının erkek olmadığını ve içki, kumar, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıkların şiddete neden olduğunu açıklayan Uzman Sosyolog, medya ve dijital ortamların da genç beyinlere şiddeti aşıladığını ifade etti. Kişinin dinlediği ve izlediğinin hayatına etki ettiğini belirten Ocakçıoğlu, şu uyarılarda bulundu:

“Kadın, ‘Ben erkekten üstünüm’ düşüncesiyle değil, yuvayı dişi kuş yapar sözündeki gücünün farkına varmalı. Her şeyin ötesinde anne olma makamını doğru yerine getirdiğinde şiddet kalmayacaktır. Aile hayatında normal değerleri yaşayan hiçbir ailede şiddeti görmezsiniz. Fakat şiddet uygulayan ailelerin yapısında genelde erkeğin uyuşturucu, içki, kumar gibi kötü alışkanlıkları vardır ya da yetiştirilme tarzı sorunludur.

Şiddeti destekleyen dış faktörler çok fazla. Medyayı, dijital ortamları şiddet görsellerinden, şiddet dilinden, argodan temizlemek lazım. En büyük şiddet bugün moda, tarz diye dayatılan müziklerde yaşanıyor. Şiddet dilde başlar. Kişi dinlediğinden, izlediğinden, yiyip içtiğinden ibarettir. Küfürlü filmler izleyip müzikler dinleye dinleye ağzından o kelimeler dökülecektir. Çocuk gördüğünü, yaşadığını yaşatır. Ebeveynlerini taklit eder. Çocuklar birer objektiftir, ebeveynlerini yansıtır.”

İSLAM, KADINA DEĞER VEREN TEK DİN

Son dönemde istismar vakalarının İslam’a yamanmaya çalışıldığına dikkat çeken Ocakçıoğlu, insanların İslam’dan uzaklaştırılmaya ve kendi ideolojilerine hizmet ettirilmeye çalışıldığını söyledi ve şu ifadelerle tepki gösterdi:

“İslam, kadına hak ettiği değeri veren tek dindir. Kız çocuklarının diri diri gömüldüğü bir toplumda Peygamberimiz toprağın altına layık görülen kadını el üstüne çıkarmıştır. Kadınların dövülmesi gibi bir şey Kuran-ı Kerim’de yok. Her şeyi cımbızlayanlar tarafından yanlış veya eksik yansıtılıyor. İslam birbirine değer vermeyi, aile bağlarını güçlü tutmayı, kadın erkek birbirini tamamlamayı, iyi bir insan olmayı ve sevgiyi temel alan bir din. İnsanları İslam’dan uzak tutmayı amaçlayanlar, insanları iyilikten, doğruluktan ve erdemden de uzak tutmayı başarmış olacaklar. İslam’ı kötüleyecekler ki kandırılabilen, bağımlı hale gelip sapkın eğilimlere yöneltilen ve terör örgütlerini destekleyen beşerî sermayelerini kaybetmesinler.”

BU DA ERKEĞE UYGULANAN BİR ŞİDDETTİR

‘Eril’ özellikleri kötüleyerek erkeklerin hedef alınmasına tepki gösteren Ocakçıoğlu, dünyada oynanan oyuna gözler önüne serdi. Erkeğe uygulanan şiddete dikkat çeken Uzman Sosyolog, hedefin dünya nüfusunu azaltmak olduğunu belirtti ve son olarak şunları söyledi:

“Soyun çoğalması için bir dişi ve bir erkeğe ihtiyaç var. Tüm dünyada bir oyun oynanıyor; insan soyunu azaltmak, yok etmek, tüketmek ve kaliteli inan yetişmesine engel olmak. Erkek cinsiyle oynayarak bunu çok daha rahat yapacaklar. Erkeklerin kendinden utanması, erkeğin eril güçlerinin kötüymüş gibi görmesi, kadının da eril özellikleri bir kötülük olarak görmesini sağlamak ve buna inanan nesiller yetiştirmek hedefleniyor. Bu da erkeğe uygulanan bir şiddettir.”

FEMİNİST DERNEKLER, YURT DIŞINDAN FONLANIYOR

Daha feminist kadın derneklerinin ABD ve Avrupa ülkelerinden fonlandığı deşifre olmuştu. 

ABD'li Chrest Vakfı'nın birçok medya kuruluşunun Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, Filmmor Kadın Kooperatifi gibi kadın örgütlerini fonladığı tespit edilmişti. 

Kadın Adayları Destekleme Derneği'nin (KA-DER) de Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu, Avrupa Birliği, UNDEF tarafından desteklendiği belirlenmişti.

BAŞIBOŞ KÖPEKLERİN SALDIRDIĞI KADINLARA HİÇBİR ZAMAN SAHİP ÇIKMADILAR

Başıboş köpek saldırılarının en çok mağduru çocuklar ile kadınlar olurken, sadece erkeği ve aile kurumunu hedef alan feminist kadın derneklerinin bu soruna yönelik sessiz kalması ve mağdur kadınlara sahip çıkmaması dikkat çekiyor. 

Avrupa Birliği'nin Sivil Düşün programı üzerinden fonladığı alanlar dikkat çekiyor.

Öte yandan sokaklarında başıboş köpeklere izin vermeyen Batılı ülkeler, Türkiye'deki başıboş köpeklerin sokaklarda yaşaması için tıpkı kadın dernekleri gibi sözde hayvansever derneklere de fon aktarıyor.

Başıboş köpek saldırılarında en çok kadınlar ve çocuklar mağdur oluyor.


Editor : Şerif SENCER
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TEKNOLOJİ TÜMÜ
Hayvanlar da Şizofreniye Sahip Olabilir mi?
Hayvanlar da Şizofreniye Sahip Olabilir mi?

Hayvanlar, şizofreniyle ortaya çıkan davranışsal anormallikler sergileyebiliyor. Sahiden de şizofrenileri olabiliyor mu yoksa başka bir durum mu söz konusu?

ARŞİV ARAMA
PUAN DURUMU TÜMÜ
ANKET TÜMÜ
Asgari Ücret En Az Ne Kadar Olmalı?
NAMAZ VAKİTLERİ
Gazete Manşetleri
Yol Durumu