Singapur'a ÖZETİ| ihraç edilen Arifoğlu baharat firması ürünü olan sumak, tatlı kırmızı biber ve tavuk baharatlarında, kullanılması yasak renklendirici kanserojen maddeler tespit edildi. 3 Kasım perşembe günü SFA Singapur Gıda Ajansı tarafından ürünlerin toplatılmasına karar verildi.
Bu ve bunun gibi gıda ürünlerine ne olacağı elbette merak konusu ancak bundan daha önemli bir soru var: Peki ya şu an kullandıklarımız? Mutfaklarımızın vazgeçilmezi olan baharat ve diğer gıda ürünlerimiz de kanserojen maddeler içeriyor mu? Hepimizi tedirgin eden bu konu üzerinde durup sorularımıza cevap arayacağız. Önce baharat skandalının detaylarını inceleyelim.
Arifoğlu firma yetkilileri, Singapur’a doğrudan ihracat yapmadıklarını dile getirildi.
Baharatların içinde kansere sebep olabilecek endüstriyel boyaların bulunduğu tespit edildiği için Singapur’da bulunan ilgili devlet birimi olaya müdahale edip yetkili firmayı ürünler hakkında uyardı. Tarım ve Orman Bakanlığı; bahsi geçen ürünlerin ait olduğu firmaya 2022'de yaptıkları iki denetimde de zararlı maddelerin tespit edildiği açıklamasını yaptı.
Baharat skandalına ilişkin son açıklamalarda Arifoğlu adında iki farklı marka olduğu tespit edildi.
Arifoğlu Baharatçılık ve Ticaret Limited şirketi sahipleri kardeş. 2017 yılında baharat şirketinden ayrılan kardeşlerden biri Arifoğlu Biyomedikal Kozmetik Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş. isminde yeni bir şirket açıyor. Ancak bu firmanın adı skandalla anılsa da bu durumla bir ilgileri yok. Aslında asıl sorumlunun baharatçılık şirketi olduğunu kendi resmi sitelerinde duyurdular.
İki firmanın logosu da Arifoğlu 1944 şeklinde. Tek suçları Arifoğlu Baharatçılık ve Ticaret Limited aynı isim hakkına sahip olmaları. Bahsi geçen baharat şirketi hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına daha önce de suç duyurusunda bulunulduğu ve ilgili ürünlerin piyasadan toplatıldığı açıklandı.
Ülkelerin beğenmeyip geri gönderdiği gıda haberlerini sık sık duyuyoruz.
Yakın dönemde Rusya’nın beğenmeyip geri gönderdiği 370 ton mandalinayı hatırlayalım. O dönemde de geri gönderilen ürünlerin akıbetinin ne olacağı merak uyandırmıştı. Çoğu ülke, sınırları içerisine giren her şeyin en iyi kalitede ve mükemmel olmasına önem gösteriyor ve buna uygun yönetmelikler hazırlayıp uyguluyor.
Her ülke ve ülke organizasyonlarının kendi belirledikleri çerçevede kuralları ve standart seviyeleri bulunuyor.
Örneğin FDA tarafından onaylanmayan hiçbir şeyin ABD’de dolaşımı serbest değil. Avrupa Birliği standartlarına uygunluk tabirini pek çok kez duyduk. Avrupa Birliği üyesi ülkeler neredeyse ülkelerinin üzerinden geçecek uçan kuşun bile soyağacını soracak derecede bu konuya önem veriyorlar.
Sebze-meyve başta olmak üzere pek çok ürün ihraç ediyoruz.
Ürünler yetiştirilirken kullanılan zirai ilaçlar ve bu ilaçların içerdiği kansorejen maddeler büyük tehlike yaratıyor.
Bu maddelerden en bilindik ve zararlı olanı “pestisit” olarak adlandırılıyor.
Tarım alanında zararlı böcek ve canlıları yok etmek için kullanılan zehirli kimyasal bir madde. Zararlı canlılar kadar besin zincirinin devam etmesini sağlayan yararlı canlılar ve insan sağlığını da olumsuz etkileyen oldukça tehlikeli bir kimyasal olarak açıklayabiliriz.
Pestisitler aynı zamanda Avrupa Birliği’nde yasaklanmış maddelerden biri.
Bu nedenle Avrupa’ya gönderilen gıdalarda bu maddenin olup olmadığına dair testler yapılıp sonuç belli bir oranın altında zararsız seviyede çıkarsa bu durumda gönderim yapılıyor. Ülkemizden giden ürünler orada tekrar test ediliyor.
Ülkemizden ihraç edilen ürünlerde pek çok kez, Avrupa Birliği standartlarının üzerinde kritik seviyelerde bu maddeye rastlanıldığı için bu ürünleri ülkemize iade ettiler.
"Onlarınki can da bizimki patlıcan mı?" dediğinizi duyar gibiyiz.
Tarım ve Orman Bakanlığı'nın açıklamalarına göre bu ürünlerin ülkeye tekrar girişi mümkün değil, tekrar denetimden geçiriliyorlar. Ancak yayınlanan raporlara göre ülkemizden Avrupa’ya giden ihraç ürünlerinde rastlanılan pestisit oranı her yıl artış gösteriyor.
Avrupa Birliği RASFF 2020 raporunda, gıdalarda en çok zararlı kimyasal kullanan ülkeler arasında Türkiye bulunuyor. Gıda mühendisleri bu oranın 2022 ve sonrasında daha da artmasından endişeli. Gıdalarda bulunabilecek maksimum pestisit kullanım seviyesinin son üç yılda üç kat arttığı resmi raporlarla bildirildi.
Gıda sektöründe meydana gelen skandalların neden bu kadar arttığına dair birkaç şey söyleyelim.
Bildiğimiz üzere pandemiden önce de bazı iş alanları ekonomik sıkıntılar yaşıyordu. Pandemiyle birlikte başka sektörler de darbe aldı. Bundan tüm ülkeler etkilendi. Tedarik zincirlerinin bozulmasıyla arz-talep dengesi zedelendi. Böyle olunca kimse malını satamaz hale geldi. Bu durumdan en çok etkilenen de üreticiler oldu.
Herkes her şeyin maliyetini düşürmeye odaklı. Haliyle içlerinde ticaret etiğine aykırı eylemlerde bulunanlar çıkabiliyor. Biri çıkıp tarım alanında yasak zehirli kimyasal ilaçlar kullanabiliyor. Diğer bir şahıs, baharatların arasına daha albenili görünsün diye kimyasal renklendirici karıştırabiliyor.
"E yok mu bunları denetleyen, kim izin veriyor?" diye sorabilirsiniz.
Elbette kimse izin vermiyor. Her ülkede olduğu gibi bizim de yasal düzenlemelerimiz ve kurallarımız var. Hiçbir gıda vb. üreticisi Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan gerekli sertifika, izin ve belgeleri denetim olmadan alamıyor. Tebliğe aykırı olan tesislere uyarı, para cezası ve üretim durdurma yaptırımları uygulanıyor.
Yani bir şey üretmek o kadar da kolay değil. İş ahlakının hiçe sayıldığı bu dönemlerde denetimlerin daha da arttırılması gerekiyor sadece. Ayrıca gıdaya en çok rağbet ettiğimiz zincir marketlerin denetimi çok sıkı durumda. Bu alandaki birçok kurum ve kuruluş kendi bünyesinde satacağı malı oldukça sıkı denetliyor.
Yine de sinek küçüktür ama mide bulandırır.
Evet halk olarak Çernobil’den sonra "bu çay iyidir" deyip içen yetkililer de gördük; ancak her şey her zaman kötüdür anlamına gelmiyor bu durum.
Kaynak: BBC News, The Straits Time, AB RASFF Raporu, Türkiye'de Gıda Güvenliği Makalesi, SFA rapor
Editor : Şerif SENCER