Kahramanmaraş’ta ÖZETİ| geçen iki günün ardından Gaziantep’e geçtik. İlerledikçe yerle bir olan binaların arttığını gördük. Her enkazın önünden şu ses çınlıyor kulaklarda: “Sesimi duyan var mı?” Ancak bu sese yanıt almak çok zor. Gaziantep’in diğer illerden farkı kent merkezinde bulunan ve hasar görmeyen otellerin kapılarını, tuvalet ve banyo ihtiyaçları için yurttaşlara açması. Oteller, yurttaşların “konaklamasını” istemiyor çünkü “riskli”. Artçılar sürüyor.
HER YER ENKAZ
Gaziantep’in ardından geçtiğimiz Adıyaman’da enkazlarda kurtarılmayı bekleyen onlarca can var. Besni girişinde iki enkazla karşılaştık. Bir umut binalardan canlı çıkmasını umut ettikleri yakınlarını bekleyen yurttaşların en büyük sınavı soğuk. Sıkı sıkı sarındıkları battaniyeler ısıtmıyor. Enkaz altında kalanların her bir yakınının gözyaşı, bir diğerininkine karışıyor. Yan yana beş katlı iki bina, depremin ardından deyim yerindeyse “tek katlı” olmuş.
ACI AMA GERÇEK!
Yurttaşlar, eşyalara bakarak yakınlarının oturduğu evi bulmaya çalışıyorlar. Bir AFAD yetkilisi, “Artık maalesef her enkaza müdahale etmiyoruz. İçinde ‘Sesimi duyan var mı’ sorumuza cevap gelirse, bir canlı umudu olursa müdahale ediyoruz. Biliyorum insanlar yakınlarının cansız bedenlerine de ulaşmak istiyor. Ama biz ‘ses’ istiyoruz. Çok acı ama durum bu” diyor başını eğerek.
Yan yana olan beş katlı binanın ilkinin enkazında bir ses duyuyor AFAD kurtarma ekibi. İçerideki ses “Buradayız. Merdiven boşluğundayız ve 20 kişiyiz. 20 kişi canlı burda. Bizi kurtarın” diyor. Binada 20 canlı olduğunu duyan ekip, “Üç günün ardından ilk kez gülümsedik. İnanamadık. 20 kişi hâlâ yaşıyor. Nefes alıyor. Ağladık. O 20 can için buradayız” karşılığını veriyor. Ancak aynı binada Iğdır’da görev yapan mühendis Şeyda’nın annesi, babası ve kardeşi de var. Şeyda, görevliye “Annem, babam, kardeşim de var mıymış orada?” diye soruyor. “İnşallah” yanıtını alabiliyor sadece.
"ORADAKİLERİN HEPSİ ÇOK GENÇ"
Bir teyze yaklaşıyor yanımıza. “Gördüm yetkililerle konuşuyordun kızım. Bizimkiler de orada, sordun mu yaşıyorlar mı” diye soruyor. “20 kişi yaşıyormuş, ses almışlar” deyince başlıyor ağlamaya. “20, 30’lu yaşlarda kızım, çok gençler. Kızım kurtarsınlar onları, söyle hemen kurtarsınlar” diyor, ağlamaya başlıyor. Ancak yandaki binada durum pek iç açıcı değil. Orada “ses” maalesef yok.
ANNEME NEDEN GELME DEDİM!
Şeyda’ya, “Annen, baban ve kardeşin bu binada. Peki diğer kardeşin ve sen nasıl kurtuldunuz” deyince, anlatmaya başlıyor: “Ben mühendisim. Iğdır’da görev yapıyorum. Kardeşim de benimle. Depremin yaşandığı sabah arkadaşım aradı, ‘Şeyda deprem oldu, annenleri ara’ deyince önce bir durdum. Anlamaya çalıştım. Aklımdan saniyeler içinde Iğdır’dan Adıyaman’a nasıl gideceğim geçti. Annemlere ulaşamıyordum. Buraya geldiğimde evimle değil, yıkıntıyla karşılaştık. Hâlâ yüreğim ağzımda. Gelecek en ufak bir umudu bekliyorum. Ne durumdalar, sağlar mı, yoksa dondular mı?”
EVLADA SON ÖĞÜTLER!
Ağlayarak anlatmaya devam ediyor Şeyda: “Depremden üç saat önce annem aradı. ‘Kızım çok özledim sizi. Yanına geleceğim kızım, sana yemekler yapacağım. Hasta olma’ dedi. Ben de ne dedim ona, inanamazsınız ama bunu dedim ‘Anne gelme. Burada sıkılırsın.’ Bunu dedim. Anneme ‘gelme’ dedim. Şimdi ondan gelecek bir sese muhtacım. Niye gelme dedim? Niye gel demedim?”
Editor : Şerif SENCER