‘Jeolojiyi ÖZETİ| depremden sonraki sabah öğreniriz’ tespitini ünlü düşünür Ralph Waldo Emerson, iki yüz yıldan uzun bir süre önce dile getirdi. Yıkıcı depremler açısından yeryüzünün ilk beş ülkesi arasında yer alan Türkiye’nin deprem serüveni için ise durum oldukça karışık. Sürekli kaynayan bir kazanın üstünde bulunan Türkiye’nin statüsü, alevlerin aniden harlanmasıyla bir felaket senaryosu üretmeye her an hazır. Kendi içinde sağa ve sola doğru açılmaya çalışan bir karanın üzerinde bulunan Türkiye, toplamda 3 büyük fay hattıyla büyük bir deprem riski altında bulunuyor.
Karmaşık jeolojik yapısı ve jeodinamik konumunun sonucunu en son Kahramanmaraş ve Hatay depremleriyle deneyimleyen ülkede gözler; şu anda nüfusun, sanayinin ve kentleşmenin en yoğun olduğu yer olan Marmara’da beklenen depreme çevrildi.
FAYIN KİLİDİ HER AN KIRILABİLİR
Marmara Denizi’ni ortadan ayırır şekilde konumlanmış Kuzey Anadolu Fay Hattı, uzun süredir kapalı tuttuğu kilidini ani bir kırılma ile patlatıp, yer kabuğuna yüklediği stresi açığa çıkarmaya hazırlanıyor. Merkez üssü İstanbul olması beklenen depremin her an gerçekleşme ihtimali ise uzmanlarca, yüzde 65 ila 70 arasında olacak şekilde öngörülüyor.
‘BİLDİĞİM TEK BİR GERÇEK VAR’
Cumhuriyet.com.tr’nin yeni nesil hikâye anlatıcılığı stüdyosu Cumhuriyet360, beklenen depreme ilişkin uzman görüşleriyle çözüm odaklı bir belgesel üzerinde çalıştı.
Cumhuriyet360’a konuşan Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Cenk Yaltırak beklenen Marmara depremine ilişkin ‘’Tarih yok ancak şu an fayın üzerinde biriken atımlar minimum 7.5, maksimumum 7.6 büyüklüğünde deprem üretiyor. Biz, depremlerde binaların zemine uygun hareket etmesini bekleriz ancak etmiyorsa bir sorun var demektir. Eski binalar yıkılmayabilir, yeni binalar devrilebilir. Biz bunu İzmir depreminde de gördük. Tek faya göre bir senaryo düşünürseniz, öngörüleriniz de ona göre olur. Oysaki başka faylar da var. Örneğin, şu anda İBB 2001 model bir haritayla senaryo üretiyor ancak risk en kötü senaryoya göre alınır. Herkes depremin zamanını soruyor ancak bu bir soru değil. Bu soruyu karşılamak için önce binanın yapısı bilinmeli, zemin bina ilişkisi bilinmeli. Benim bildiğim tek bir gerçek var; bu iş Marmara’nın tamamını etkileyecek.’’ ifadelerini kullandı.
KENTSEL DÖNÜŞÜM AMACININ DIŞINA ÇIKTI
Türkiye’de özellikle 1999 depreminin ardından yurttaş, deprem kelimesinin ne anlama geldiğini arkasında acı hatıralar bırakarak deneyimledi. Deprem gerçeğini en ağır şekilde sık sık yaşayan ülke, sadece diri fayların hareketiyle sınanmıyor. Özellikle büyük kentlerdeki orantısız ve hızlı büyümeler deyim yerinde ise nefes alacak yer kalmamış olması, kentsel dönüşümün amacının dışına çıkarak bir zenginleşme aracı olarak kullanılması, deprem toplanma yerlerinin dahi imara açılması, halen deprem eğitimin sözde kalması, evlerin büyük bir kısmında deprem çantası bulunmaması gibi daha birçok madde ülkenin halen depreme karşı hazırlıksız olduğunun kanıtı olarak karşılık buluyor.
Son depremlerden sonra kentsel dönüşüm planına uygun yapıldığı şeklinde pazarlanan evlerim kâğıt misali yere serilmesinin yanında depremden sonra arama kurtarmanın yetersiz kalması, plansızlık, koordinasyonsuzluk da kendini gösterdi.
DEPREME NASIL UYUM SAĞLANACAK?
Deprem konusundaki en kritik adımının afetle mücadele olduğunun altını çizen Akut Vakfı Başkanı Nasuh Mahruki, ''Afetle mücadelenin asıl unsuru zarar azaltmadır. Depremden önce potansiyel riskleri öngörüp, hazırlığınızı ona göre yapmaktır, riskleri krizi dönüştürmemektir. Gölcük depreminden sonra azaltmamız gereken nüfusu aksine çoğalttık. Güçlendirmemiz gereken yapı stoklarını güçlendirmedik, yine tam tersi olarak artırdık. Şu anda 17 Ağustos’tan çok daha kötü bir fotoğraf bizi bekliyor olabilir. O gün geldiğinde örgütlü bir mahalleliye ihtiyacımız olacak, bize örgütlü bir toplum fayda sağlayacak. Biz afetle mücadeleden bahsediyoruz ama asıl marifet işi afete dönüştürmemek. Deprem bir doğa olayı, biz de ona uyum sağlamalıyız. En önce mevcut yapı stoklarımız uyum sağlamalı.'' diyerek öngörülerini paylaştı.
KOTASI DOLAN KENT İSTANBUL
Beklenen depremin şiddeti, derinliği, coğrafi konumu, onu oluşturan fayın türü, uzunluğu veya artçı şokların gücü yaşanacak trajediyi büyütecek ancak depremin büyüklüğünden ziyade yıkımı artıracak etken, 99’da yaşanan Gölcük depreminden sonra yeterli hazırlığın yapılmaması olacak. Geçen çeyrek asır boyunca üretime değil, ranta ve sermayeye dayandırılan Türk ekonomisinin suni şekilde gerçekleşen hızlı büyümesi tıpkı Kahramanmaraş ve Hatay depremlerinde olduğu gibi saniyeler içinde yıkılmayı bekliyor.
BEŞ BİNADAN BİRİ HASAR ALACAK
Kaynaklarına ve kapasitesine göre, kotası çoktan dolmuş bir kent olan İstanbul’da depremin yaratacağı enkaza dair yapılan araştırmalar, yıkımı öngörülebilir kılıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) yaptığı çalışmaya göre, 7.5 büyüklüğünde gerçekleşecek bir depremde İstanbul’da iki yüz elli bin bina hasar alacak. Öte yandan İstanbul’da bulunan 'bir milyon yüz altmış altı bin' binanın yüzde 73’ü Gölcük depreminden önce inşa edildi ve en iyi ihtimalle beklenen depremde beş binadan biri hasar alacak.
DEPREMDEN SONRA İSTANBULLU KISKAÇ ALTINDA
Uzmanlara göre, yıllardır bir canavar gibi büyütülen İstanbul, özellikle çarpık kentleşme ve hesaplanandan öte yıkıcı bir etki altına girecek. 2022 İSKİ verilerine göre, 20 milyon insanın yaşadığı mega kent İstanbul’da depremlerde bir araya gelinecek alanların ranta kurban gitmesi, olası bir depremde şüphesiz İstanbulluyu kıskaca alacak.
21 yıllık AKP iktidarında doğum, kentleşme ve ‘plansız ve çerçevesiz’ gerçekleşen sığınmacı politikaları nedeniyle İstanbul'da patlayan nüfusa, resmi kaydı olmayan sığınmacılar dahil değil. Bu hızlı nüfus artışıyla bugün büyük bir fark ile Avrupa'nın en kalabalık şehri olan İstanbul, kendisine yüklenen yükü depremle birlikte doğacak olan maddi ve insani risklerle boşaltacak.
‘BUGÜN ANLAŞAMAYANLAR, DEPREM OLUNCA ANLAŞABİLECEK Mİ?’
Şu anda depreme karşı var olan konseptin ve zihniyetin şekillendireceği deprem sonrasında yurttaşı bekleyen manzarayı açıklayan Nasuh Mahruki, ülkenin her alanına sirayet eden kutuplaşma ilişkin, ‘’Bir afetten sonra en önemli konu koordinasyon çünkü afet sonrası kaynaklar kısıtlı hale geliyor, bilgi akışı sağlanamıyor kaldı ki bugün, bakanlık depremle ilgili yaptığı toplantıya belediye başkanını çağırmıyor. Elbette, bu koordinasyonsuzluk deprem sonrasında da yaşanacak. Bugün anlaşamayanlar, deprem gibi bir afette anlaşabilecek mi?’’ sözlerini sarf etti.Editor : Şerif SENCER