Bir ÖZETİ| yerlerimizi sık sık vuruyoruz. Kimi zaman başımızı bir dolaba, kimi zaman kolumuzu kapıya, kimi zaman ayak serçe parmağımızı bir köşeye… Herhangi bir yerimizi, nereye vurursak vuralım yaptığımız hareket hep aynı oluyor. Elimizi o bölgeye götürüp ovuşturmak.
Ağrıyı hafifletmek için yaptığımız bir içgüdü olmuş artık ve bunu yapınca sahiden de oranın acısında veya ağrısında biraz da olsa azalma hissediyoruz.
Derimizin üstünde reseptörler yer alıyor.
Derimizin üstünde bulunan, farklı duyuları algılayan reseptörler; deri üstünde meydana gelen uyarıları sinir sistemi sayesinde beyne gönderiyor. Mesela dirseğimizi bir yere çarptığımızda o bölgedeki reseptörler uyarılarak acıyı beyne iletiyor.
Acı hissinden sonra o bölgeye elimizi götürdüğümüzde ise yine reseptörler bu uyarıyı beyne iletiyor. Ağrı sinir yolundan daha kalın olan dokunma sinir yolu, yeni bir girdi oluşturuyor. Şöyle de diyebiliriz, acıya sebep olan sinir yollarını geride bırakıyor. Hatta bilimde bunun “Ağrının Kapı Kontrol Teorisi” olarak bir yeri bile var.
Sinyaller birbiri arasında yarışıyor.
Az önce bahsettiğimiz gibi, farklı sinyaller beyne ulaşmaya çalıştığında bazıları geride kalıyor çünkü geçit mekanizması tek seferde yalnızca bir sinyalin beyne ulaşmasına izin veriyor. Böylece dokunma, titreşim ve basınç gibi uyaranlar ağrı sinyallerine yarışta fark atıyor.
Ancak hâlâ çözülemeyen bir istisna da var. Bir yerimizi vurup canımız yandığında muhtemelen başkasının oraya dokunmasını istemeyiz. Çok çelişkili değil mi?
Kaynaklar: Scientific American, Science ABC, BilimUpİlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz:
Editor : Şerif SENCER