“Kapısını ÖZETİ| çalmış bir efsane, yedi tane ay varmış cebinde, hayalden ejderhalar beklerken eşikte, yazmış, çizmiş defterine, yerleştirmiş kapısını çalanı/ çoğalanı zamanın içine, uçurmuş ülkeden ülkeye...”Çocuk ve gençlik yazınına; sözcüklerin girdiği her rolü birbirinden başarılı yolculuklara çevirerek sayısız yapıtlar kazandıran Mavisel Yener, bizi bir kez daha efsanelerin büyülü, gizemli; alttan alta gerçeği, hayatı, insanı söyleyen dünyasına çağırıyor. Çok değil, bir yıl kadar önce Anadolu Efsanelerinin Peşinde1 dolaşmış, bu kadim kültürün barındırdıklarından bir bölümünü yeniden keşfetmeye, anlamaya, yorumlamaya durmuştuk.İnsana, onun da bir parçası olduğu doğaya ilişkinse anlatılan, elbette bütün dünyanındır o. Herhangi bir coğrafyada söylenegelen, bir yerde değer ötekine, kucaklaşırlar çoğu zaman; başka bir anlatı gibi dursa da inince biraz derine, bir kardeşlik gülümser anların bir yerinde...Bundandır, bu kardeşliği, o sımsıcak dilinin / sözcüklerinin akışına bırakıp kitap kardeşliğine dönüştürüyor Mavisel Yener. İki kitabı yan yana/ peş peşe okuduğunuzda o arkadaşlık / kardeşlik size de gülümseyecektir.ŞİİR AÇIYOR KAPIYIYedi kıtadan 35 ülkeye çağırıyor bizi efsaneler. Efsanelerin kapısına yerleştirdiği kısa manzum anlatılarsa - sundukları şiirsel tatlardan öte - efsaneler üzerine düşünmeye ağırbaşlı çağrılar olarak da okunmayı diliyorlar bence.O 35 şiiri, yerli yerinde okumanın ötesine geçmeye de çağırdı beni bu metinler; öyle de yaptım. Dahası bir adım daha attım; onların bağrından aldığım dizeleri (son bölüme iki dize ekleyip) yeniden sıraladım:“Güneşle ay kardeşti/ Ay ışığı ormana erişince/ Masallar geçsin sulardan/ Kuşlar sayıya sığmazken/ Gerçekler sığar mı düşeAkmış söz çağlardan çağa/ Bir efsane yazılmış parşömene/ İnsanlar efsanelerde saklar geçmişini/ Ne kadarı gerçek, bilmem ki/ Gerçeğe karışır düşlerBir rüyadır efsane/ Herkes istediğini görür/ Her efsane, eşsiz bir hazine/ Her zaman hatırlanır/ Çözülmemiş büyük sırAklını ardında bırakma sakın/ Sabırlı olmak asıl hüner/ Şimdi zaman trenine bindin/ Gerçeği insanın özünde ara/ Onunla çözüldü kördüğümlerGökten düşsün üç elma/ Biri efsaneyi anlatana.../ Öteki elmaların kime gideceği/ Bu kısacık anlatıda gizli!”Derdim o elmalardan birini almak değil elinizden ne ki yapıtla kucaklaştığınızda ilkin o 35 şiiri arka arkaya okuyun isterim ki ilk yolculuğunuz efsanelerin “ne”liği üzerine olsun. Desen: CEM KIZILTUĞSANKİ ÜÇ KARDEŞ!Halkın doğayı ve hayatı anlama, anlamlandırma çabası olduğu kadar, zorbayla, zorbalıkla başa çıkma, onu alt etme yollarından biridir de aslında destanlar, halk hikâyeleri, kıssalar, manzum anlatılar, masallar ve efsaneler de elbette... Ve öylesine yakınlar ki birbirlerine!“Efsane” sözcüğü Farsça. “Eski çağlardan beri söylenegelen, olağanüstü varlıkları, olayları konu edinen imgesel öykü, söylence...”2 Başka anlamlar da kazanmış yıllar içinde.“Destan”, o da Farsçadan gelmiş, “Tarih öncesi Tanrı, Tanrıça, yarı tanrı ve kahramanlarla ilgili olağanüstü olayları konu alan koşuk...”“Masal”sa Arapçadan çıkmış yola. “Genellikle halkın yarattığı, ağızdan ağza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen, çoğunlukla insanların ya da Tanrıların başından geçen, olağandışı olayların yer aldığı anlatı türü.”Şimdi bu tanımları da sıraladım ya yine anımsadım: Kimi zaman da oturur hangi türün en eski olduğunu düşünürüm. Yener’in çağrısıyla efsanelerin dünyasında dolaşırken yine düşündüm bunu. Romanın (güncenin, anının, denemenin) “dünkü çocuk”luğu düşünce aklıma gülümsedim. Şu yer yuvarlağında sözcüklerimizle var oluşumuzdan bu yana bizimle değil midir efsaneler, masallar, destanlar...Bugün yaşanan, bir anı; dilden dile gezdirdiğimizde, her söyleyişte yeni kimlikler, yeni anlar/ mekânlar kazanmıyor mu? Binlerce, on binlerce yıldır söylenegelen anlatılar üzerinde düşünmekse aslında arkeolojik kazı türünden incelikli, milim santim hesabıyla yol alacağımız bir yolculuktur da.Demem o ki her biri birer definedir aslında Mavisel Yener’in kalemiyle yeniden güzelledikleri de bizim için...35 efsanenin ülkeleri, anlatıların izleği bir yana ki her birini aynı merak, aynı heyecan, aynı ilgiyle okuyacak belki de bunca kısacık oluşlarına hayıflanacaksınız; efsaneler üzerine bu yapıtın anımsattıklarına ilişkin başka bir konudan daha açalım sözü.DÜŞÜNÜN BAKALIMPoznan, Roma, İzmir... varın ötekileri de siz ekleyin; hepsi kendisine özgü, kendisiyle anılan / bütünleşmiş hikâyeler, masallar, efsaneler barındırır. Hiç değilse bir hikâyesi olsun yoksa bir yerin, yoktur ki orası aslında ya da kıymetsizdir... Sahi şu kolayca “gelişmiş” yaftasını astığımız kent parçalarında yükselen yapılara ilişkin bir hikâyecik olsun var mı kulağınızda?Tam da bu noktada şu da düşer aklıma: Efsane mi öncedir, efsaneye konu olan mı? Örneğin Poznan, keçileriyle ünlendiği için mi “Keçiler Şehri”dir? Değilse efsanenin izleği mi doğurmuştur bu güzelim yakıştırmayı?Bir efsanenin, belki bir düşün ardına düşüp var edilmiştir belki de hayat ne ki o efsanenin labirentlerinde döne dolaşa keşfederiz o kentin doğuşunu yıllar sonra yeniden.Onca uzağa uzanmaya ne gerek! Çocukluğumuzun hepimiz için birer efsaneye dönüşmesi de işte bundandır ve boşuna değildir.Şöyle koyalım noktayı: Bir yapıt; izleği, uyandırdığı merak öğesi kadar düşündürdüklerinin çokluğuyla da değerlidir. Epey bir zaman dolaşacaksınız efsanelerin peşinde; haberiniz olsun!Dünya Efsanelerinin Peşinde / Mavisel Yener / Resimleyen: Cem Kızıltuğ / Doğan Çocuk / 176 s. / 10+ / 2022.1 Anadolu Efsanelerinin Peşinde / Mavisel Yener / Resimleyen: Cem Kızıltuğ / Doğan Egmont / 145 s. / 10+ / 2021.2 Dil Derneği Türkçe Sözlük
Editor : Şerif SENCER
Editor : Şerif SENCER