Depremde ÖZETİ| de üç A geçerli: Aptallık, Aymazlık, Ahlaksızlık. Deprem öldürmez, örneğin Japoya’da deprem öldürmüyor. Ne öldürür? Ahlaksızın yaptığı, aptal ve aymaz olanın gönül rahatlığıyla kullandığı bina öldürür.
Aptallık ve Aymazlık: Bence aptallık zekâ eksikliğinden öte bir şeydir; aptallığın iki boyutu var, biri düşünme becerisi eksikliğidir, diğeri ise pozitif bilime sırt çevirmektir. Aptallık aymazlıkla at başı gider; bir teşbihte olduğu gibi deve kuşunun kafasını kuma gömüp, “Ben avcıyı görmüyorum, avcı da beni görmüyordur” demesi hem aptallık, hem aymazlıktır.
Depremle ilgili olarak bu konuda birkaç örnek:
Marmara Depremi sonrasında devlet insanlara evlerini güçlendirmeleri için maddî yardımda bulunmuştu. Bazıları bu parayla mobilya aldı. Kimi işyeri sahipleri apartmanların zemin katlarındaki ana kolonları kesip otomobil galerisi, market yaptılar. Kolonların çok büyük bir gürültüyle kesilmesini şüphesiz ki bina sakinleri duydu, ancak çok azı şikâyetçi oldu, çoğunluk “Bana ne” dedi, bazıları “Zararlı olsa kesmezler” diye düşündü. İtiraz eden az sayıdaki apartman sakinini ise, ekmek kızartacağı türünden bazı hediyeler vererek ikna ettiler. Bu noktada aptallığa ve aymazlığa ahlaksızlık da eklenmiş etmiş oldu, ancak kesilen kolonların kokusu depreme kadar ortaya çıkmadı.
İnsanlar ev alırken genelde manzarasına, oda sayısına ve fiyatına bakıyorlar. Bu güne kadar satın aldığı evin, çocuğunu gönderdiği okulun planını inceleyen ya da bir uzmana inceleten kaç kişi gördünüz? Ya hiç görmediniz ya da birkaç tane. Ancak aldığı evin ön cephesine, depreme, yangına karşı dayanıklı olsun diye nazar boncuğu, at nalı asan çok kişi gördünüz.
Bütün bunlar gerçekçilikten uzak, bilimden bihaber, birer aptallık ve aymazlık işaretidir. Aptallığın ve aymazlığın günlük dildeki ifadesi, “Bir şey olmaz”, “Umarım olmaz”, “Olsa da bana olmaz” şeklindedir. Bu geniş yürekli, umursamaz tavır kaygınızı azaltabilir ama sizi enkazın altında kurtaramaz.
Ahlaksızlık: Ülkemizdeki deprem yönetmelikleri gelişmiş ülkelerdekilerin aynısı, ancak onlar bu yönetmelikleri uygulayabiliyorlar, bir uygulayamıyoruz. Sebep? Siyasi hesaplar ve rüşvet. Bilinen bir uygulama vardı: Binaların beton kalıpları dökülünce kontrol mühendisine haber verirler, o da gelip bakar, yaş betonda her bir kolonda yeterli sayıda demir çubuk olduğunu görür ve onay belgesini imzalardı. Ancak o gider gitmez kimi müteahhit tahta kalıplardaki henüz donmamış betondan birkaç demiri çektirirdi. Oysa mühendisin bunu bilmesi ve beton donduktan sonra onay vermesi beklenirdi. Yönetmelikte sorun yoktu, süreci yönetenlerde, yürütenlerde sorun vardı.
Şu an gece 04.00, bu yazıyı yazarken TV’de Adıyaman’da doktor Sena Hanım’ın enkazdan kurtarılma çalışmasını izliyorum; molozları tek tek ayıklıyorlar. Marmara Depremi’nden sonra yetkililer, “Bu bir milat, artık çok şey değişecek” dediler. Uzmanlara göre geçen 33 yılda çok az şey değişti, hâlâ milattayız. İyi hatırlıyorum Marmara Depremi’ni izleyen aylarda bir belediye başkanı, “Dersimizi aldık, bundan sonra dört kattan sonrasına asla ruhsat vermeyiz” dedi, zaman içinde müteahhitler rica etti, halk yalvardı, beş, altı, yedi, sekiz kata ruhsat verdi. Anlaşılan o ki, ‘Rüşvet, rant, günübirlik rahat’ insan hayatından daha önemli.
Bu arada hiçbir ihmal olmadığını ispatlamaya çalışanlar, “Çok büyük bir depremdi, bir şey yapılamazdı” diyorlar. Antalya yangını sürerken atanmış bir rektör TV’de, “Çok rüzgâr var, bu yüzden yangın sönmüyor” demişti, yangın uçaklarının kullanılmadığından söz etmemişti.
BİLİMİ ÖNEMSEMEME
İbn-i Sina, “İlim ve sanat iltifat görmediği ülkeyi terk eder” demiş. Bugün ülkemizi yönetenler, biyolojiden jeolojiye pozitif bilime önem veriyorlar mı? Prof. Dr. Naci Görür yıllarca Pazarcık merkezli bir deprem olacağını söyledi, uyardı; yöneticiler ve vatandaşlar onu ciddiye almadılar. Görür şöyle diyor: “TBMM’e Deprem Araştırma Komisyonu kuruldu, pek çok uzman çağrıldı, bir beni, bir de Celal Şengör’ü çağırmadılar.” Deprem öldürmez, bina öldürür deniyor, aslında bina da değil, dar görüşlü kafalar öldürür. Naci Görür’ün gördüğünü zihni bilime kapalı toplum göremedi. İbn- Sina, “Hiç kimse görmek istemeyen birisi kadar kör değildir” de demiş. (Görme engelli kardeşlerimden özür diliyorum; eskiden böyle denirdi)
Eskiler Zeus kızdığında deprem olduğunu düşünürlerdi. İlk kez İyon’lu Anaksimandros, “Zeus kızdığı için değil, yeraltında kayalar hareket edince deprem olur” demiş. Günümüzde hâlâ bu kadim filozofun seviyesine ulaşamayanlar var, evlerine nal asıyorlar. Kimilerimiz, Anaksimandros’un, Galileo’nun, Darwin’in, Şengör’ün, Görür’ün gördüklerini görmemekte ısrar ediyoruz. Bilimden korkmak, bilimi önemsememek, bir psikolojik rahatsızlık veya bir ekonomik nemalanma isteği olsa gerek.
On ilimizde olan oldu, peki bundan sonra ne olacak? Uzmanların geliyor dedikleri İstanbul depremine yeterince hazırlıklı mıyız? Lütfen İstanbul’u dolaşın, pek çok Toplanma Alanı’nın AVM yapıldığı şehri görün. Marmara Depremi’nden gerideyiz; askeri sahra hastanelerimiz artık yok. Yurt dışından sahra hastanesi bekliyoruz. Bir de “Bakalım ne olacak?” diye yeni depremleri bekliyoruz.
Editor : Şerif SENCER