Tıpkı ÖZETİ| tek boynuzlu atların boynuzları gibi bir burun çıkıntısına sahip olmaları ile de bilinen denizgergedanları, çoğu deniz canlısına göre oldukça hassas ve yakalanması en zor olanlardan biridir.
Peki denizgergedanlarını akvaryumlarda göremememize sebep olan ve aynı zamanda onları bu denli özel ve gizemli kılan nedir?
Bir denizgergedanının akvaryuma alınmasına yönelik ilk girişim, 1969’da gerçekleştirildi.
Coney Adası’ndaki New York Akvaryumu, Umiak ismi verilen genç bir denizgergedanını esaret altına almayı başarmıştı. Ona bu isim ise Yüksek Arktik’teki türleri avlamak için yaygın olarak kullanılan Eskimo kanolarından ilham alınarak verildi.
Bir buzağı olan Umiak, annesi öldürüldükten sonra Eskimolar tarafından yakalandı ve beyaz dişi bir balinanın yanındaki tanka yerleştirildi.
Bu canlı, tıpkı tek boynuzlu atlardaki gibi bir boynuz yapısına sahipti. Vücut uzunluğu ise boynuzu hariç 3,95 ila 5,5 metre arasındaydı. Personel, Umiak’ı her gün doğranmış istiridye ile karıştırılmış sütle besledi ve görünen o ki bu canlı, hâlinden memnundu.
Fakat Umiak, sağlığını korumak için gösterilen tüm çabalara rağmen akvaryumdaki birinci yılını doldurur doldurmaz zatürreye yenik düştü.
Denizgergedanlarını esaret altına almaya yönelik ikinci girişim ise bundan 1 yıl sonra, Kanada’daki Vancouver Akvaryumu tarafından gerçekleştirildi.
Akvaryumun yöneticisi Murray Newman, yakalanması zor türlere halkın ilgisini çekmek ve bunların korunmasına yardım etmek amacıyla harekete geçerek denizgergedanı avına çıkan bir ekibe liderlik etti.
Baffin Adası civarında gerçekleştirilen bu 2 haftalık av, başarısızlıkla sonuçlandı. Pes etmeyen Newman, bu kez 3 haftayı bulan bir av için bölgeye tekrar gitti ancak yine eli boş döndü.
Nihayetinde Newman, Kanada’nın Grise Fiord şehrindeki Inuit avcı gençlerinden, erkek ve genç bir denizgergedanı satın almayı başardı. Bu canlıya bazı Inuitçe lehçelerindeki denizgergedanlarının adı olan “qilalugaq” kelimesinden hareketle, Keela Luguk ismi verildi.
Keela Luguk, arzu edildiği gibi Vancouver Akvaryumu’na getirildi.
Vancouver Akvaryumu .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Ardından tesis, bu canlının yanına, yakaladığı iki farklı dişi denizgergedanını ve üç buzağıyı da ekledi. Bu başarı ilk etapta medya ve halk tarafından oldukça fazla övülse de ne yazık ki işler, hızla kötüye gitti.
Üç buzağı, akvaryuma hapsedildikten yaklaşık 1 ay sonra, iki dişi denizgergedanı da onlardan 2 ay sonra vefat etti. Hâl böyle olunca halkın tepkisi artmaya başladı ve belediye başkanı, Keela Luguk’u doğaya döndürme çağrıları yaptı. Ancak Newman, buna karşı çıktı.
Maalesef korkulan oldu ve kısa bir süre içinde Keela Luguk isimli denizgergedanı öldü.
Aslında bu canlılar, olağanüstü derecede hassas. Yaklaşık 10 milyon sinir ucuna sahip olan dişleri; basınç, sıcaklık ve parçacık gradyanları ile en küçük değişiklikleri bile algılayan bir duyu organı görevi görür.
Ayrıca denizgergedanları üzerine yapılan çalışmalar, bu canlıların insanların oluşturduğu gürültülere karşı son derece duyarlı olduğunu gösterdi. Hatta çevrelerinden geçen tek bir geminin bile rotasını bozma noktasında önemli bir rol oynarlar.
Sonuç olarak bu iki başarısız denemeden sonra dünyanın, bir akvaryuma denizgergedanı hapsetmesi pek mümkün gözükmüyor. Yine son yıllarda BlackFish gibi belgeseller sayesinde kamuoyu da denizgergedanı ve bunun gibi canlıların, doğal yaşam alanlarından çıkarılmaması konusunda oldukça bilinçlenmiş gözüküyor.
Kaynaklar: IFL Science, Arctic Kingdom, Ocean Action Hubİlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz:
Editor : Şerif SENCER