Lise ÖZETİ| eğitimimi Kabataş Erkek Lisesi’nde tamamladım. (1945-1948).
Kimi zaman bir belgeyi imzalatmak için öğretmenler Odası’na giderdim. Odada daha sonra hiç değişmediğini gördüğüm bir hiyerarşi vardı.
Odanın başköşesi sayılan yerde bir deri koltuk vardı. Bu koltuk okulun görkemli matematik öğretmenine aitti. Bu ciddi duruşlu, sert bakışlı kadın öğretmen odada olmadığı zaman da bu koltuğa kimse oturamazdı. Yanında fizik öğretmeni otururdu, onun yanında da kimya öğretmeni. Tarih coğrafya öğretmenleri onların yanındaki kolçaklı sandalyelere otururlardı. Türkçe-edebiyat öğretmeni ortalarda otururdu. Müzik, resim öğretmenleri odanın kapıya yakın sandalyelerine oturur, beden eğitimi öğretmeni genelde ayakta gezinirdi.
Aslında bu hiyerarşi, toplumun tümüne egemendi. Öğrenci velileri için de sıralama böyleydi hatta biz öğrenciler için de bu “üstte oluş-altta oluş sırası” geçerliydi.
Matematik-fen derslerinde başarı “üstün zekâ ölçeği” sayılır, bu öğrenciler geleceğin örnekleri yerine konulurdu.
Sosyal derslerin başarısı biraz “tembel işi” yerine konur, ciddiye alınmazdı.
Sanat alanı başarıları ise kimsenin dikkatini çekmezdi. Müzik yeteneği “kulağı var” diye geçiştirilir, resim becerisi “hevesli” sözcüğüyle nitelenir, spor başarısı ise “havailik” diyerek küçümsenirdi.
Bizim çalışkan öğrenci grubumuz matematik-fen alanı başarısı ile tanımlanır; münazara kolundaki sözel, okul gazetesindeki yazın başarılarımız “böyle hevesleri de var” diye kabul edilirdi.
Sonradan tıp doktoru oluşumuz övgü ile karşılanacak, yazar olarak tanınmamız hayret uyandıracaktı.
Toplum henüz “çoklu yetenek” kavramı ile tanışmamıştı.
Endüstri çağı, tek dalda uzmanlık istiyordu. Bu tek alan yönelişi günümüze kadar sürecekti.
Atatürk, ‘mantık- matematik’ yeteneğinin yanı sıra dil yeteneğini de kanıtlamıştır. Etkili konuşma yetisi yanında, yazma yetisi de ortaya çıkmıştır. Nutuk kendi başına bir kanıttır. Uzam zekâsı, harita okumada, içgörü zekâsı ve sosyal zekâsı kitle ilişkilerinde kendini kanıtlayan alan yetenekleridir.
SPEKTRUM PROJESİ YEDİ ALAN BELİRLEDİ
Harvard Üniversitesi Psikoloji profesörü Howard Gardner ve arkadaşları bir zekâ ve yetenek projesi yürütüyordu: Spektrum projesi. 1984 yılından başlayarak yürütülen proje; zekâ ve yetenek alanlarında bir hiyerarşi olmadığını, değişik alanlarda yeteneklerin olduğunu, bunların ortaya çıkarılması gerektiğini ileri sürüyordu. Spectrum projesi yedi alan saptamıştı:
1.Mantık-matematik alanı: Bu alanda matematik ve fen bilimleri ile ilgili zekâ ve yetenek yer alıyordu. Bu alandan ünlü fen bilimciler çıkıyordu. Simge kişi Albert Einstein idi.
2. Dil alanı: Bu alanda etkili konuşma yeteneği, yazma yeteneği yer alıyordu. Etkili konuşan liderler, ün kazanan romancılar, öykücüler, şairler bu alan yeteneğine sahip kişilerdi. Simge kişi Çiçero idi.
3. Uzam alanı: Bu alanda mimarlar, ressamlar yer alıyor, uzam düzenlemelerinde uygarlığın izdüşümünü yaratıyorlardı. Simge kişi Pablo Picasso oluyordu.
4. Müzik alanı: Bu alan seslere verilen ritim duygusunun, melodilerin, harmoninin alanıydı. Senfoniler, rapsodiler, sonatlar bu alanda yaratılıyor, müzik dünyasını oluşturuyorlardı. Simge kişi Mozart idi.
5. Kinestetik alan: Bu alan estetik hareketler alanıydı. Dans sanatı, spor alanı yıldızları bu alanın yeteneklerini taşıyorlardı. Ünlü dansçılar, yıldız sporcular alanın yeteneği ile zirveye ulaşıyorlardı. Simge kişi, balet Baryshnikov idi.
6. İntrospektif (İçgörü) alan: Bu alan insan ruhunu içinden gören yeteneklerin alanı idi. Bu alanda yer alanlar insanları anlıyor ve onların analizini yapabiliyorlardı. Simge kişi Sigmund Freud idi.
7. Sosyal alan: Bu alanda yer alan kişiler başarılı iletişim kurabiliyor, toplumsal alanda arabuluculuk yapabiliyor, insanlar arasında başarılı bağlar kurabiliyorlardı. Simge kişi Henri Kissinger idi.
SUSMAZ, DURMAZ ENGELLENEMEZ...
Alice Miller, “Yetenekli Çocuğun Dramı” adında bir inceleme yapıtını topluma sundu.
Psikanalist Alice Miller, birden çok alanda yetenekli olan çocuğun karar vermede çektiği güçlüklere değiniyordu.
Gerçekten de bir çoğumuzun yaşadığı “seçme güçlüğü”, özellikle birden çok alanda yetenekli olanların karşı karşıya kaldığı zorluktur.
Eğer okulda matematik-fen notlarınız yüksekse sizin ya mühendis ya doktor olmanız beklenir. Roman yazmaya kalkarsanız sizi “roman yazarı” saymazlar, size “doktorun hevesi” gözüyle bakarlar.
Ama Irvin Yalom bu alışkanlığı yendi. Psikiyatri profesörü Dr. İrvin Yalom, çalışma alanından esinlenerek okuyanları hayrete düşürecek romanlar yazdı. Böylece, mantık-matematik alanı yanında dil alanı yeteneğini de kanıtladı.
Fransız org müzisyeni (organist) Albert Schweitzer, sonradan Afrika yerlilerine hizmet etmek için tıp eğitimi gördü, tıp doktoru oldu, Afrika’da bir klinik kurdu. Yılda bir kez ülkesinde org konseri veriyor, konser gelirini kliniğine yatırıyordu. Çok yönlü yetenek sahibi olduğunu kanıtlıyordu.
Yetenek susmaz, yetenek durmaz, sürekli olarak dürter, kendisini ortaya çıkarmanızı ister.
Ve yetenek engellenemez.
Asıl zekâsı denge
Çoklu yeteneğin tarihteki parlak örneği Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Atatürk, öğrencilik yıllarında dikkat çektiği mantık-matematik yeteneğinin yanı sıra dil yeteneğini de kanıtlamıştır. Etkili konuşma yetisi yanında, yazma yetisi de ortaya çıkmıştır. Nutuk adlı yapıt kendi başına bir kanıttır. Bunun yanında uzam zekâsı, özellikle harita okumada, harita başında birliklerin harekâtını düzenlemede özel bir önem taşır. İçgörü zekâsı ve sosyal zekâsı gerek görüşmelerinde gerekse kitle ilişkilerinde kendini kanıtlayan alan yetenekleridir.
Atatürk’ün asıl büyük dehası, bu çoklu alan yeteneklerini yürütmede sağladığı dengedir. Çoklu alan yeteğine sahip birçok kişi, alanlar arazında denge kuramadıkları için yaşamda başarısız olmuştur.
Çoklu alan zekâsında en önemli başarı, alanlar arasında denge kurmak ve optimal verime ulaşmaktır.
Yetenekli insanların denge kurmakta başarılı olamayışları hem yeteneklerinin heba olmasına hem de mutsuz olmalarına yol açar.
Yetenekli insanların bu konuda da eğitilmeleri zorunludur.
(Kinestetik alanın simge kişisi balet Baryshnikov)
HİYERARŞİ YOK EŞİTLİK VAR
“Çoklu Zekâ Kuramı”, zekâ alanları hiyerarşisini ortadan kaldırıyor, birbirine eşit yetenek alanları olduğunu açıklıyordu.
Eğitim alanı, çalışma alanı, toplumsal etkinlik alanları birden yeni bir kuramla karşılaşmış, buna göre yeni düzenlemeler yapma zorunluluğunu duymuşlardı.
Her alan, toplumda değişik konuların gelişmesini yeteneklerin yeniden keşfedilmesi ile sağlıyordu.
Einstein ne kadar önemliyse Mozart da Picasso da o kadar önemliydi.
İnsan zekâsının, insan yeteneklerinin çok yönlülüğü ortaya çıkmış, tarihin en büyük keşiflerinden birisi gerçekleşmişti.
BAŞARI YETENEĞİ YÖNETMEKTE
Aslında “yeteneksiz insan” yoktur, “yeteneği keşfedilmemiş insan” vardır.
Küçük yaşlardan başlayarak ipuçları ortaya çıkan yeteneği keşfetmek, insan yetiştirmenin ilk hedeflerinden birisi olmalıdır.
Ailenin çocuklarına yönelik meslek beklentileri, okulların çocukları bilgili kılma amaçları, insan yeteneklerini gölgede bırakmaktadır.
Oysa, çalışma başarısı da birey mutluluğu da insanın yetenekli alanlarında gerçekleşir.
Bu amaçla da alan taramaları, yeteneğin işaret ettiği konularda denemeler, bunların gerçekleşeceği olanaklar hazırlanmalıdır.
Yetenek keşfi, insan gelişiminin ve eğitimin ilk hedefleri arasında yerini almalıdır.
DİKKAT EDİLMELİ
Başarıyı sağlayan asıl sanat yeteneği yönetmektir.
Yetenekli kişilerin dikkat etmeleri gereken nokta budur.
Yönetilen yetenek, alanında başarı sağlar.
Yönetilemeyen yetenek ise hem kişiyi başarısızlığa götürür hem de kendisinin ve çevresinin anlayamadığı bir kurmaşaya sürükler
Özellikle ailelerin de eğitimcilerin de çok dikkat etmeleri gereken konu budur: Yeteneği yönetmek.
Seçimlerimizin başarısı da başarısızlığı da burada yatıyor...
YARIN: YA AŞK, YA EVLİLİK? SEÇİMLERİMİZ NASIL OLUYOR?
www.idrak34.comEditor : Şerif SENCER