Dostoyevski ÖZETİ| gibi hayattayken yazdıklarıyla zar zor yaşayan, sarayla da aydınlarla da çok anlaşamayan bir yazar nasıl oldu da öldükten kısa süre sonra etkisi çığ gibi artan bir şöhrete kavuştu? 20. yüzyıl onun eserlerinin filmlere uyarlanması, kitapları üzerine yorumlar yapılmasıyla geçti, felsefi etkisi romanlarının çevirileriyle yayıldı. Onun hiç bekleyemeyeceği bir şeydi bu; herhalde daha hayattayken Balzac kadar, Zola ya da Hugo kadar şöhretli olmak, Avrupa’da tanınmak isterdi. Böyle olmadı.Fransız elçi de Vogue, 1885 yılında Paris’teki bir dergide, Rus edebiyatını “Hepimiz Gogol’ün paltosundan çıktık diyorlar” diye tanıtırken Dostoyevski öleli 4 yıl olmuştu. Gogol’ün paltosu çoktan düşmüştü üzerinden, ta 1849 yılında.Dostoyevski’yi 1845 yılında keşfeden Hegelci, sosyalist Belinski, “Bizde edebiyat yok” diye yazmıştı ilk eleştirilerinde ve Gogol edebiyatını yeni bir dönemin habercisi olarak övmüştü. Dostoyevski’nin İnsancıklar’daki yoksulluk tasviri onu etkilemişti.Gogol’ün 1847 yılında koyu bir muhafazakarlığa kapılıp Roma’dan Rusya’daki arkadaşlarına çarlığı ve kiliseyi öven mektuplar yazmasıysa Belinski’yi hayalkırıklığı ve öfkeye sürükledi. Ona sert bir mektup yazdı:“Rusya’nın vaazlara da (yeterince dinledi onları!), dualara da (yeterince tekrar etti onları!) ihtiyacı yok, halkta asırlardır çamur ve gübre içinde kaybolup gitmiş olan insanca onur duygusunun uyanmasına, kilisenin öğretileriyle değil sağduyu ve adaletle düşünülmüş hak ve yasalara, ve mümkünse bunların sıkı bir şekilde hayata geçirilmesine ihtiyacı var. Bunun yerine korkunç bir manzara çıkıyor karşısına... sadece kişilik, onur ve mülkiyetin değil, polis düzeninin bile herhangi bir güvenceye sahip olmadığı, bir sürü hırsız ve yağmacı çalışanla dolu dev şirketlerden ibaret bir ülke.”1849’da Dostoyevski ve arkadaşlarını bu mektubun okunduğu bir toplantıdan alıp hapse attılar ve haklarında idam kararı verdiler. Hepsini bir sabah alıp idam mangasının tüfeklerinin karşısına, gözleri bağlı bir şekilde dizdiler.Titreyerek, kaygıyla ölümü bekledikleri sırada bir haberci geldi son anda, çarın onları affettiğini ilan etti. Ölmeyecek, Sibirya’da sürgüne gideceklerdi – bu mektubu okuyup yaydıkları için.Dostoyevski bu sürgüne çıkarken Marx da Engels’le birlikte Proudhon’un Sefaletin Felsefesi (Çev. Işık Ergüden / Kaos Yay.) adlı kitabının eleştirisi olan Felsefenin Sefaleti’ni (Çev. Ahmet Kardam / Sol Yay.) yayınlamış ve İngiltere’deki Komünist Birliği için daha sonra Komünist Manifesto adını alacak olan bildiriyi yazmıştı. Artık Londra sürgünündeydi Marx, Britanya Kütüphanesi’nde Sermaye üzerine çalışıyordu.Dostoyevski’nin Sibirya sürgünü 10 yıl sürdü, 4 yılını Tobolsk’ta hapishanede, Semipalatinsk şehrinde geçirdi. Bu dönemde bulabildiği İncil’i, Dickens, Hegel ve Kant’ı okudu. 1862-63 yıllarında 2 kez Avrupa seyahatine çıktı, Londra’da Kristal Saray’ı gördü, 1864’te Yeraltından Notlar’ı (Çev. Sabri Gürses / Çeviribilim Yay.) yayınladı.İki düşünür birbirlerini okumamıştı ama bu kitap manifestonun bir yanıtıydı. 1866’da Dostoyevski para ve erdem konulu en büyük romanı Suç ve Ceza’yı (Çev. Sabri Gürses / Can Yay.) yayınlarken, Marx bir sonraki yıl Sermaye’nin ilk kısmını yayınladı.Suç ve Ceza özünde paranın dolaşımına, aile sermayelerinin, birikimlerinin nasıl oluştuğuna ve yeni kuşaklarda nasıl kullanıldığına dair bir romandır. İnsan karakterler paranın çevresinde dolaşan tesadüfi varlıklardır, yerlerine başkaları geçebilir, kaderler bu alışverişlerle değişebilir.Raskolnikov annesinden gelen parayla eğitimini tamamlayıp para kazanmaya başlayacakken bir bunalımla eğitimini yarım bırakmıştır. Parayı faizle çoğaltan tefecinin parasına el koymaya karar verir. O sırada annesinin gönderdiği paraların aslında kardeşinin gönülsüz bir ilişkiye girmesi sayesinde elde edildiğini öğrenir. Kardeşi bu ilişkiden başka bir para sahibiyle ilişkiye girerek kurtulmuştur.Paranın sermaye niteliği Raskolnikov’un fahişe Sonya onun ailesine yardım için verdiği paranın tefecinin parası olup olmadığını sorgulaması sırasında belirginleşir. Raskolnikov bunu reddeder, çaldığı parayı sakladığını söyler, bu kendi parasıdır. Ve cinayetin arkasındaki fikri açıklar, büyük bir amaç için insan hayatının önemi yoktur.Dostoyevski sanatsal yoldan Marx’la, Komünist Manifesto’yla aynı şeyi keşfetmişti: Avrupa kapitalizmi eski sosyal bağları tümüyle kırmış, insanları para çevresinde birleşmiş varlıklar haline getirmiş, sınıflar halinde ayırmış ve alt sınıfları zincirlerinden başka bir şeyleri olmayan köleler haline getirmiştir.Tefeci ilkel kapitalist rolündedir, sermayeyi elinde tutar, faizle çoğaltır; Marx’ın farkı yeni kapitalisti, sermayeyi üretimdeki artıdeğere el koyarak çoğaltan kapitalisti ortaya çıkarmasıdır.Raskolnikov bu sermaye zorbalığının Napoleon gibi büyük amaçlar için büyük kıyımlar yapmaktan kaçınmamak fikriyle sona erdirilebileceğini düşünür; bunun Marx’taki karşılığı proletarya diktatörlüğü fikridir, sonraki yüzyılda da ne olduğu, kanlı mı kansız mı olacağı tartışılan bir fikir.Dostoyevski böylece çağının ilerici düşüncesini, sosyalizmini iki kere eleştirmiş oldu; önce Yeraltından Notlar’da insanın akılla iyiye doğru ilerlediği fikrine karşı çıkarak; sonra Raskolnikov’u fikrinin yanlışlığına ikna edip İncil’e çekerek. Sonraki eserlerinde de bu eleştirisini geliştirdi. Eleştirileri büyük ölçüde çürütülmeden kaldı, haklı göründü.Dostoyevski’yi, hatta Tolstoy’u bırakıp Marx’ın fikrini sahiplenen Ruslar 20. yüzyılda sosyalist bir imparatorluğu yaşattılar, sonra tekrar Dostoyevski’ye ve İncil’e döndüler.Dostoyevski Rusya’nın, Marx da proletaryanın, işçi sınıfının tarihte özel bir role sahip olduğunu savunuyordu. Çağdaş küresel kapitalizmin ortasında bunlar hâlâ sınanan düşünceler. Günümüz Rusya’sının Batıya yönelik eleştirilerinde bu iki söylemi iç içe geçirebilmesi inandırıcı olmasa bile ilginçtir. Dostoyevski’nin hâlâ bugün yazmış gibi okunmasının arkasında tarihin hediyesi olan bu yenilenme vardır.
Editor : Şerif SENCER
Editor : Şerif SENCER