Türksinemasında ÖZETİ| bu yıl en çok konuşulan iki isim oldu Barış Gönenenve Ahmet Rıfat Şungar. Hem İstanbul Film Festivali’nde hem deAdana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünübirlikte aldılar. Ali Kemal Güven’in yazıp yönettiği ÇilingirSofrası’nda yaşam verdikleri karakterleri Yusuf Efe ve EmirCan’ın bir çilingir sofrasında toplumsal değerlerindensıyrılarak yıllar önce küllenen bir aşkı hatırladığı filmelbette içeriğiyle de çok konuşuldu. Ancak Şungar da Gönenen defilmin herhangi bir bayrak sallama niyetinde olmadığını söylüyor.Sözü onlara bırakalım...-Karakterleriniz arasında net bir zıtlık var. Yusuf Efe içsel birçatışkı içinde, Emir Can ise daha kendiyle barışık ancakdışarıdaki yaşamında zorluklar yaşıyor. Senaryoyu okuyup setiçin bir araya geldiğinizde bu zıtlığın kameraya nasılyansıyacağıyla ilgili bir çalışma yaptınız mı?BarışGönenen: Beraber çalışmadık. Sadece bir kez kostüm provasınınolduğu gün birlikte okuduk.AhmetRıfat Şungar: Ben Berlin’deyken Ali Kemal ile Zoom görüşmesiyaptık. İlk buluşmamız bu şekilde oldu ve birbirimiz ileçalışmaya karar vermek için yeterli oldu.B.Gönenen: Çok büyük analizler yapmadık. Sadece ikisinin anılarıüzerine konuştuk. Zaten çok iyi yazılmış bir metin. İkisininçatışması her şeyiyle görünüyor ve söyleniyor da. Ne olursaolsun sınıf arkadaşı bunlar, toplumsal olarak birbirleriyle uzakda olsalar ortak bir geçmişleri var. Ortak geçmişlerinden başkabir şeyle ilgilenmedik açıkçası.A.R. Şungar: Senaryo, metnin akışında davranabilmemize o kadar izinveriyordu ki sadece set öncesi tüm oyuncuların tanışması amaçlıokuma provası aldık. Senaryodan edindiğimiz fikirlerle bir arayageldik ve sonrası beş gecelik bir çekim programımız oldu.Gecelerin en kısa olduğu zamanlardı. Herkesin bir bütün halindemotive olduğu bir çalışma ortamı vardı. Çerçevesi o kadar iyikurulmuştu ki bu hikâyenin, bize sadece “kayıt“ dediğindeorada olmak kaldı.-Film bir çilingir sofrası çevresinde sürüyor. Bu kavram size neifade ediyor? Çilingir misali insanın ruhunun anahtarını açanbir yönü var mı?B.Gönenen: Rakı sofrası derin konuların konuşulduğu bir masaya dadönüşebiliyor. Ayrıca tuhaf bir şekilde çok toksik bir tınısıda var. Böyle bir ironisi de mevcut. Hem erkeklerin kendilerihakkında duygusal olarak konuşma özürlü canlılar olması hem debu kadar derin konuların konuşulduğu bir masa.- Erkeklerinfeminen tarafına hitap etmiyor mu biraz?B.Gönenen: Evet. Erkeklerin, erkekliklerinden sıyrıldığı bir şeyedönüşüyor. Ağladığı, kendi alemlerine döndüğü… Rakısofrasında çok samimi, başka hiçbir içkiyi içerken olmayan birdurum var.A.R. Şungar: Barış’ın dediği doğru. Heteroseksüel erkekleringünlük hayatta dışarı vurmaktan çekindikleri duygusal hallerinisaklayamadıkları bir yer rakı sofrası. Futbol maçları daöyledir. Gol olunca yanındakine sarılmaktan, öpmekten hiççekinmezsin. Maç öncesi genellikle rakı sofrası kurulur veardından maça gidilir. O yüzden çilingir sofrasında buluşmuşolmalarının, özellikle Yusuf Efe açısından bir rahatlama zeminioluşturduğunu ve bu yüzden Emircan’ı çilingir sofrasına davetettiğini düşünüyorum. Ben de ilk kız arkadaşıma okulda çıkmateklifi edememiştim, beceremedim, özgüvensizdim. Bunu yenebilmekiçin bir piknik gezisi organize ettim. Gittiğimiz ormanda rakılariçilirken sarhoş olup konuşabildim. Çilingir ismi bence demanidar bu bakımdan. Özellikle hetero erkeklerin kilitlerini açmasıiçin doğru bir ortam, film için de doğru bir isim.RAKIMI ŞARAP MI?- AliKemal Güven, “Şarap içerken bu samimiyet olmaz, rakıda olur”demişti. Sizce de böyle bir fark var mı?A.R. Şungar: Bence var. Hatta bunu eşim Esra da söyledi: “Nedenrakı masasında insanlar (özellikle erkekler) bu kadar gerginoluyor?” Alkol oranıyla ilgili de olabilir. Zaten böyle toksik vehetero ortamlarda erkekler “Şarap mı, rakı mı” diyesorulduğunda içkiyle arası yoksa bile rakının tınısı genelolarak daha maskülen tanımlandığı için onu tercih eder.B.Gönenen: Bir de şarap sıradan, her zaman içilebilir gibi. Amarakı hazırlık isteyen, durup dururken içilemeyecek bir şey.Eskiden İstanbul’da rakı için gömlek giyilirmiş, başkakıyafetle gidilmezmiş. Masada biri gömleksizse ayıplanır,kaldırıp gömlek giydirilirmiş. Rakıya oturacağın insanlarberaber tatile gidebileceğin yakınlıkta olmalı. Sohbet etmektenmutlu olmayacağın biriyle rakı içmek işkence gibi bir şey.-Çekimlerden önce oyunculuğunuzun nasıl olması gerektiğinidüşündünüz?B.Gönenen: Masaya oturuyoruz ve konuşuyoruz. Tek mekân. Dolayısıylabiraz tiyatro oyunu gibi oynamamız gereken bir metin. Bu beniürkütüyordu çünkü tiyatrodan gelme bir oyuncuyum. Bir de-tiyatrocular bunu çok iyi anlar – kameraya çekilmiş tiyatrooyunu kadar kötü bir şey yoktur. Sünnet kasedi izlemeyi tercihederim. İki üç etmen çok işe yaradı. Birincisi Ali Kemal neistediğini çok iyi biliyordu. İkincisi çok iyi bir setimiz vardı.Herkes o anın içerisinde olmamıza çok yardımcı oldu. Üçüncüsüçoğu sahneyi tek seferde çektik. Dolayısıyla o anlar hakikioldu.A.R. Şungar: Benim için tiyatronun en büyük farkı, oynarken benikimsenin kesememesi. Tabii sinemada bu mümkün değil. Buradaikimizin de tiyatro geçmişinin büyük yararı var. O nedenle buiki kişilik çilingir sofrasında benim motivasyonumu sağlayan, -metot çalışıp çalışmadığımı da soruyorlar, hayır metotçalışmıyorum – “Kayıt” denilen andan bitene kadar herkesnasıl 12 saat işini yapıyorsa benim de 12 saat hikayeyle ilgilidüşünmem ve yönetmen hiç umulmadık bir anda “devam ediyoruz”dediğinde oynamaya devam etmem. Bu şekilde kendimi akışın içindetutabiliyorum. Bunu inanılmaz karşılayan bir partnerim vardı.Okul bitip ‘’bağımsız sinemaya“ ilk başladığımda serbestbırakılmanın büyük özgürlük olduğunu zannederdim. Aksineçerçevenin çizilmesi özgürlük. Burada çerçevemiz de AliKemal’in yaptığı çalışmayla netti. Onun içinde özgürdavranabiliyorduk. O masadaki bardakları almamız, vermemiz…Replikler dışında gelişen şeyler kendiliğindendi. Hiçdoğaçlama yapmadık ancak hep doğaçlama yapıyormuşuz gibi birhis ile davranabildik. “Ödülü paylaştı” diyorlar, bence bizzaten bir tane ödül aldık.-Bu, iletişimde de çok önemli bir durum. Konuşma iletişimin çokaz bir kısmıdır, mimikler, davranışlar çok önemli. Onu katmakda sizin yaratıcı ve sanatsal yönünüzü ortaya çıkaran birdurum diye düşünüyorum.A.R. Şungar: Konuşmadığımız anların kıymetini senaryonun dilive hikâyenin anlatım şekli belirliyor. Ali Kemal’in de şöylebir tarafı vardı: “Ben zekiyim” diye, “Bu böyle bir film”diye bağırmadı, repliklerini öyle seçmedi, kendini anlatmak içinbüyük laflar etmedi. Metnin, anlatım dilinin bağırma ihtiyacıduymaması en güzel özelliklerinden biri oldu.B.Gönenen: Film çok bireysel bir hikaye anlatıyor. Üzerine büyükgömlekler giymiyor.BİREYSELVE POLİTİK BİR FİLM-Ben de bunu soracaktım. Film etrafında bir tartışma dönüyor şusıralar. “Bu Türkiye’nin ilk kuir filmi mi yoksa daha önceyapılıyor muydu? Bir kuir filmse ne kadar yeterli, bağlamiçerisinde?” şeklinde sorular soruluyor.B.Gönenen: İnsanların bunu tartışmasını anlıyorum. İlk kuirfilmi değiliz ve böyle bir iddiamız yok. Ali Kemal’in de yok, bubir yazarın söylediği bir laftı. Bu tarz çok az içerik olduğuiçin tartışılacaktır, normaldir. Ama “Türkiye’nin ilk kuirfilmi” dersek çok iddialı ve fazla olur. Bu alanda bir sürü işüretmiş sanatçının ismini silmiş oluruz. Ama filmin kesinliklepolitik olduğunu düşünüyorum. Günlük siyasetten sıyrılmak daöyle, çünkü çok zor bir eylem. Mesela siz “gey”karakterlerin olduğu bir film yaptığınızda o topluluk sizden bukonuyla ilgili bayrağı sırtınıza giymenizi istiyor. Bunuyapmadığınızda linç edilebiliyorsunuz.A.R. Şungar: Ben zaten “Politikti” ya da “Politik değildi’’ninneye göre belirlediğinin sağlıklı değerlendirilmediğinidüşünüyorum. Tiyatroda da sinemada da insana dair hikayeler“nedense” bağırarak anlatılmayınca, günlük siyasetten izlertaşımadığında politik görülmüyor. Biri sahneye çıkıyor vebir şey anlatıyor, daha ne kadar politik olabilir? Politik olmasıiçin illa bayrak sallamak gerekmiyor. Yusuf Efe üzerinden düşünecekolursam, o da birçoğumuz gibi “kendi olmak”la ilgili sorunlarıolan biri. Cinsel kimliği ile barışamamasından dolayıyaşadıkları Yusuf Efe’nin kişisel hikayesi, kendi olamamasındandolayı ise birçoğumuz için çok önemli. Ben de kendim olamadımyıllarca, hâlâ olamıyorum birçok yerde. Hikâyeyi cinsel kimliküzerinden değerlendirmek bir tercih ve elbette politik ama birinsan varlığının neden kendisi olamadığını konuşmak da bir okadar politik.B.Gönenen: İnsanın kendisi politik zaten. Onlar gündelik siyasetarıyor.-Bu tartışmaların oyunculuğunuzun ve filmin değerinin geridekalmasına neden olduğunu düşünüyor musunuz?A.R. Şungar: Hayır. Aksine biz bir bütünün parçası olduğumuzdançok eminiz. Filmi her izleyen önce Çilingir Sofrası’ndanbahsediyor. Müzikler, dekor, oyunculuklar, reji, görüntü bunlarise sonrasında ayrıca konuşuluyor. Bu da hep beraber bütünükıymetli kılabildiğimizi anlamamıza sebep oluyor. “Bize ödülüacaba gey karakteri oynadığımız için mi verdiler” gibi birdurum, atmosfer oluyor. Eğer böyleyse çok üzücü olurdu. “Burolü oynadığın için çok cesursun” şeklinde yorumlar aldım.Oysa ki benim oynadığım karakterin kim veya nereli olduğu, nasılbiri olduğuyla cesur olmanın bir bağlantısı yok, olmamalıayrıca. Benim mesleki motivasyonum, birbirine ve ayrıca kendimebenzemeyen ne kadar çok karakter oynayabilirim, bu. İlla cesarettenbahsedeceksek eğer, herkesin izlediğini bile bile insanların önüneçıkıp oynamak zaten başlı başına cesaret gerektiren bir şey.Şu an kendimden bahsetmek, çok daha cesaret gerektiriyor banasorarsanız. Oynadığım kişinin kim olduğundan dolayı cesurolarak adlandırılmak… Bu anlam verebildiğim bir düşünce şeklideğil.B.Gönenen: Böyle eleştiriler yapan insanlar genellikleheteroseksüeller. O kadar heteroseksüel ki geyliği de sana oanlatabilir. Teşekkürler beyefendi sayenizde geyliğin ne olduğunuöğrendim. Başka Sinema’da beş gösterim yapıldı, OnurHaftası’nda gösterildi. Yıllardır LGBTİ+ aktivizmi yapaninsanlar izledi, öyle olsa en sert eleştiriler onlardan gelirdi.Filmi çok sevdiler, hiçbir şekilde “iptal” edilmedik.-Filmin bu şekilde konuşulmasında “Büyük Aile Yürüyüşü”etkinliğinin de payı var. Sizin de bir açıklamanız oldu. Film deo etkinliğe bir cevap gibi algılanmış olabilir.B.Gönenen: Bilmiyorum, böyle bir filmle ödül alıp buna dair birşeyler söylememek olmazdı. Başka gün alsam da muhtemelen benzerşeyler söylerdim tabii. Güzel denk geldi.KENDİOLAMAYANLAR İÇİN-Rolleriniz sizde ne gibi izler bıraktı?B.Gönenen: Oynarken kendi eski ve yarım kalmış aşk hikayeleriminsandıktan çıktığı oldu. Oyuncu olmanın şöyle iyi bir tarafıvar. Onların sandıktan çıkması bir mevzuyu kapatmana sebepoluyor. Tekrar bakıp kendini iyileştiriyorsun ve bunu performeediyorsun. O performansın içerisinde kendi hissine dışarıdanbakabiliyorsun. Senin için anlam ifade eden bazı anların artıketki etmediğini görmek bir tür psikolojik sağlama gibi.A.R. Şungar: Benim açımdan, başkalarının ne diyeceğinidüşünmeden kendimi rahat bırakmak konusunda ne kadar yol katettiğimin sağlaması yapmak gibi oldu. Zaten birkaç senedirpsikoloğumun da yardımıyla bu konuda çalışıyordum. Yusuf Efeüzerinden tekrar düşünmek, kendimden bağımsız şekildeoynadığım karakter ile empati kurarak bu konuyu kurcalamak çokiyi geldi. Bu film bana karakterim özelinde “kendim olamamak”lailgili çocukluğumdan bu yana ne kadar zor süreçlerden geçtiğimihatırlattı. Ayrıca bu filmi yaparken Yusuf Efe’yle paralelyaşamları olan dostlarım da aklıma geldi. Bu beni endişelendirdiçünkü film esnasında o arkadaşlarımın anılarındanaldıklarımla davranırsam kendimi kötü hissederdim.Endişelendiğim gibi olmadı, oynarken aklıma bir arkadaşımgelmedi. Filmin çekimleri bittiğinde bir rahatlama oldu. Çünkübütün psikolojinle filme tutunuyorsun ve bittiğinde salıyorsunvücudunu. Tüm EMDR, psikoloji seanslarının üstüne oynayarak dagörmüş oldum. Kimseyi oynamadan Yusuf Efe kadar Yusuf Efeçıkarmaya çalıştım.www.idrak34.com
Editor : Şerif SENCER
Editor : Şerif SENCER